“Şair Küçük İskender’in sağlığına hızla kavuşması dileğiyle”
“Çağdaş Türkçe Şiire Bir Başlangıç Aranmalı mıdır?” sorusuyla başladığımız şiir yazılarına bu hafta şair, düşünür ve eleştirmen Özkan Mert’in “Şiirin İlkeleri ve Şiir Ne Değildir” üzerine “on emir” kıvamında hazırladığı kitapla devam edeceğiz. Kanguru Yayınevi'nden Eylül 2012’de çıkan kitap şiir sanatı üzerine oldukça önemli öneri ve eleştirilerle dolu.
Kitabın arka kapağında Özkan Mert’in elli yıllık şairlik yaşamında yazdığı şiirlerden, deneyimlerden ve evrensel şiir sanatından süzerek okura sunduğu düşünceler ve şairliğinin yanı sıra gezgin, düşünür, gazeteci ve filozof olarak evrensel şiirin kökleri, işlevi, estetik oluşumları, insan ve doğayla ilişkisi gibi konularda özgün ve acımasız görüşlerinin dikkat çektiği belirtiliyor.
Özkan Mert 21 Ekim 1944 yılında Erzurum’da doğmuş. İzmir’de ilk gençlik yıllarında şiire başlayan şair, Ankara’da 68 olaylarının ateşli günlerinde en ön saflarda yer almış. 1969 yılı sonunda, kuşağının üç genç şairi Atol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe ile birlikte, ANT Dergisinde yazdıkları “Devrimci Şairler Savaş Açıyor” başlıklı bildiriyle “İkinci Yeni” hareketine savaş açmıştır. ANT, Halkın Dostları, Türk Solu, Papirüs, Dönem gibi dergilerde şiirleri yayınlanan “Diren Ey Kalbim”, “Hayatımızdan”, “Asyalıyım Yarem Derindir”, “Kuracağız Herşeyi Yeniden”… gibi protesto şiirleriyle devrimci kitlelerin ve şiir severlerin sevdiği ve okuduğu şairlerin başında yer almıştır.
Özkan Mert şairi, eski çağ filozofu olarak tanımlar. Bir şair eski çağ filozofları gibi biraz fizikçi, biraz kimyacı, biraz biyolog, biraz matematikçi, biraz her şeydir.
Freud’un “Nereye gitsem, oraya benden önce gelmiş bir şair buldum” sözüne vurgu yaparak, üzerinde derin ve uzun düşünülmesi gereken çok önemli bir cümle olarak yorumlar. “Her düşünüşümde yeni şeyler yakalıyorum”, dediği bu cümleye paralellik gösteren bir yaklaşım Sokrates İon diyaloğunda karşımıza çıkıyor. Sokrates “Çünkü ozan hafif ve kanatlı ve kutsal bir şeydir; esinlenip de aklı başından gidinceye dek, O’nda hiçbir yaratıcılık yoktur. İnsan akıl yetisini koruduğu sürece, şiirin kehanet yeteneğinden nasibini alamaz.” Şairliğin başka türlü bir akıl yetisi ve başka bir düşünce dünyasına aitliğinden bahseden Sokrates’e yine Fransız Dil Bilimci George Mounin (çevirmen, araştırmacı, üslup ve semiyolojici) şöyle yardımcı olur. Fransız şair Rene Char şiirlerini değerlendirirken “Char hiçbir zaman şiirden edebiyata düşmedi,” der. George Mounin göre şiir edebiyat üstünde bir üstdildir. Şair de bu üstdilin içinde kendi üstdilini yaratan insandır.
Özkan Mert bir şairin yapabileceği en büyük hatanın sözcükleri yalnızca kendi anlamıyla kullanması olduğuna işaret ediyor. Şiirin en temel ilkesi sözcüklerin devingen ve doğurgan olmasıdır. O nedenle şiir hiçbir şairin anladığı ve bildiği kadar değildir. Çünkü şiirin ve şiirin temelini oluşturan imgenin kendi hayatı vardır. Ve her şiir okurun her seferinde anladığı gibidir. Gerçek şairler de şiiri bilmezler. İyi şairlerle kötü şairler arasındaki farklardan biri budur. İyi şairler şiiri bilmediklerini bilirler. Kötü şairler bildiklerini sanırlar.
Şiirin estetiği ise matematiktir. Bu doğru teraziyi elinde tutmakta iyi şairin yapacağı bir iştir. Şiirin matematiği sayısal bir değeri değil, şiirdeki mükemmeliyeti ifade eder. Şiirde geçen sözcüklerin sayısının önemi yoktur. Çok uzun bir şiirde yer alan sözcüklerin hiçbiri fazla olmayabilir ancak çok kısa bir şiir fazlalıklarla dolu olabilir. Bu ayarı şair yapacaktır, ancak bazen yıllarca sürebilir bu durum. Şiirin büyüsü işte bu bitmemişliktir ve her şiir okurun her seferinde anladığı gibidir.
Özkan Mert’e göre şair olunmaz. Şair şairliğini bilmez. Şairliğini sonradan anlar. Şairden başka herkesin şair olduğunu söyleme hakkı vardır. Fransız şair Rene Char “Ozan yoktur, var olan yalnız ve yalnız, şiirdir. İyi bir şiir her zaman şairinden büyüktür” der. Bu durumu bilmeyenler ise kendi şiirine eleştiriye tahammülsüzdür. Özkan Mert’e göre bir İsveçliye “yazdığın şiir güzel değil” deyin size hiç alınmaz sizinle tartışır, sizden bir şeyler öğrenmeye çalışır. Ama Türkiye’de o kadar çok şair vardır ki, yazdığı şiiri “iyi” ve “kötü” kavramının içine sokmaz. Çünkü şiir herkesin kolayca yaptığı bir şeydir. Ciddi bir iş değildir.
Türkiye'de aile boyu şiir antolojileri yayınlanmasının nedeni de budur. İsteyen herkesin kardeşini, teyzesinin oğlunu, sevgilisini, amcasını, askerlik arkadaşını… vb alarak antoloji çıkardığını, mahallede futbol takımı kurar gibi kadrosunu kuruduğunu, antoloji yapmakla şerbet yapmak arasında fark kalmadığını söyler. Bu duruma kimsenin itiraz etmemesini ise asıl problem olduğu görür.
Eleştiri konusunda Cemal Süreya ile yaşadığı çatışma ise oldukça önemlidir. Cemal Süreya ile ölümünden çok kısa bir süre önce İstanbul'da bir meyhane de buluşurlar. Cemal Süreya süreklilik olmadan şairlik olmayacağını söyler. Mesela bir şair günün yarısını şairlik ile geçirip diğer yarısında başka işler yapamaz. Cemal Süreya “Ben günde 24 saat şiir düşünürüm” derken bunu anlatmak istemiştir. Ona göre “Şair dünyayı sözcüklerle gören insandır.”
Özkan Mert bu buluşmada 1969 yılında ANT Dergisinde yayınlanan ve İkinci Yeni’ye toplumsal duyarsızlığından ötürü yönelttikleri eleştirileri ve o dönemde Cemal Süreya’nın ne düşündüğünü merak eder. Çünkü özellikle Cemal Süreya’yı çok fazla eleştirmiştir. Aralarında geçen diyalogu Özkan Mert şöyle aktarır.
“Cemal seni ben fazla mı eleştirdim?”
Cemal Süreya’nın tavrı olgundur. “Yok, der. Şairler, kuşaklar dövüşe dövüşe gelişirler.”
Özkan Mert, “Peki dedim, İkinci Yeni ile ne işin vardı?”
Cemal Süreya, “İkinci Yeni benim evimdi Özkan” der.
Özkan Mert şiirde veya resimde Sürrealizm, Dadaizm, İkinci Yeni, 60 kuşağı vb. akımların olacağı, ancak bu akımların sanatçının konusu değil, çıkış yolu olduğunu belirtir. Şairlerin şiirini belirleyen içinde yer aldıkları akımlar değil, kendi varlıklarıdır. Bu akımlar sadece bir yol alıştır, bu yol alışı asıl belirlen ise şairin kendi bilincidir.
Cemal Süreya’yla bu son buluşma Özkan Mert’in hafızasında hüzünlü bir anı olarak kalır. O buluşmanın son olduğunu bilmeyen Cemal Süreya son şiirini Özkan Mert'e okur. “Sizin hiç babanız öldü mü?/Benim bir kere öldü kör oldum,” diyen Cemal Süreya’nın son şiiri, “Üstü Kalsın”dır:
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat fena değildir.
Üstü kalsın...
Cemal Süreya
(PT/AS)