* Fotoğraf: auratmarch
Yakından baktığınızda Pakistan ile Türkiye arasında çoğu konuda benzerlikler bulursunuz. Doğrusu başka türlü de “dost ve kardeş” olunmuyor anlaşılan! İstatistiklerin bizim gibi ülkelerde gerçeği ne kadar doğru yansıttığı kuşkulu, ama değişik oranlarda, değişik yoğunluklarda da olsa, iki ülkede yaşananlar konu başlıklarıyla aşağı yukarı aynı.
Kadınlar için yaşam Türkiye’de kolay değil ama Pakistan’da daha da zor. Aradaki farkı nicelleştirmek için Dünya Ekonomik Forumu'nun yayınladığı Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporuna bakabilirsiniz. Raporda; farklı ülkeler için, eğitim, ekonomi ve siyaset alanlarında kadınların erkeklere göre dezavantajları bir endeks halinde veriliyor.
2021 Raporunda verilen Cinsiyet Farkı Endeksleri 156 ülkeyi kapsıyor. Pakistan 0.556 puanla 153. sırada yer alıyor. Yani sondan üçüncü geliyor. Türkiye ise biraz önlerde, 0.638 puanla 133. sırada. Aramızda 20 kadar ülke var. Galiba böyle bir karşılaştırma durumumuzu ve Pakistan’da kadınların yaşadığı koşulları çok iyi özetliyor.
Pakistan’da medyaya yansıyan haberlere bakarak bir genel görünüm çıkarmak mümkün. Ayrıntılara girmeyelim; kadın cinayetleri, tecavüz, toplu tecavüz haberlerine sıkça rastlanıyor. Öte yandan özellikle feodal yapının ağır bastığı kırsal alanlarda ve aşiret bölgelerinde olan bitenler haberlere yansımayabiliyor. Bu bölgelerde kadınların işi daha da zorlaşıyor.
Günümüz koşullarında Pakistanlı kadınların 8 Mart günlerinde, Batı’da yadırganmayan ama Pakistan gibi ülkelerde tepkileri üzerine çekebilecek sloganlarla sokağa çıkması, azımsanmayacak bir toplu direniş anlamını taşıyor.
İlk kez 2018’de yürümüş Pakistanlı kadınlar. Beş yıldır 8 Mart yürüyüşlerini sürdürüyorlar. Zaten Pakistan’da “Kadınlar Günü” değil de daha çok “Kadınlar Yürüyüşü”, yarı Urduca yarı İngilizce “Aurat March” deniliyor.
Pakistanlı kadınların talepleri
Pakistan’da 8 Mart etkinliklerinin Lahor, Karaçi, İslamabad gibi büyük kentlerde yoğunluk kazandığı görülüyor. Dawn gazetesindeki haberlere göre, bu yıl her kentteki etkinliklerde dile getirilen talepler farklı konulara odaklanmış. Örneğin Karaçi’de “ücret eşitliği”, “güvenlik” ve “barış”a yönelik talepler dile getirilmiş. Lahor’da ağırlıklı konu “adalet” olmuş. Multan’da eğitim sisteminin yenilenmesine yönelikmiş talepler. Başkent İslamabad’da üç temel slogan öne çıkmış: Adalet, güvenlik ve özgürlükler.
Karaçi’deki yürüyüşte istenilenlerin başında ücretlerin herkes için nitelikli konut, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi sağlamaya yetecek düzeye çıkarılması geliyor. Sosyal güvenliğin sağlanması, kadınların ve trans bireylerin güven içinde yaşamasına yönelik önlemlerin alınması, çocuk emeğinin sömürülmesine son verilmesi de talepler arasında yer alıyor.
Lahor’daki yürüyüşü düzenleyenler 8 Mart’a bir manifesto ile çıkmışlar. Manifesto, yerinden edilen aileler, kayıp aileleri, ev işçileri, cinsel şiddet mağdurları ve dini azınlıklar ile görüşülerek hazırlanmış. Manifestoda, toplumsal dönüşüme yönelik bütüncül reformlar savunuluyor. Erkek egemen şiddetin, idam cezası ve kısırlaştırma gibi kısa erimli çözümlerle değil, kalıcı yapısal reformlarla önlenmesi gereği üzerinde duruluyor.
İslamabad’ta etkinlikler Pazar günü bir bir parkta düzenlenmiş ve şenlik havası içinde geçmiş. Zaten etkinliğe Kadın Özgürlüğü Şenliği (Aurat Azadi Jalsa) demişler. Adının “şenlik” olduğuna bakmayın, başkent çevresindeki yoksul gecekondu semtlerinden gelenlerin, trans bireylerin de katıldığı etkinliğin politik içeriği Pakistan’ın toplumsal muhalefet potansiyeline ilişkin önemli ipuçları veriyor.
Kadın Özgürlüğü Şenliğini düzenleyenler etkinlik çağrılarında, mücadeleyi erkek egemen baskıların tamamı son bulana kadar sürdürmeye kararlı olduklarını vurgulamışlar. “Bu hareketi, yaşam hakkımızı korumak, barış ve ilerlemeyi sağlamak, herkes için onurlu ve eşit bir yaşam hakkı için başlattık” demişler.
Şenliği belgeleyen “Inside the Aurat Azadi Jalsa 2022” adlı bir videoyu buradan izleyebilirsiniz. Video İngilizce altyazılı, bu arada Urduca konuşmalarda yer yer geçen İngilizce sözler sizi şaşırtmasın, Pakistan’ın ikinci resmi dilinin İngilizce olduğunu hatırlatayım.
Pakistan Anayasası “İslam Cumhuriyeti” diyor
Bir hatırlatma da Pakistan Anayasasından olacak. Ülkenin, Anayasada belirtilen tam adı; “Pakistan İslam Cumhuriyeti”dir, ancak genellikle resmi yazışmalarda bile bu fazla dillendirilmez. Ülkede “şeriat” ile laiklik arasında bir ara yol bulunmaya çalışılıyor gibi bir yorum yapılabilir. Ama Anayasa açıkça İslami bir rejime yol gösteriyor.
Pakistan Anayasasında devletin resmi dininin İslam olduğu hüküm altına alınmış. Anayasaya göre, egemenlik bütünüyle Allah’a aittir ve ülke halk tarafından ancak Allah’ın belirlediği sınırlar içinde yönetilecektir. Bütün yasalar İslam dininin öngördüğü hükümlere uygun biçimde düzenlenecektir. Müslümanlar, bireysel ve toplu yaşamlarında, Kuran’da yazılanlara ve Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarına, yani sünnet hükümlerine uymak zorundadır.
Ülkede ağırlığını koruyan feodal yapı ile birlikte rejimin temel kuruluşunda öngörülen “şeriat” düşüncesi, Pakistan’da kadınlar üzerindeki baskıyı katmerli hale getiriyor. Kadınların mücadelesi ve 8 Mart etkinlikleri pek de hoşgörüyle karşılanmıyor. Hoşgörü bir tarafa yoğun tepkiler söz konusu. Bu yıl bir tepki de İmran Han hükümetinin içinden, bir bakandan geldi.
Bakan: 8 Mart “Uluslararası Tesettür Günü” olmalı
Pakistan Din İşleri Bakanı Nurulhak Kadri (Noorul Haq Qadri) geçtiğimiz Şubat ayında Başbakan İmran Han’a gönderdiği bir mektupta, kadınların 8 Mart eylemleri sırasında attıkları sloganların, taşıdıkları pankartların İslam’a aykırı olduğunu, bunun önlenmesini istedi. Bakan ayrıca 8 Mart’ın “Uluslararası Tesettür Günü” olarak kutlanmasını önerdi. Bakan, mektubunda özetle şöyle diyor:
“Kadın yürüyüşlerindeki dövizler, sloganlar; kadınların karşılaştığı sorunlardan çok sanki İslam’ın uyulmasını emrettiği toplumsal kurallara karşı çıkılıyormuş gibi bir görüntü veriyor… Pakistan Müslüman bir ülke ve toplumun büyük çoğunluğu İslami kurallara göre yaşamak istiyor. İslam bütünüyle bir yaşam biçimidir ve bunun dışında başka bir alternatif düşünülemez… ‘Kadın Yürüyüşü’ adı altında bir grubun, önümüzdeki 8 Mart’ta İslami değerleri, toplumca kabul edilmiş kuralları, namus anlayışını, tesettürü, başörtüsünü aşağılamasına izin verilmesi bu ülkedeki Müslümanların duygularını zedeleyecektir.”
Başbakan eski milli kriketçi İmran Han’ın Din İşleri Bakanının gönderdiği mektuba nasıl bir yanıt verdiğini bilemiyorum. Ama mektuba ilk tepki parlamentodaki cesur bir kadından, senatör Şeri Rahman’dan (Sherry Rehman) gelmiş.Rahman; Pakistan’ın eski ABD Büyükelçisi, gazetecilikten geliyor, bakanlık da yaptı. Belki bilirsiniz, Pakistan’da İslami değerlere hakaretin cezası ağırdır, idama kadar gider. Geçtiğimiz yıllarda bir televizyon konuşmasında, böyle ağır yaptırımı öngören yasanın değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Rahman yoğun tepkilerle karşılaştı, ölüm tehditleri aldı, neredeyse yargılanıyordu.
Şeri Rahman, Din İşleri Bakanının yazdığı mektubun üzerinde önemle durulması gerektiğini belirtmiş ve bunun 8 Mart etkinliklerini yasaklamaya yönelik bir girişim olduğuna işaret etmiş. “Kadınların, saldırısız, silahsız yürüyüşünü engellemekle elinize ne geçecek” demiş. Rahman, Bakanın mektubunda yer alan 8 Mart’ın “Uluslararası Tesettür Günü” olarak ilan edilmesi talebine ilişkin de özetle şunları söylemiş:
“İstiyorsanız, istediğiniz bir başka günü ‘Uluslararası Tesettür Günü’ olarak ilan edin. Ama 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, hayatın her alanında kadınların karşılaştığı sorunlara karşı mücadele günüdür. Toplumlardaki cinsiyet eşitsizliği ve kadınlara yönelik ayrımcılığa karşı mücadeleyi amaçlar. Siz, bu önerinizle üzeri örtülü bir şekilde, barışçıl bir mücadele içinde olan kadınları, özgürlük ve haklarından yoksun bırakmayı amaçlıyorsunuz.”
Rahman iki yıl önce parlamentoda iktidar partisi Pakistan Tehreek-i İnsaf'tan (Adalet Yolu Hareketi) Muhsin Aziz’e ağzının payını vermesiyle de hatırlanıyor. Aziz, kadın yürüyüşü ve benzeri etkinlikleri, ülke halkının dinine, kültürüne aykırı düştüğünü söyleyerek eleştirmiş, bu etkinliklerde dile getirilen taleplerin ülkede yaşayan kadınların içinde sınırlı bir azınlığa hitap ettiğini söylemiş. Rahman uzunca yanıtında, öyle kültür, din gibi gerekçelerin arkasına saklanmayın demiş, kadın mücadelesinin haklılığını vurgulamış.
Şeri Rahman, ev hapsine alınan Benazir Butto ile birlikte polis barikatını aşmaya çalışırken, Kasım 2007.
Rahman, Pakistan Halk Partisi PPP’nin üyesi. Hatırlayacaksınız PPP lideri ve iki dönem başbakanlık yapmış olan Benazir Butto, 2007 yılında Ravalpindi’de bir suikast sonucu öldürülmüştü. Benazir’in ölümünde, izlediği siyaset kadar kadın olmasının da payı vardı mutlaka. Özetle, Pakistan’da kadın mücadelesi yaşamsal bir sorun ve ucu ölüme kadar gidebiliyor.
Cennet ve Ecrin bebeklerin çok kısa yaşam öyküleri
8 Mart’tan iki gün önce Pencap eyaletinin Mianwali bölgesinden gelen bir haber, Pakistan’da kadınları bekleyen sorunların daha doğar doğmaz başladığını hatırlatıyor… Mashal Fatima hamileydi. Kocası Şahzaib Han oğlan çocuk bekliyordu. Kızları olduğunda öfkesinden evi terk edip gitmişti. Bir hafta sonra eve döndüğünde bebeği annesinin kucağından zorla çekmiş almış ve 7 günlük kızı Cennet’i 4 kurşunla öldürmüştü. İnanılması güç bir “kadın cinayeti”. Doğar doğmaz değil, galiba daha ana karnında başlıyor sorun.
Pakistan ile benzer sorunları yaşıyoruz demiştik. Bizden de benzeri bir haber, geçtiğimiz günlerde Yalova’dan geldi. Haber basında, “13 günlük bebeğini karınca zehiriyle öldürmeye çalışan baba tutuklandı” başlığı ile verilmiş… Türkan ve Serhat çiftinin geçtiğimiz Ekim ayında bir kız çocukları olur. Adını Ecrin koyarlar. Ecrin bebek, babası Serhat’ın evdeki rahatını bozmuştur.
Baba “Tam rahat edelim derken ayak bağı gibi dolandı ayaklarıma”, “Aldık başa belayı” demeye başlar. Kızını zehirleyerek öldürmeye kalkıştığında Ecrin ancak iki haftalıktır. Annenin durumu zamanında fark etmesiyle Ecrin hayata döndürülür. Baba tutuklanır. Verdiği ifadede suçunu kabul eder, “Sarhoştum. Bebeğin rahatımı bozduğunu düşünüyordum. Bir kaşık zehri mamasına karıştırdım, ondan kurtulmak istemiştim” der.
Bunlar tekil olaylar, ayrıca arada bazı farklar var diyebilirsiniz. Cennet bebek yaşamını yitirmiş, Ecrin bebek kurtarılmıştır. Ama olaylar, her iki toplumda baskıcı erkek egemenliğinin düzeyini göstermesi bakımından önemlidir. Araştırıldığında böylesi örnekler çoğalabilecektir. Sözü; Pakistan’da, Türkiye’de ve bütün ülkelerde kız çocuklarına uzun ömürler, özgür bir yaşam dileyerek bitirelim. (AŞ/AS)