“Entelektüel; egemen olan sınıfların, gizli kalmasını istediklerini açığa çıkarmaya çalışan, gerçeğin saptırılmış bir versiyonunu kabullenmeye razı olmayan, iktidardakilerin empoze etmekten çıkarı olduğu ‘bir toplumsal değerler sistemi’ne başkaldıran; örneğin egemen ideolojiye, resmi tarihe karşı çıkarak, gerçekten yaşanmış olanla, yaşandığı varsayılan, gerçeğin çarpıtılmış ya da ‘resmi versiyonu’ arasındaki uyumsuzluğu ortaya çıkarmayı kendine iş edinen kişidir. Egemen olan sınıfların ve devletin her türlü politika ve uygulamalarını eleştirebilen, bu alanda hiçbir yasağa, tabuya, inkârcılığa itibar etmeyen, sorunları sadece ulusal planda değil, evrensel planda ele alıp kavramaya çalışan kişidir.”(Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası)
Bu tanıma uygun hareket edebilen az sayıda insan var. Daha doğrusu bu tanımın aksini yapan birçok kişi var. Hatta bir defaya mahsus yanlışlıkla bu tanıma ayak uyduran da hemen iktidardan ve devletten “özür diliyor.”
“Çocuklar ölmesin”
Çocuklar ölüyor, çocuklar… Önce bir bir, sonra hepsi…
16 Ağustos’tan beri Kürdistan coğrafyasında devam eden sokağa çıkma yasaklarında en çok çocuklar öldü. Doğmamış bebeklerden 3 aylık bebeklere, 7 yaşındaki çocuklardan 12 yaşındaki çocuklara varana dek…
Bu kadar ölümlere karşı özellikle çocuk ölümlerine karşı bir öğretmen, ülkenin en çok izlenen talk show’larından birini telefonla arayarak: “Çocuklar ölmesin, lütfen sessiz kalmayın” dedi diye, başta programın yapıldığı kanal olmak üzere, programın sunucusu, medya grubu tek tek devletten özür dileme yarışına girdi.
Önce Kanal D, “Doğan TV ve Kanal D ilk günden beri devletin yanında yer almıştır. Altını çizerek bir kez daha belirtmek isteriz ki hiçbir suiistimal ve iftira çizgimizi ve duruşumuzu değiştirmeyecektir. İyi niyetle bakan gözlerin hemen fark edebileceği bu provokasyona karşı Kanal D Yönetimi söz konusu kişiye tüm hukuki süreçleri işletecektir.” dedi.
Ardından Beyazıt Öztürk Kanal D habere giderek: “Arkasında böyle bir niyetin olduğunu bilemedik. Öğretmen olmadığı da ortaya çıktı. Gelen tepkileri anlayışla karşılıyorum. Ben de olsam tepki verirdim” dedi. Yani biri “Çocuklar ölmesin” deyince Beyazıt Öztürk de kendisine verilen tepkileri verecek!
Neden özür?
Cuma gününden beri AKP’ye yakın olan medya kuruluşları hem Beyazıt Öztürk’ü hem de Doğan grubunu hedef haline getirdi. Açıktan açığa “PKK propagandası” yapıldığını iddia ettiler. Evet, “Çocuklar ölmesin” demek onlara göre “PKK diliydi” ve kabul edilemez bir şeydi.
Hem Doğan grubunun hem de Beyazıt Öztürk’ün özürlerindeki ortak nokta “Devlete olan bağlılıktı” yani devlete olan güvendi. İki tarafta devlet vurgusunu ön plana çıkararak tabiri caizse bu işten “sıyrılmak” istedi.
Bir olayı ele alırken o an ki durumdan ele almamak gerek. Doğan grubu her zaman devlete bağlı bir kurumdu. Lakin bu sefer ki farklı. 7 Haziran öncesi oluşan siyasi tabloda “eşit yayın ilkesini” savunan ve uygulayan Doğan grubu, 1 Kasım’a gelinen süreçte bu ilkeyi uygulamadı. (Uygulamamasının nedenleri farklı bir yazının konusu.)
HDP’nin 7 Haziran’da aldığı 80 vekil ve AKP’nin tek başına iktidar olamaması ve bu durumun AKP tarafından ana akım medyaya yansımalarından bir tanesi, “Doğan grubu HDP’ye destek verdi” şeklinde oldu. 1 Kasım sonrası Doğan grubunun yayın çizgisi git gide AKP’ye kayar oldu. Hükümetin istemediği kişiler tek tek işten çıkarıldı, CEO değişimleri oldu vs.
Tüm bunlar olurken vicdanı olan bir öğretmenin ülkenin en çok izlenen talk show’larından birini arayarak Kürdistan’da yaşanan çocuk ölümlerine dikkat çekmesi, doğal olarak Doğan medya da bir şok etkisi yarattı. “Neden özür?” sorusuna gelince…
Neden özür? Bugün AKP iktidarı ortada duran medyayı da “hizaya” getiriyor. Bugün birçok medya grubu salt olarak medya sektöründe değil. İnşaat sektörü başta olmak üzere birçok iş kolunda büyük firmalar. İş böyle olunca bir de linç ve hedef gösterme bu topraklardaki yaygınlığı gün yüzü gibi ortadayken, özür kaçınılmaz oluyor. Evet, bugün AKP’ye yakın olan medya kuruluşlarının gösterdiği hedefi, dün de Doğan gurubu yapmıştı. Ahmet Kaya için Hürriyet gazetesinin “Vay şerefsiz” manşeti hala hafızalarda…
Beyaz’ın yanında kim olacak?
Tek tek özür dilediler. Ama ne oldu? Tahir Elçi’ye karşı yürütülen linç kampanyasından sonra jet hızıyla “Terör soruşturması” açan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Beyazıt Öztürk hakkında da “Terör soruşturması” açtı.
Öyle bir dönemdeyiz ki, “Çocuklar ölmesin” demenin “Terör”, dolaylı yoldan “Çocuklar ölsün” demenin de “Devlete hizmet” anlamını taşıdığı günlerdeyiz. İlk başta “Helal olsun Beyaz’a” diyenler bugün Beyazıt Öztürk’ün yanında yer almaz.
Yaptığı özür bir korku özrüydü. Korkmakta haklı mı? Haklı. Ahmet Kaya’ya yapılanlar ortadayken, hadi çok uzağa da gitmeye gerek yok… Tahir Elçi. Evet, Elçi’ye yapılanlar ortadayken özrün bir korku özrü olduğunu anlayabiliyoruz. Ama evlatları öldürülen ebeveyneler, ebeveynleri öldürülen çocuklar Beyaz’ın yanında yer alır mı? (OÖ/EKN)