Doğan Apartmanı, Beyoğlu’nun en güzel sokaklarından Serdar-ı Ekrem’de bütün heybetiyle, muhteşem manzarasıyla durmaya devam ediyor 1895’ten beri. Binanın güzelliğine eklenen isminde ise trajik bir hikaye gizli. Mülkü Helbig Ailesi’nden alan sanayici, siyasetçi Kazım Taşkent, oğlu Doğan’ı genç yaşta bir kazada kaybedince, bina şimdiki adını alıyor; Doğan Apartmanı. Oğlunun ölümüyle sarsılan Kazım Bey, birçoğumuzun birlikte büyüdüğü Doğan Kardeş isimli çocuk dergisini de yine oğlu adına yayınlatıyor.
En sevgili arkadaşlarımdan biri Doğan Apartmanı’na taşındığını söylediğinde, içimde tarifsiz bir neşe ve isimsiz bir burukluğun olma sebebi ise, Muhsin Bey filmi. Muhsin Bey’in çiçeğini sevdiği (çiçeklerle konuşmayı kendisinden öğrendim), rakısını yudumladığı, Ali Nazik’i öğütlediği, Sevda Hanım’a tutulduğu, ‘Madam’la sohbetleştiği, dişinin ağrısına yenilmediği, zarafetten inlettiği yerde Müzeyyen Senar dinlerken, arkadaşımla bir duble rakı içmek şanstı.
Şener Şen ve Uğur Yücel’in efsanevi oyunculuklarıyla taçlandırdığı filmin şahane senaryosu, filmin yönetmeni Yavuz Turgul’a ait. Yavuz Turgul’un bir senaryo nasıl yazılır dersi verdiği filmin müzikleri ise geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, harika müzisyen, güzel insan Attila Özdemiroğlu’ndan.
Zarif, naif, prensiplerine bağlı, tam bir İstanbul beyefendisi olan prodüktör Muhsin Kanadıkırık’ın, şöhret olmak için Urfa’dan İstanbul’a gelen saf delikanlı Ali Nazik’le, önceleri bir müzik hayatı serüveni olarak başlayan ama sonra yaşam mücadelesine dönen hayatlarını anlatan film, 1987 yılında Altın Portakal’ı da almış. Filmde, Muhsin Bey’in komşusu, pavyon şarkıcısı, Muhsin Bey’in gönlüne konan Sevda Hanım’ı ise Sermin Hürmeriç oynuyor. Film aşkının gerçeğe dönüştüğü bir hikaye daha… Filmden sonra Şener Şen ve Sermin Hürmeriç evlenmişler. Öyle naif ve gerçek bir aşkın kahramanları olup da aşka düşmemek de zor olurdu zaten. Osman Cavcı’nın gerçekliği ise büyüleyici.
Ünlü bir türkücü olmak için türlü yaşıtları gibi Urfa’dan kalkıp İstanbul’a gelen Ali Nazik, saf bir Anadolu gencidir. Yolu, şahane insan, müzik prodüktörü Muhsin Kanadıkırık’la kesişir. Her şarkıcının nota ve solfej bilmesi gerektiğine inanan Muhsin Bey, Ali Nazik’e inanır ve onun elinden tutar. O dönem maddi sıkıntılar içinde olan Muhsin Bey, müzik piyasası nezdinde, kültürel yozlaşmanın da kanıtıdır. Köyden kente göçün bazı yıkıcı sonuçları da filmin içinde saklı. Ali Nazik’in kendine ve dünyaya yabancılığı ve yozlaşmaya ayak uydurarak geçirdiği değişim, Muhsin Bey’in kendinden ve onurlu yaşamından vazgeçmeden sürdürmeye çalıştığı hayatı, bizim vücut bulmuş hallerimiz. İnsanın öğrendikleri, unuttukları yanında değersiz dedirtiyor. Müthiş performanslarıyla; 1987 Altın Portakal’ında Şener Şen, en iyi erkek oyuncu, Uğur Yücel de en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerini almış. Öyle bir oyunculuk var ki; yer yer, Muhsin Bey’e sarılmak, Ali Nazik’ten makas almak, sonra Ali Nazik’i azarlamak, Muhsin Bey’e daha da sarılmak istiyorsunuz.
Ali Nazik ve Muhsin Bey’in salonda oturmuş, hayallerinden bahsettikleri sahne, içime dantel işi gibi dokunur; size de dokunsun isterim.
Film, Mimar Sinan Üniversitesi tarafından restore edildi 2014 senesinde. Malum ortamlardan izlemeniz mümkün ancak restore edilmiş hali 20 küsur dakikalık bir kesintiye uğramış. Eminim çocukluğunuzda, gençliğinizde ya da sonraları muhakkak izlemiş olan çağa ayak uyduramayan şanslılardansınızdır. İzlemediyseniz, kendinize bir iyilik yapın ve izleyin ve bu filmi seven birinin kötülük yapamayacağına inandığım yere gelirseniz, buluşuruz.
“Ali Nazik: Agam, kusura kalma, kendimi kurtarmam gerekti.
"Muhsin Bey: Kurtardın mı bari?”
Gerçek düşler dilerim, iyi seyirler. (GP/YY)