Sevgili,
Dışarda deli dolu bir bahar,
Yaz kapıyı vurdu vuracak!
Ben ‘’içerde’’ anılarla sarmaş dolaş, günler geçip gidiyor.
Herkesin bir ‘’içerisi’’ vardır di mi ?
Sene 1997 Seattle.
Bir öneriyle dünyamı değiştirmeye kalkan canım abim, (huzur içinde uyusun) bir süre memleketten, kendi dünyasından kaçıp bana geldiğinde çok daha başka planlarım vardı…
Örneğin Guatemala’da birebir İspanyolca dersleri alacaktım.
Sonra ne bileyim, o İspanyolcamla biraz Küba’da filan kalıp, Arjantin’de tango filan...
Memleketi bir süre sonra bulurdum nasıl olsa!
Sokakta bi ‘’kahve ocağım’’ vardı, hep anlatırım… Buongiorno Espresso.
Bunu tekerlekli , küçük bir bozacı, turşucu tezgahı gibi de düşünebilirsin.
Onu açılışından yedi yıl sonra ocakta en çok kahve içen arkadaşa devrettim…
‘’Sattım’’ demek hoşuma gitmiyor.
Bu arada, 93 yazında, (nur içinde yatsın) İbrahim Pekin’le ‘Meze ‘ adında bir yer açmışız.
‘’Meze ; The Mediterranean Taste ‘’
"Akdeniz'in tadı"
Anneme telefon açıp yemek, yaprak sarma, yoğurt tarifleri filan alıyorum…
Bildiğimiz bi şey değil, yaparken öğreniyoruz.
Bizim buranın TRT’si, NPR Ulusal Halk Radyo’su ( çok farklıdır birbirlerinden ama örnek veriyorum) bizim Meze’den söz ediyor… Havamız yerinde anlayacağın!
Radyoda ‘’Biz burada gönüllü turizm ateşesi gibi, yemekler yapıp etnik kültür dersleri veriyoruz ’’ filan deyip dalga geçiyorum.
"Gönüllü"
Nerden aklıma geldiyse!
Para kazanmak filan bizim neyimize!
İbo’ya da üç yıl ortaklıktan sonra ‘’abi ben 1 Mayıs’ta ceketimi, en özel bıçağımı, bir de bu zamana dek taşıdığım CD’lerimi alıp gidiyorum! Hesabı sonra konuşuruz’’ demişim!
O zaman ki sevgilimle de yol ayrımındayız! Param da var!
Özgürüm yani anlayacağın!
Kim tutar beni…
Gelgelelim evdeki hesap çarşıya uymuyor…
…
Abim kaçtı geldi…
Hoş geldi sefa geldi…
-Bir şirket kuracağız!
-Nasıl bir şirket?
-Her şeyi yapabilecek bir şirket!
-Nasıl olacak o ?
-Oturalım yazalım nasıl olacağını!
-Olmaz böyle bi şey!
-Olur !
Bizim Paloma maceramız böyle başlar…
Bir şirket kurduk!
Adına da US INTERNATIONAL INC. dedik!
…
-United States Uluslararası Şirket?
-…
‘’Yok yok öyle değil, Uysal Sedat Beynelmilel ‘’ der gibi!
-…
-Yok yok olsun… US da olsun içinde!
Beni öyle bi ikna etti, öyle bi ’’gaza getirdi’’ ki…
Bi tek beni değil geçici olarak yazdırdığım İngilizce kurslarında bölüm direktörünü de kafaya almış!
Daha kurslara başlayalı üç ay olmamış ama biraz işaret diliyle, biraz üç beş sözcük ingilizcesi ile, yakışılıklığı ve sevimliliği ile ‘’ Bellevue Community College’a Türkiye’den öğrenci getirme yetkisinin sözünü almış!
Şaka değil üniversite gibi yer!
Gidip konuşuyorum ve bir anlaşma imzalıyoruz.
Broşürleri Türkçe’ye çeviriyorum. Okulun matbaasında basılıyor.
12 yıldır yaşadığım kenti, arkadaşlarımı, göl kenarında oturduğum ‘’mütevazi’’ kiralık evimi, önündeki plastik kayığımı (duyan da bi şey sanır) onca yıl ikinci elden aldığım eşyalarımı, sandalyemi, masamı, yazı çizi içinde ne varsa dosyalarımı, kitaplarımı bırakıp; yakın bir dostuma ‘’ üç ay sen burada otur, belki de dönmem’’ deyip yola çıkıyorum.
Ben buralara gelirken de cebimde bir yol şiiriyle çıkmıştım.
‘’Yol umuttur
Yol umuttur
Çünkü nereye giderse gitsin insan
Yeni kavgaların içinde
yeni dostlar bulunur’’
Benim abim; her ne kadar çok değişik alanlarda ‘’ ticaret yapmak ‘’ konusunda ‘’ inanılmaz’’ hayalleri olsa da, ‘’ticaretin T’sinden anlamayan iki abimden biriydi. Hep şey derdi; ‘’ Elimizden tutan biri olmadı ki !’’
…
Antalya Sicil, Vergi, Bilmem Ne dairesi…
-Şirketin adı ?
-Paloma
-Ne demek o?
-Güvercin demek İspanyolcada!
-…
-Barış anlamına geliyor aslında…
-….
-Beyaz güvercin…
…
-Olmaz beyfendi! Yabancı isim olmaz!
-Nası yani?
-Ankara’da MonAmour diye bar vardı!
-Kardeşim sen uzaklardaydın… O barın adını ‘’M.Anamur’’ diye değiştirdiler…
-….
-Beyfendi yabancı isim olmuyor!
-Paloma ! Olmazsa olmazımız.
…
-Buna bi açılım bulmamız gerek!
-Anam nere açılıyoruz alt tarafı bi isim!
- Biz bu ismi sevdik ve istiyoruz.
-Nasıl olsun?
-Yok bu isimden vazgeçmeyiz!
-Üstelik ilk yeğenimiz Ceren ‘’Şirketin adı Paloma olsun’’ demiş…
-O zaman şöyle olsun….
-Paloma
’’Pazarlama-Organizasyon-Matbaacılık’’
Onun kısaltılmış adı gibi olsun…
Anlaştık valla… Kabul ettiler!
İsimler, adresler, ‘’ ikâmetgâh ilmühaberi’’ filan.
Merkezi Antalya olan ‘’Paloma’’adında bir şirket hayata geçti…
Üstelik, merkezi Seattle’da olan US International Inc. ile de, her şey bir yana ‘’kan bağı’’ var bu şirketin!
Bi ara ciddi ciddi inanmıştık olabileceğine!
‘’Memleketin her yanından Amerika’ya, Bu ülkenin can damarlarından Seattle’a öğrenci göndereceğiz.’’
Olmadı!…
Bize ‘’ Beni de götürün’’ diye başvuran ilk ve tek arkadaşımızın (müşteri değil) ne yola çıkacak ne de Seattle’daki okula ödeyecek parası vardı!
Akdeniz manzaralı güzel bir ofis, gıcır gıcır mobilyalar, buzdolabı filan.
Büyük abimin kızı Ceren şirketin başında…
Daha ilk haftalarda bu işin yürümeyeceğini anlayıp’’ ben akademiye dönüyorum arkadaşlar’’ deyip yolunu çizmişti.
Büyük abim, o da ticaretten anlamayan ikinci güzel abim benim, çalıştığı gazeteden emekli olup Paloma’ Antalya’nın başına geçti.
‘’Paloma Basın Danışmanlığı’’
Üç ay geçmişti aradan.
Ben de ‘’birazdan dönerim’’ deyip yola çıktım.
Kaçmadım….
Yeminle, geri dönmek üzere çıktım!
Önce Londra’da Deli Lâz’la bizim lise yıllarımıza kadar inen muhabbet,
Sonra Hilmi ile NewYork’ ta bir iki gece ‘’Youth Hostel’’ dedikleri ucuz yurtlar, sonra Barık!
Barık Doğu!
Barık’ı sana daha önce de yazdım.
Canım Barık!
Mezarında, şu anda beni duyup ; ‘’ oğlum manyak mısın? gümrükte;‘evet arabada meyve var’ denir mi ? ‘’ diye bana fırça attığını duyar gibiyim…
Kanada sınırında benim o soruya ‘’ evet’’ yanıtımdan sonra arabamızdaki tek yiyecek, güzelim papayayı alıp çöpe attıkları için…
Yıllar yıllar sonra belki de 18 yıl sonra ilk kez gördüğüm Barık bana evini açtı…
Küçük kızı Leyla Brooklyn ‘da başıma bela gelirse nasıl atlatacağım konusunda dersler veriyor.
Bana ‘’dik dik bakanlara ben bakmayacağım…’’
Daha dokuz yaşındaydı o zaman.
Ekim sonunda Seattle’a geldim…
Evimi emanet bıraktığım Colin, ‘’ abi bi dakka, ben hazır değilim evden çıkmaya ‘’ dedi…
Biraz eski sevgilimde, biraz amcamlarda konuk kaldım.
Sonra göl kenarındaki ‘’mütevazi’’ evime döndüm. Bu ‘’ mütevazi’’yi sırf sana inat olsun diye söylüyorum.
Sanki ‘’alçak gönüllü’’ demek yetmiyor burada!
Tam dört ay sonra kendi evim, kendi yatağım, kendi sessizliğimle buluşmanın huzuru sardı benliğimi.
Tam 12 yıl yaşadığım Seattle’da ‘’ kalmaya karar verdim.’’
O zamana dek sürekli bir göçmen gibi yaşayan, ’’hep memleket beni çağırıyor’’ diye dertlenen, iki türkü duyduğunda burnunun direkleri sızlayan, iki kadeh rakıda gözleri dolan’’ bunun burada tadı yok, şimdi orada olmak vardı be anasını satayım ‘’ diye sızlanan ben… ‘’ Hem orada hem burada olunmuyor ‘’, ’’ hadi sizlere kolay gelsin! ben burada bir yolunu bulurum, zaten cebimde de az bi para kaldı’’ deyip sıyrılıyorum işin içinden…
Sonra…
Sonrası tam 22 yıl sürecek Cafe Paloma macerası.
Aslında onu yazmak üzere oturdum bu mektubun başına.
Geçenlerde bir yakın arkadaşım ve aynı zamanda en eski müşterimizin bir online yayın organında paylaştığı yazı beni bi gururlandırdı, bir şımarttı sorma gitsin.
Şimdi bu corona günlerinde, Paloma günlerini, aylarını, yıllarını onun getirdiği kazanımları nasıl korurum kaygısıyla eve kapanmışken ‘’Paloma’’nın ilk adımını sana anlatmadan edemedim.
Dışarda deli dolu bir bahar beni çağırıyor.
Sokaklar sessiz.
Bütün dünya bir ‘’maskeli balo’’!
Bakalım nerede nasıl görüşeceğiz!.
Sevgiyle kal, sağlıcakla kal !
Şimdilik evde kal.
(SU/DB)