Özkök, bugünkü (17 Kasım) "Ayaktakımına ayaktakımı diyebilmek" başlıklı yazısında, geçen yıl Paris banliyölerinde başlayıp tüm Fransa'yı saran şiddetli ayaklanmalar sırasında, Sarkozy'nin, çoğu Kuzey Afrika kökenli 3. kuşak gençlere "racaille" diye hakaret etmesini olumlu buluyor.
Özkök'ün, Paris'te doktora yaptığına göre, Fransızca bildiğini kabul etmemiz gerekir. Littré, Académie, Larousse ya da eşanlamlılar sözlüğüne baktığımızda, "racaille" sözcüğünü açıklarken, genellikle ve ortak olarak "ahalinin en sefil, en aşağılık kesimi" tanımı kullanılıyor.
Sözcüklerin ideolojisi
Dil, bilinçli ya da bilinçsiz kullanılsa da, konuşurken ya da yazarken seçtiğimiz her sözcük, kurduğumuz her cümle, kaçınılmaz olarak ideolojik kimliğimizi su yüzüne çıkaran bir düşünce aracı. Etimoloji yani kelime kökeni de bu ideolojik duruşumuzu iyice vurgulayan bir bilim dalı.
Sarkozy, Macar asıllı bir göçmen çocuğu. Sağcı ve Amerikancı bir politikacı. Fransız sağının muhtemel Cumhurbaşkanı adayı. Halen, Fransızca deyimiyle "Fransa'nın bir numaralı polisi". Yani İçişleri Bakanı. Sarkozy, kişisel ve ideolojik olarak iktidara ulaşabilmek için bu aralar elinden geleni yapıyor. Sağcı bir siyasetçi olarak Sarkozy'nin banliyölerde ayaklanan gençleri aşağılamasını kabul etmesek bile, siyasi iktidar oyunları (ki Fransızca'da buna "Bizans" denir) bağlamında anlayabiliriz.
Özkök, kendisini bir yazısında "Avustralyalı" olarak nitelemişti. Bu sıfat İngilizce'de, çevreden gelip merkezi fethetmek isteyen iddialı hatta ihtiraslı insanlar için kullanılır. Gerçi İngilizce argoda "Avustralyalı" sözcüğü, "kaba saba, cahil, köylü, görgüsüz" anlamına da gelir ama Özkök herhalde bu kategoriye dahil etmiyor kendini.
İletişim sosyolojisi doktoru (gerçi bunu yaptığına da neredeyse pişman olduğunu yazmıştı!) bir Genel Yayın Yönetmeni, bir siyasetçinin bu tür bir söylemini nasıl benimser? Nasıl onaylar? Nasıl över? Sarkozy'nin söylemi, bu gençlerin etnik ve dini kökenlerinin farklı olduğunu da hesaba katarsak, en hafif deyimiyle ayrımcılıktır. Üstelik, Sarkozy, sınıfının tutumu gereği, halkı "asiller, burjuvalar ve zenginler" ile "aşağılık, sefil kesim" olmak üzere ikiye bölüyor. Hani Marksizm ölmüştü? Hani sınıf mücadelesi bitmişti?
Sarkozy ile Özkök'ün buluştuğu, kesiştiği nokta işte tam da bu sınıf kökeni, refleksi ve söylemi.
Gazeteci ama aslında İçişleri Bakanı
Özkök, Sarkozy'nin söylemini Türkçeye çevirmeye çalışırken aslında yeteri kadar cesur davranamıyor ama, Türkiye'de de ayaklananları (silahlı olarak Kürtleri, fikri olarak solcu aydınları) "ayaktakımı, serseri" olarak nitelemeye getiriyor. Baştakımı Özkök ise, ayaktakımı olmak, olsa olsa bir iltifat olur bizim için...
Özkök, her zaman yaptığı gibi, bir bütünden işine gelen bir parçayı titizlikle seçip o sözcük ya da cümle konusunda tahlil geliştiriyor. Fransız siyasetini yakından izleyenler bilir, Sarkozy'nin alamet-i farikası bu "racaille" sözcüğü değildir. Sarkozy faşizan kimliği, özellikle de seçimlerde Le Pen taraftarlarının da sempatisini ve oyunu kazanmak için, banliyödeki isyanlara karşı "karcher" yöntemini önermekle ünlüdür. "Karcher", sanayi tipi, yani dev elektrik süpürgesi markası. Türkçe söylemek gerekirse, döner süpürgeli, basınçlı su fışkırtan, sokak ve caddeleri temizleyen kitlesel bir temizlik makinesi. Dolayısıyla isyankarlar burada "pislik" oluyor! Temizle bakalım gücün yeterse! Bunların dedeleri 1789'da Bastille cezaeviyle birlikte yıkıldıklarından bu yana hâlâ kendilerine gelemedi. Çünkü baldırı çıplakların baldırı hâlâ çıplak...
Bir gazeteciden, bir sosyologdan şu beklenir: Paris banliyösündeki gençler neden ayaklandı? Bunun sosyal, politik, ekonomik, ideolojik, kimliksel, vs. nedenleri neler olabilir? Bir devlet, bu tür şiddet olaylarına karşı ne tür önlemler alabilir? Geçmişte benzeri hareketler nasıl yatıştırılmıştır? Paris banliyösü ile Türkiye'nin banliyösü (Kürt bölgesi) arasında ne gibi benzerlikler ve farklar vardır? (Banliyö olayları konusunda 2 Türkçe makale ve bir Fransızca derleme: Irkçılık, İslamiyet Düşmanlığı ve Dışlama Fransız medyası banliyöleri nasıl yaktı? , Jakoben Cumhuriyetçiliğin İflası ve Trente ans d'histoire et de Revoltes/Banlieues/ Le Monde Diplomatique, Maniere de Voir, 89, Octobre-novembre 2006.)
Tüm bu soruların yanıtlarını aramaktansa Özkök, bir halkla ilişkiler ajansı metin yazarı üslubuyla Sarkozy reklamı yapıyor.
Kadın faşo, erkek?
Özkök sabıkalı. Banliyö ayaklanması sırasında Paris'e gitmiş, beş yıldızlı otellerde pahalı şaraplar içip polislerle güler yüzlü fotoğraflar çektirmişti.
Bu arada Türkiye'deki siyasi iktidar sahiplerine de "Kasımpaşa söylemi" nedeniyle şapka çıkartıyor. "Ulan ananı da al git" e Özkök'ten destek gelmesi şaşırttı beni aslında. Düşündüm. Sonradan görme aristokrat bozuntusu çeyrek burjuvaların, halk dalkavukluğu aklıma geldi.
Bu dünya çok zengin. Herkes bir başka ülkede mezheptaşını buluyor. Özkök'e Sarkozy, bize de yaktıkları arabanın çevresinde "Burası Bağdat, Paris değil!" diye slogan atan esmer gençler düşüyor. Memnunuz çünkü geleceği Sarkozigiller değil, ateş hırsızları belirler.
Bizim anarşist chanson'cu Renaud, "Rouge Sang" (Kan Kırmızısı) albümüyle müthiş bir dönüş yaptı. "Elle est facho" (Faşist Kadın) şarkısında, Özkök'ün hayran kalacağı bir kadından söz ediyor. Mealen birkaç dize:
"Allende'den çok Pinochet'yi sevdi/Her tarafta bolşevikler gördü/Yerleşik düzene, polislere karşı komplo hazırlıyorlardı/Kiliseyi, bayrağı, milleti ve vatanı çok seviyordu/Göçmen işçilerden, eşcinsellerden nefret ediyordu/Sömürge dönemini ve idam cezasını özlüyordu/ Kürtaja karşıydı, bir de başörtülü genç kızlara."
Şarkının sonunda iki dize: Kadın faşo/Oyu Sarko! (RD/TK)