Fotoğraf: Kandil Baloç ve Maşal Han
Kavel Alpaslan geçenlerde Pakistan'daki sol harekete ilişkin bir yazısında (1) şu izlenimini aktarıyordu: "Uzaktan bakıldığında Pakistan ile Türkiye'nin tarihsel yakın ilişkileri insanı şaşırtabiliyor. Her iki ülke bambaşka tarihsel süreçlerden geçmiş olsa da iç siyasetten uluslararası arenaya, ulusal sorundan kimi kimlik kodlarına kadar ilginç benzerlikler gösterebiliyor."
Haklıdır. Belki her ülkede olup bitenlerle Türkiye arasında belirli benzerlikler, paralellikler kurulabilir. Ama "dost ve kardeş" Pakistan'da bu benzerlikler, farklı dozlarda da olsa çok daha fazla. Bu yakınlarda Pakistan'da yaşanan iki olay sanırım bu görüşü doğruluyor. Olaylardan birincisi "linç kültürü"ne ilişkin, diğeri ise "namus cinayetleri"ne. Aslında iki olayın ortak noktaları var. Örneğin, bağımsız, farklı düşünen, davranan kişilere yaşam hakkı tanınmıyor. Örneğin, cinayetlere giden yol sosyal medyadan geçiyor.
İslam'a hakaret suçlamasıyla linç edildi
Maşal Han, (Mashal Khan) (2) 2017 Nisan'ında, aşırı dinci kalabalık bir grup tarafından linç edildiğinde 25 yaşındaydı. Olay, Pakistan'ın Afganistan sınırına komşu, Peştunların yaşadığı eyaletin Merdan kentinde bir üniversitede geçiyor. Bazı öğrencilerden ve üniversite personelinden oluşan grup, Facebook'ta yazdıklarıyla "İslama küfrediyor" diye Maşal'ın, duvarında Marks ve Che'nin resimleri asılı yurt odasını basıyor, onu tekbirlerle sürükleyip götürüyor, döverek, üstünde tepinerek ve sonunda kurşunlayarak linç ediyor.
Dine, peygambere doğrudan veya dolaylı olarak hakaret etmek Pakistan Ceza Kanununda ağır bir suç ve ucu idama kadar gidiyor. Ne var ki polis, Maşal'ın yazdıklarında böyle bir suç unsuruna rastlamadığını açıklamış. Aslında Maşal'a duyulan tepkinin nedeni, onun açık sözlü olması, eleştirel görüşlerini açıklamaktan kaçınmaması. Kendisini "sufi" ve "hümanist" olarak tanımlayan Maşal, dini sorguluyor, Marks'ın görüşlerini İslam ile karşılaştırıyor.
Örneğin Maşal'ın şöyle bir görüşü varmış: Adem ile Havva'nın çocukları birbirleriyle ilişkiye girmemiş mi, öyleyse ensest niye günah sayılıyor? Niye yasaklanıyor? Anlayacağınız, yaşadığı toplumun kısıtlı özgürlük sınırlarını zorlayan bir insan. Bu arada üniversite yönetimini yolsuzluk ve haksız uygulamaları nedeniyle eleştirmekten de geri kalmıyor. Yani tam bir "baş belası". Sonunda Maşal'ın eleştirilerine hedef olanlar, çözümü onu ortadan kaldırmakta buluyorlar ve "dine hakaret ediyor" diye kışkırttıkları öğrencilerle birlikte onu linç ediyorlar. Olay, 20 kadar güvenlik görevlisinin gözleri önünde oluyor.
İlerici Öğrenciler Kolektifi: "Hepimiz Maşal'ız!"
Maşal, sol eğilimli bir aileden geliyor. Babası, Ulusal Avami Partisi ANP yanlısı ve yerel şairlerden. Maşal da şiir yazıyor, yaşam dolu bir genç ve sürekli okuyor. Okuduğu okullarda başarılı olmuş, bilgisayar bölümünü bitirmiş, Rusya'ya mühendislik okumaya gitmiş. Ama sonunda gazeteci olacağım demiş. Bir yıl sonra memleketine dönmüş ve linç edildiği üniversitede kitle iletişim alanında yüksek lisans eğitimine başlamış. Yakın çevresinde sevilen bir insan, ailesiyle ve arkadaşlarıyla güçlü bağları varmış. Babası onunla her zaman gurur duyduğunu söylüyor.
Maşal'ın cenazesini neredeyse babası tek başına kaldırmak zorunda kalmış. Öyle bir terör havası estirilmiş ki, yakın akrabaları bile tabutunun ucundan tutmaya çekinmişler. Herkes evine çekilmiş. Cenaze birkaç kişinin yardımıyla mezarlığa doğru götürülürken kimsenin tanımadığı bir garip çıkmış ortaya ve "Ne biçim Müslümansınız, ne biçim insanlarsınız, son görevinizi yapmaktan niye kaçınıyorsunuz?" diye bağırmaya başlamış. Bir ölçüde etkili olmuş. Kalabalıklaşan cemaatle toprağa verilmiş Maşal.
İlerici kamuoyu biraz geç kalmış tepki vermekte. Olayı izleyen günlerde çeşitli kişilerin yaptığı açıklamalar ve çeşitli kentlerde düzenlenen gösterilerle linç kınanmış, suçluların cezasız bırakılmaması istenmiş. Polis, olaya karışan 67 kişiyi gözaltına almış. Firarda olan ve yargılanmaları geçen Mart ayında tamamlanan 4 kişi ile birlikte, 7 kişi ömür boyu hapis cezasına, 25 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış, geri kalan 25 kişi beraat etmiş.
Sanırım böyle bir olayda bu kadar fazla kişinin cezalandırılması Pakistan'da pek beklenen bir şey olmamalı. Bugüne kadar genellikle "dine hakaret" etti diye suçlananlar cezalandırılmış, onlara saldıranlar bir şekilde korunmuş. Ama bu kez elde suçu işleyenleri açıkça gösteren kamera kayıtları var. Dijital çağda yaşıyoruz ya, Maşal'ı linç edenler olayı ayrıntılarıyla kayda almışlar, ayrıca onu öldürdükten hemen sonra işledikleri cinayetle övündükleri bir gösteriyi de kaydetmişler.
BBC'nin konuya ilişkin bir haber filminde (3) olay ve sonrası ayrıntılarıyla anlatılıyor. Filmde de görüldüğü gibi olayın elebaşları yaptıklarından pişmanlık duymadıklarını açıkça söylüyor. Dine hakaret edenlerin "katli vaciptir" diyorlar. İlginç bir dini yorum da yapıyor birisi, öldürülmesine öldürülmeli de İslam'da esas olan acı çektirmeden öldürmektir demeye getiriyor. Yani öldüreceksen çek vur, uzatma demek istiyor.
Maşal'ın linç edilmesi Pakistan'ın seküler, ilerici aydınları arasında ve özellikle üniversitelerde yeni bir direnişin tetikleyicisi oldu. Ülkenin etkili haber dergilerinden Herald onu "yılın adamı" seçti. Derginin değerlendirme yazısı "Yaşamını yitirdi ama kalplerimizde bir ateş yaktı" diye başlıyor. Geçen Aralık ayında Lahor'da düzenlenen dayanışma günü gösterilerinde öğrencilerin taşıdığı bir dövizde onun resmi ve "Hepimiz Maşal'ız" yazısı yer alıyordu. "Pakistan'da sol yeniden diriliyor" yorumları yapılıyor.
Lahor'da öğrenciler yürüyor: Sol canlanıyor mu?
Kandil'i kim öldürdü?
Pakistan'da sıradan insanlardan farklı olmak isteyen, sınırları zorlayan ve bunun bedelini canıyla ödeyen bir başka kişi Kandil Baloç (Qandeel Baloch). Asıl adı Fevziye Azim (Fouzia Azeem) olan Kandil, Temmuz 2016'da yatağında uyurken erkek kardeşi tarafından boğularak öldürüldüğünde 26 yaşındaydı. Cinayet bir "namus" cinayetiydi, katil hemen bulunmuştu, "Ailemizin namusunu temizledim" diyordu.
Pakistan'da, neredeyse ortalama her gün üç "namus" cinayeti işleniyor. Pakistan İnsan Hakları Örgütü'nün verdiği rakamlara göre ülkede işlenen "namus" cinayetlerinin sayısı giderek artıyor. 2015 yılında 1096 kadın "namus" cinayetine kurban gitmiş. Hemen belirtelim; Pakistan hukukunda bir insanın, ki bu neredeyse her zaman bir kadın oluyor, "namus" gerekçesiyle öldürülmesi "affedilebilir" bir suç olarak görülüyor. Eğer kurbanın ailesi kabul ederse işlenen suç cezasız kalabiliyor.
Kandil cinayetinde katil hemen bulunmuş ve suçunu itiraf etmişti ama cinayetin "azmettirici"leri o kadar çoktu ki. Sosyal medya, televizyon kanalları ve gazeteler adeta elbirliğiyle Kandil'i hızlı bir şekilde ölüme sürüklemişti. Bu yönüyle iletişimcilerin, medya etiği ile uğraşanların ayrıca üzerinde durması gereken bir olay söz konusu.
Kandil, büyük kentlerin uzağında, 9 çocuklu yoksul bir köylü ailesinin kızı olarak dünyaya gelmiş. Dünya ile bütün bağlantısı evdeki televizyon olmuş ve televizyonda gördükleri onu büyülemiş. Küçük yaşta köyden biriyle evlendirmişler, ama Kandil'in aklı fikri büyük kentlerdeki yaşamdaymış. Evini terk etmiş, büyük kentlere gitmiş. Elinde belirli bir mesleği yok, "model" olmuş. Doğrusu bildiğimiz "model" gibi bir görüntüsüne rastlamadım. Daha çok, Pakistan için "müstehcen" sayılabilecek cesurca pozlar içeren selfi'leri, tweet'leri dolaşıyor.
Ona "sosyal medya starı" diyorlar. Birkaç yıl içinde sosyal medyada yüz binlerce izleyicisi olmuş. 2015 yılında Google üzerinden Pakistan'dan aranan ilk 10 kişinin arasına girmiş. Televizyon kanalları, gazeteler ondan fazlaca söz etmeye başlamış. Başlangıçta ufak rollere çıktığı televizyonlarda daha sonra, sözünü esirgemediği konuşmaları ve sınırları zorlayan davranışları ile aranılan bir kişi haline gelmiş.
Kandil, sosyal medya iletilerinde güncel önemli olayları da kullanıyor. Örneğin, yatağında çektiği bir selfi'de eğer Pakistan ulusal takımı o yıl kriket karşılaşmasında Hindistan'ı yenerse herkesin önünde striptiz yapacağını duyuruyor. İmran Han'ın daha başbakan olmadığı tarihlerde, çektiği bir 'selfi'de ondan kendisiyle evlenmesini istiyor. Kalkıp onun evinin önüne gidiyor, peşinde de televizyoncular, ağlayarak İmran Han'a olan aşkını anlatıyor.
Sosyal medyada "star" olması bir, bilemediğiniz iki yıllık bir olay, ama giderek hızlanan bir süreç yaşanıyor. İnsanlar yapmak isteyip de yapamadıklarını, söylemek isteyip de söyleyemediklerini Kandil'de buluyorlar ve hem onu teşvik ediyorlar hem de bir yandan "tövbe, tövbe, bu kadar da olmaz ki" diyorlar. Kandil'in baş döndürücü yükselişi, "ulema" takımından Müftü Abdul Kavi ile bir otel odasında buluşmasına ilişkin görüntülerin sosyal medyada yayılmasıyla zirve yapıyor. Bu olay yoğun tartışmalara neden oluyor. Kavi, Rüyet-i Hilal komitesindeki görevinden alınıyor. (Bu komite ne iş yapar derseniz, önemli bir işlevi var (!); gökyüzünü gözetleyerek hicri takvime göre ayları belirliyor. Onlar söylemeden Pakistan'da ne ramazan başlar ne bayram.)
O tarihe kadar Kandil asıl kimliğini, doğduğu yeri, ailesini kamuoyundan gizlemiştir. Yoğunlaşan tepkilerle birlikte basın, Kandil'in peşine düşer ve sonunda resmi makamlarca verilen asıl kimliğini yayınlar. Artık köydeki ailesi, çevrenin yoğun baskısı ile karşı karşıyadır. Hoşgörünün zerresi yoktur, sadece ailenin değil, "mahallenin namusu" da lekelenmiştir ve aileden birinin çıkıp bunu "temizlemesi" gerekir, Kandil'in katli vaciptir. Bu işi erkek kardeşi Muhammet Waseem haledecektir.
Ölümünden iki gün önce attığı bir tweet'te "Hayat bana çok şey öğretti... Kendi başına bağımsız bir kadın olmaya giden yolculuğum kolay olmadı" diye yazmış Kandil. Pakistan gibi bir ülkede böyle bir yolculuk, hele ülkesel ölçekte yaygın "mahalle baskısı"na ve "linç kültürü"ne aldırmayan bir yolculuk gerçekten hiç de kolay değil, sonu ölüme kadar varabiliyor.
Ölümünden sonra Kandil hakkında, özellikle feminist çevrelerde çok konuşulmuş, hatta kitaplar yazılmış. Pakistanlı kadın gazeteci Hani Taha, BBC için yaptığı bir belgeselde (4) Kandil'in yaşamını ve hangi gelişmelerin onu ölümüne yol açtığını çok iyi anlatıyor. Multan'ın o yoksul köyünde, Kandil'in öldürüldüğü baba evinde çekim yaparken Hani Taha dayanamıyor, ağlamaya başlıyor. Öyle "film icabı" değil, içtenlikle ağlıyor.
Kandil'den geriye şu sözleri kalmış: " Ortadan kaybolup gittiğimde beni özleyeceksiniz. İkiyüzlüsünüz, çok kötüsünüz. Beni izlemekten hoşlanıyorsunuz ama sonra da suçluyorsunuz ve 'öldürün gitsin şunu' diyorsunuz. Ölürsem mutlu mu olacaksınız? Ölürsem, hiçbir zaman başka bir Kandil Baloç çıkmayacak karşınıza."
Kandil'i öldürmekle suçlanan ve aralarında diğer kardeşi ile Müfti'nin de bulunduğu sanıkların yargılanması geçen Eylül ayında sonuçlandı. Mahkeme kardeşlerden Muhammet Waseem'i ömür boyu hapse mahkûm etti, diğer sanıklar beraat etti. Bu arada aile mahkemeye, katili affettiklerini bildiren bir dilekçe verdiyse de mahkeme bunu dikkate almadı.
Kandil'in öldürülmesi Pakistan'da kadın hareketine yeni bir ivme verebilir mi bilinmez ama belirli etkilenmeler görülüyor. Örneğin Ceza Kanununda "namus" cinayetlerinin cezasız kalabilmesini sağlayan maddenin değiştirilmesi için parlamentoda bir girişim başlatıldı. Kolay değil, Pakistan'da yoksulluğun ve geriliğin, dini baskıların yoğun yaşandığı bir ortamda bir şeylerin değişmesi, aykırı görüş ve davranışlara hoşgörü ile bakılabilmesi bir hayli zaman alacak gibi görünüyor. (AŞ/AÖ)
2 Kendisine "Meşale", "Işık" "Alev" de diyebilirsiniz. Arapça'dan alınma "Maşal" adı öyle bir anlama geliyor.
3 https://www.youtube.com/watch?v=ZexWiSO_QUI
4 https://www.youtube.com/watch?v=ptVjXHgsal4