Sıradan ve örgütlü faşizmin nadide örnekleriyle sık sık karşılaşacağımız belli önümüzdeki günlerde. Küçük esnaf, mağdur vatandaş, gürültü patırtıdan bezen yurttaş kimliğinde sahneye sürülen oyuncuları, biz 70'lerin gençleri çok iyi tanırız.
Şimdi yeni mahsuller çıkıyor piyasaya. Satırlılar, sopalılar, daha dün polis şiddeti mağduruyken bugün şedit olanlar.
Böylelerinin kişisel hikâyelerinden kulağımıza çalınanlardan sonra, içimizde filizlenen merhameti yatıştırmakta zorlanabiliyoruz bile bazen.
Talimhane esnafı S. Ç.'nin babası, dün oğlunun yaptıkları için Türk ve Kürt halklarından özür dilemiş, oğlunun işlerinin bozulduğundan, sinirlerinin yıprandığından söz etmiş.
Bir süre önce yedi aylık hamile eşini itekleyen polislerle kavga edip, polisler tarafından tartaklanıp haber olduğunda, S. Ç. için çok üzülmüştüm.
Babasının açıklaması, eminim samimiyetle yapılmış bir açıklamadır. Yine de, S. Ç.'nin satırla saldırdığı genç kıza bir de tekme sallamasını, elinde pala zincirinden boşanmış gibi koşarken "Tayyip'in askerleriyiz" diye slogan atmasını kendi kendime açıklayamıyorum.
Açıklanır tarafı olduğu için ya da her şeyi açıklamak gerekli olduğundan değil ama kafasını kurcalıyor insanın o görüntü.
S.Ç.'nin işlerinin ve sinirlerinin bozulmuş olmasından, eline satırı alıp direnişçilere saldırması noktasına giden hattın açıklaması olamaz. Ama aklımızı kurcalasın bence...
Genç kıza satırla saldırıp, beline tekmeyi indirdiği o an aklımızdan silinmeyecek. Kendi nasıl yaşayacak o anın hatırasıyla birlikte, eğer babasının sözlerinden ve daha önce polis şiddeti mağduru olduğundaki konuşmasından anladığımız gibi bir insansa?
Faşizm zaten biraz da bu değil mi ama? İnsanları kendi küçük hikâyelerine hapsedip, kişisel mağduriyetlerden bir zalim çıkarma becerisi biraz da faşizm…
Yeniden izlemeli Z'yi. Paramiliter güçlerin devlet eliyle sola ve her türlü muhalefete karşı nasıl kullanıldığının zaman içinde fazla da değişmediğini anlamak için...
Z, Yunanistan’da Birleşik Demokratik Sol partinin Pire milletvekili Gregoris Lambrakis’in1963 yılında suikastle öldürülmesini anlatır.
Z, siyasi iktidarın yargıyı etkilemesini, polisin faşistlerin kollanması ve korunmasındaki rolünü, paramiliter güçlerin devlet tarafından kullanılmasını anlatır.
Yunanistan'da iktidar, kendisine muhalif olanları, “küf ve mikrop" olarak nitelemektedir Z'de.
İktidar yetkilisi polis amirlerine “küfle mücadelede yapılacak ilaçlamalar için uçaklar emrinizde” diyerek solculara muhaliflere karşı mücadelede her yolun mubah olduğunu söylemekte ve polise, “Çiftçileri küfe karşı uyarın” diyerek, sol muhalefete karşı halkı kışkırtmaya teşvik etmektedir.
22 Mayıs 1963'de Selanik'e savaş karşıtı bir toplantıda konuşmaya giden Lambrakis’i, faşist iktidarın polisi engellemeye çalışır.
Kendisini dinlemeye gelenlerin sığamayacağı kadar küçük bir sinema salonunda konuşma yapmak zorunda bırakılır.
Sinema salonu önünde bekleyen kitleye sesini hoparlörlerle duyurması iktidarca kışkırtma olarak nitelenir sonradan.
Toplantı sonunda salondan sokağa çıkan Lambrakis, polisin gözü önünde, polis şefinin de yönlendirmesiyle, solcuları toplumun “mikroplar”ı, kendilerini de toplumu bu zararlılardan kurtarmakla görevli olarak gören aşırı sağcı, polisin kullandığı faşist bir örgüt olan Kralcı Hıristiyan örgütün üyeleri Emannouel Emannouilides ve Spyro Gotzamanis tarafından saldırıya uğrar.
Saldırıya uğrayan Lambrakis’i tesadüfen oradan geçiyor gibi yapan polis şefinin özel şoförü hastaneye götürür ve yolu kasten uzatır.
Uzun süren hastane yolunda aşırı kan kaybeden Lambrakis ölür.
Soruşturma sırasında polis delilleri karartmaya, olayın bir kaza olduğu konusunda savcıyı yönlendirmeye çalışır.
Suçlular devlet koruması altındadır! Yerel bir gazetecinin çabalarıyla olay kısmen açıklığa kavuşur ve emniyet amirleri yargılanır.
Filmin sonunda Lambrakis’in yanında olaya şahit olan partililerin anlaşılmaz kazalarla öldürülmesi, emniyet görevlilerinin ise ceza alacakken seçimden önce yapılan askeri darbeyle Albaylar Cuntası sayesinde kurtuldukları bilgisi verilir.
Lambrakis, öldürülmeden bir ay önce, 21 Nisan 1963'de faşist iktidarca yasaklanan Atina Barış Koşusunda milletvekili dokunulmazlığından yararlanarak tek başına barış simgeli Yunanistan pankartıyla koşmuştu.
Barış ve kardeşliğin insanlık düşmanlarının tahammülünü zorlayan kelimeler arasında olması, zamanlar ve sınırlar ötesi...
Lambrakis'in katledilmesinden bu yana elli yıl geçmiş. Barış dendiğinde, kardeşlik, dayanışma dendiğinde, meydanlara çıkıldığında hâlâ tükeniveriyor sabırları onların. Ellerinde pala, sopa, polis korumasında dökülüveriyorlar ortalığa.
Hükümetin başındaki, solculara, muhaliflere karşı mücadelede her yolun mubah olduğunu söylerse polis amirlerine…
Cana kıyanları, göz çıkaranları destan yazmakla tanımlayıp överse…
Katliama dönüşen saldırıları için ikramiyeyle ödüllendirirse polisleri...
Üniforma şart değil, başbakanın övgüsüne mazhar olmak için. Palayı kapan üniformasızlar da, bir de işleri ve sinirleri de bozuksa hele, o mubah görülen yollarda buluverirler kendilerini elbette… (FÇ/EKN)