Pakistan’da genel seçim sonuçları, seçim öncesi yapılan tahminleri ve kamuoyu yoklamalarını doğrular yönde gerçekleşti.1999 yılında bir askeri darbe ile işbaşına gelen Pervez Müşerref’in yandaşı iktidar partisi, muhalefet karşısında ağır bir yenilgi aldı.
Butto’ların Pakistan Halk Partisi (PPP) birinci parti olarak 88 milletvekili ile Ulusal Meclise geçen dönemden daha güçlü bir şekilde girdi. Halk Partisini 66 milletvekili ile, Müşerref’in sürgüne gönderdiği eski başbakanlardan Navaz Şerif’in Müslümanlar Birliği partisi PML(N) izliyor. Küçük bir harf değişikliğiyle aynı adı taşıyan Müşerref yanlısı Müslümanlar Birliği PML(Q) ise 38 milletvekili ile üçüncü parti durumunda.
Güneyde genellikle Hindistan’dan gelerek Karaçi ve çevresine yerleşen göçmenlerden yoğun destek alan,Ulusal Birlik Hareketi MQM, Ulusal Meclis'e 19 milletvekili gönderiyor. MQM anahtar parti rolünü oynamaya eğilimli ve bir önceki mecliste Müşerref’i destekleyen iktidara ortaktı. Geniş bir bölümü Afganistan’da yaşayan Paktunların Kuzey Batı eyaletinde örgütlü Avami Ulusal Partisi (ANP) ise 10 milletvekili ile seçimlerden başarılı çıkan muhalefet partilerinin arasında yer alıyor. ANP genellikle laik tutumu ile dikkati çekiyor ve Halk Partisi'nin Navaz Şerif ile birlikte kuracağı ortak hükümete destek vereceği anlaşılıyor.
Eyalet sisteminin geçerli olduğu Pakistan’da Ulusal Meclis seçimleriyle birlikte yerel eyalet meclisleri seçimleri de yapıldığı. Eyalet Meclislerinde gene muhalefet partileri Müşerref yanlılarını yenilgiye uğrattı. Ancak partilerin meclislerdeki ağırlıkları eyaletlere göre değişiyor. Pencap’ta Navaz Şerif’in Müslüman Birliği, Sind eyaletinde Halk Partisi, Kuzey Batı Sınır Eyaletinde ise Paktun ağırlıklı ANP birinci parti durumunda. Müşerref yanlıları sadece ayrılıkçı hareketlerin hakim olduğu Belucistan eyalet meclisinde 10 yerel milletvekili ile ağırlıklarını gösterebildi.
Müşerref’e ve şeriat yanlılarına destek azaldı
Seçim sonuçları üzerinde yapılan genel yorumlarda, öncelikle Müşerref’in halk desteğini iyice yitirdiği üzerinde duruluyor. Böyle bir durumda Müşerref’in istifa etmesi gerekir deniliyor. Ancak Müşerref iktidara gelecek her parti ile birlikte çalışabileceğini belirterek görevden ayrılma niyetinde olmadığını açıkladı. ABD, Müşerref’in kalmasını bir güvence olarak gördüğünü duyurdu. Halk Partisi’nin eğilimi de bu doğrultuda.
Çocukluğunda babasının görevi nedeniyle 7 yıl Ankara’da yaşamış olan Müşerref’in, görevi bırakmak ve ülkeden uzaklaşmak zorunda kalması durumunda Türkiye’ye geleceği bugünlerde ortalıkta dolaşan yarı şaka yarı ciddi söylentiler arasında. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, göreve gelir gelmez ilk Pakistan’ı ve Müşerref’i ziyaret ettiği ve Pakistan’da gördüğü itibar dikkate alınırsa böyle bir yakıştırmanın pek de dayanaksız olmadığı söylenebilir.
Seçimlerin önemli bir diğer sonucu, şeriat yanlısı köktendinci siyasal hareketlerin halk içinde sahip olduğu söylenen kitlesel desteğin ve dolayısıyla bu çizgilerdeki partilerin oylarının giderek azalmış olduğu. Talibanın ve şeriatçı örgütlenmelerin etkin olduğu bir bölgede laik Avami Ulusal Partisi'nin mollaların etkinliğindeki diğer partileri geride bırakması, bu seçimlerin olumlu sonuçlarından biri olarak değerlendiriliyor. Bu durum, seçim sonrasında şiddet olaylarının azalması, Veziristan’da ordunun Taliban yanlılarına karşı sürdürdüğü operasyonları durdurması, Taliban’ın bir şekilde ateşkes ilan etmesi ile birlikte düşünüldüğünde iyimser yorumlara elverişli.
Sakin geçen bir seçim günü: 19 ölü, 157 yaralı
Başbakan Muhammet Mian Sumru, 18 Şubat akşamı sandıklar açılıp sayımlara geçildiğinde, seçimlerin barışçıl bir ortamda gerçekleştiğini belirtti ve seçime coşkulu katılımlarından dolayı Pakistan halkını kutladı. Aynı saatlerde bir başka açıklama yapan İçişleri Bakanı emekli general Hamit Navaz ise, seçim günü meydana gelen olaylarda 19 kişinin hayatını kaybettiğini, 157 kişinin de yaralandığını bildiriyordu. Bakan her şeye rağmen seçimlerin kazasız belasız sonuçlanmasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor, seçimleri engelleyecek bir olayla veya "herhangi bir terörist saldırı ile karşılaşılmadığını" söylüyordu.
Anlaşılan 19 ölü ve 157 yaralı, Pakistan ölçülerinde “olağan” bir zayiat sayılıyor. Oysa seçim öncesi iki üç aylık kampanya dönemi hiç de “barışçıl bir ortam”da geçmedi. Benazir Butto’nun öldürülmesi de dahil çeşitli olaylarda, intihar saldırılarında, yüzlerce insan öldü. Pakistanlılar, bu ölümlere karşı gene her zamanki “mütevekkil” tavırlarını ” gösterdiler. “Allah verdi allah aldı” dediler sessizce.
Genellikle böyle olaylara ilişkin gazete haberlerinde öldürülenlerin adlarına rastlanmıyor. Gazeteler sadece ölü ve yaralı sayısını vermekle yetiniyorlar. Belki de “demokrasi” yolunda, askeri deyimle “eğitim zayiatı” sayılabilecek mertebede görülüyor bu ölümler.
Pakistan’ın kısa tarihinde seçimler
Pakistan kurulduğu 1947 yılından bu yana 60 yıllık ömrünün önemli bir bölümünü askeri darbeler sonucu iktidara gelen generallerin yönetiminde geçirmiş. Özellikle 11 yıllık Ziyaülhak diktatörlüğünden sonra 1988 yılından bu yana seçimlerin daha düzenli aralıklarla yapıldığı görülüyor. Ancak seçimlerin, “özgür, adil ve saydam” koşullarda gerçekleştirildiği konusu her zaman tartışılmış.
Son seçimleri izlemek üzere diğer ülkelerden gelen gözlemci sayısının bir açıklamaya göre 3 bini bulması, Pakistan’a uluslararası düzeyde gösterilen ilginin yanı sıra, seçimlerin nasıl gerçekleştirildiğine ilişkin kuşkuların yoğunluğunu da gösteriyor olmalı.
Pakistan’ın siyasi tarihinde sonuçları itibariyle en dikkate değer seçim 1970 yılında yapılan. Bu seçimde Hindistan’ın öte yakasındaki Doğu Pakistan’da oyların tamamı bölgesel nitelikteki “Avami Partisi”ne gidince, “Doğu”lular 300 kişilik Millet Meclisi'nde 160 milletvekili ile çoğunluğu almışlar.
Ama Batı Pakistan’da bulunan başkent İslamabat’taki parlamento bir türlü toplanamamış. Bu duruma Doğu Pakistan’da gösterilen tepkiler ordu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılmış. Sonuçta Hindistan’ın da müdahalesi ile yenilgiye uğrayan Pakistan ordusunun önemli sayıda esir bırakarak çekildiği “Doğu”da bugünkü Bangladeş kurulmuş.
Katılımın düşüklüğü ve kadınlar
18 Şubat günü yapılan seçimleri kazanarak Ulusal Meclise ve Eyalet Meclislerine girenlerin adlarının dışında, kullanılan oy sayıları, oyların siyasal partilere ve seçim bölgelerine göre dağılımı gibi ayrıntılı bilgilere ulaşmak henüz mümkün değil. Ancak gözlemler katılımın yüzde 40 dolayında olduğunu, hatta bazı sandıklarda bu katılımın yüzde 20 düzeyine düştüğünü gösteriyor.
Daha önceki seçimlerde de katılım yüzde 40’lar dolayında olmuş. Örneğin bir önceki 2002 genel seçimlerinde katılım yüzde 41’miş. En yüksek katılım yüzde 63 ile efsanevi lider Zülfikar Ali Butto’nun iktidara geldiği 1977 yılında olmuş.
Katılım oranı düşüklüğünün önemli bir nedeni kadınların oy kullanmasına yönelik engellemeler. Örneğin son seçimlerde Afganistan’a komşu Kuzey Batı Sınır Eyaletinde sağ-sol, ilerici-dinci ayrımı gözetmeden farklı partilere mensup erkek egemenlerin ortak karar alarak kadınların sandığa gitmesini yasakladıkları bildiriliyor.
Oy sandıklarında harem – selamlık uygulaması yapıldığından, özellikle Kuzey Veziristan bölgesinde kadınlar için kurulan bazı sandıklarda hiç oy kullanılmadığı bildiriliyor. Ancak aynı eyalet içinde gene Talibanın etkin olduğu Güney Veziristan’da ise farklı bir gelişmenin olduğu, bu seçimlerde ilk kez kadınların oy kullandığı, hatta bunun teşvik edildiği belirtiliyor.
Dar bölge sistemi ve kadınlara yüzde 20, azınlıklara yüzde 3 kontenjan
Pakistan’da seçimler Britanya'dan miras dar bölge usulü ile yapılıyor. Parlamento, ülkedeki 272 seçim bölgesinin her birinden çoğunluk yöntemi ile seçilerek gelen birer milletvekilinden oluşuyor. Ancak kadınların ve azınlıkların ayrıcalıklı bir durumu var. Parlamentoya seçimle gelen 272 milletvekiline, partilerin aldıkları oy oranında kendilerine tanınan kontenjandan belirledikleri 60 kadın ve 10 azınlık mensubu milletvekili ekleniyor.
Dolayısıyla seçim bölgelerinde adaylıklarını koyarak doğrudan parlamentoya girebilecek kadın ve azınlık mensuplarının dışında yaklaşık yüzde 20 dolayında kadın ve yüzde 3 oranında azınlık kotası uygulanıyor.
Kadın hakları açısından Pakistan’da durum pek iç açıcı olmasa da en azından parlamentoda durum Türkiye'dekinden daha iyi. Ancak, partiler tarafından kontenjanın belirlenmesinde uygulama anlaşılan yeterli düzeyde “özgür, adil ve saydam” olmuyor.
Örneğin Butto’ların Pakistan Halk Partisinde kadın kontenjanından, partinin en başarılı olduğu Sind eyaletinde partiye zafer kazandıran kadın üyelerin değil Lahor gibi büyük kentlerden “elit” hanımefendilerin (yerel deyimle “begüm’lerin) meclise gitmesi bir anlamda buruklukla karşılanıyor.
Partilerin amblemleri
Pakistan, okur yazarlığın düşük olduğu bir ülke. Bu bakımdan parti amblemleri seçimlerde çok önem kazanıyor. Örneğin Pakistan Halk Partisi'nin amblemi 6 ok değil ama tek bir ok. Navaz Şerif’in İslam Birliği'yse bisikleti amblem olarak kullanıyor.
Seçimi kaybeden Müşerref yanlısı İslam Birliği'nin amblemi kaplan. Pakistan Seçim Komisyonu'na kayıtlı 49 partinin amblemleri arasında bizdeki ampul benzerinin yanı sıra kelebek, öküz, helikopter, tabanca, türban, tekerlek, traktör gibi bize ters gelebilecek amblemler var. Aslında ampulden amblem olursa, helikopterden veya bisikletten niye olmasın demek doğru olacak.
Pakistan’da siyasal partiler arasında en itibarlı amblem kitap. Bu, okur yazar nüfusun kıtlığında kitaba verilen önemden değil, kitabın Kuran’ı temsil etmesinden geliyor. Özellikle şeriat yanlısı partiler kitap amblemini kullanmaya çalışıyorlar.
Söz parti amblemlerinden açılmışken, Mehmet Ali Aybar’ın, 1969’da Türkiye İşçi Partisi (TİP) için o güne kadar kullanılan“çark-başak” yerine Abidin Dino’ya yaptırttığı “adam” amblemini anmadan geçmeyelim. Aybar “ata, oka değil adam’a oy ver” diye bitiriyordu seçim konuşmalarını. Ama seçmenlerin büyük bir çoğunluğu gene oylarını “ata oka” vermeyi tercih etmişler, TİP’in oy aranı yüzde 3’te kalmış ve sadece Rıza Kuas ile birlikte Aybar seçilebilmişti İstanbul’dan.
Sol tarafsız bir seçim
Pakistan Halk Partisi'nin öldürülen başkanı Benazir Butto’nun babası Zülfikar Ali Butto’dan miras aldığı popülist sol söylemleri saymazsak Pakistan siyasetinde solun sesi duyulmuyor. 1947’de Hindistan Komünist Partisinden gelenlerin kurdukları Pakistan Komünist Partisi, Türkiye’de olup bitenlere pek benzer bir şekilde, 1951’de düzmece bir yargılama sonucu yasaklanıyor. Partinin liderlerinden Pakistan’ın ünlü şairi Faiz Ahmet Faiz yıllarca hapis yatıyor. Komşu Hindistan’da komünistlerin hükümet ortaklığı yapmalarına karşılık Pakistan’da soğuk savaşın egemenliği sola nefes aldırmamış.
1970’lere kadar bir ölçüde sendikalarda ve öğrenci derneklerinde varlığını duyuran sol kesim, Ziyaülhak döneminde ağır bir darbe alıyor. Sendikalar, öğrenci dernekleri kapatılıyor, tutuklamalar, baskılar sürüyor. Bugün kılıç artığı “eski solcular” genellikle basında veya sivil toplum örgütlerinde seslerini duyuruyorlar.
Son seçimlerde sol taraftan aydınlar, seçimi boykot eden çeşitli çizgilerdeki bir grup irili ufaklı siyasal partinin oluşturduğu “Tüm Partiler Demokratik Hareketi” (APDM) içinde yer aldılar. Her ne kadar seçimlere katılımın düşük olmasında bu hareketin etkisinin olduğunu ileri sürenler varsa da, bunu sol tarafın başarı hanesine yazmak mümkün görünmüyor.
Geçen yıl Müşerref’in bir grup üst düzey yargıcı ve Yüksek Federal Mahkeme Başyargıcını görevden almasıyla başlayan ve seçim sonra bugün de varlığını duyuran muhalefet hareketini Pakistan demokrasisi için umutlu bir gelişme dinamiği olarak görenler var.
Avukatların başını çektiği bu hareket, özellikle 3 Kasım’da Müşerref’in olağanüstü hal ilan etmesiyle daha da etkinleşti. Gazeteciler ve öğrenciler genel direnişe katıldılar. 30 yıl sonra üniversitelerde ilk kez öğrenci eylemleri yaşandı. Bu birikimlerin, yeni hükümet döneminde demokratik hakların genişlemesiyle birlikte içerikli bir muhalefete dönüşmesi olasılığı var.
Sivillerin sınavı
Müşerref karşıtlığında birleşmiş bir muhalefet sonuçta ortak amacına ulaştı. Ancak, seçimler sonrası yaşanan göreli sakinliğe karşın Pakistan’da gelecek günlerin neler göstereceği çok açık değil. Kurulacak koalisyonun ortakları arasında ve ortaklarla Müşerref ve ordu arasında uyumlu ilişkilerin sağlanması kolay olmayacak. Öte yandan Halk Partisi'nin Benazir’den miras aldığı Zerdari’yi uygun bir lider olarak benimseyenlerin oranı parti içinde oldukça az.
Dolayısıyla iktidarın birinci partisinde bir iç çatışmanın yaşanması fazla uzak bir olasılık değil. Görevden alınan yargıçların yeniden eski görevlerine dönmesi hala önemli bir sorun olarak gündemde ve özellikle avukatların başını çektiği muhalefetin bu işin peşini bırakmayacağı anlaşılıyor. Şu anda etkinliği azalmış gibi görünen şeriat yanlılarının, Taliban ve diğer silahlı hareketlerin bu konumda kalmaları beklenemez.
En önemlisi, ordunun ve ABD’nin ülkedeki gelişmeleri nasıl yönlendireceği.
Böylesine bir ortamda yeni iktidarın işi kolay değil. Ordunun ve yandaşlarının yıllar süren egemenliğinin bir ölçüde aralandığı bu seçim sonrasında demokrasinin güçlendirilmesi sivil iktidarı oluşturan politikacıların becerisine bağlı. Özetle siyasal geçmişi pek parlak olmayan Pakistan’da siviller yeni bir sınavdan geçiyor. (AŞ/TK)