İç savaş senaryolarının İnegöl ve Dörtyol'da nasıl kurgulandığını izlerken ardından BDP'li Diyarbakır Belediye Başkanı'nın bir panelde yaptığı konuşmanın siyasal atmosfere göre nasıl yorumlanıp manüple edildiğini gördük.
Osman Baydemir, partisinin programında yer alan, kamuoyuna daha önce sunulmuş, bilinen demokratik özerklik görüşünü anlatıyor. BDP'nin "Türkiye'nin Siyasi İdari Yapısında Reform ve Kürt Sorununda Çözüm Modeli Taslağı"'nda demokratik özerklik, bölge meclislerinin oluşturulduğu, yerinden yönetim ilkesiyle, "Bayrak" ve "Resmi Dil"in tüm ulusta geçerli olurken her bölgenin kendi renk ve sembolleriyle demokratik öz yönetimi oluşturabilecekleri özerk bölgeler olarak ifade ediliyor.
Bir belediye başkanı, yasal olan partisinin, devlet tarafından da onaylanmış programında yer alan partisinin görüşlerini aktarıyor, burada sorun ne olabilir ki? Lakin önce bir kısım medya "Baydemir özerklik istedi" diye manşet yapıyor, sonra hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, hoş olmayan ifadelerle bir yıl önce başlayan açılım politikasının gereklerini yerine getirmek yerine çözümü gösterenleri "yerli yersiz" konuşuyor diyerek susturmayı tercih ediyor.
Ve çok geçmeden Tunceli savcılığı Baydemir hakkında soruşturma başlatıyor. Ardından MHP ve CHP sözcüleri açıklamalarını yapıyor; CHP sözcüsü Muharrem İnce "Bu sözler üniter devlet yapısıyla, ulus devlet anlayışıyla bağdaşmaz" diyor. Gazeteci Fikret Bila ise Baydemir'in konuşmasını inandırıcı bulmayıp "ayrılıkçı talepler" olarak değerlendiriyor.
Zaman gazetesinde Ahmet Turan Alkan "Çözüm; Şimdiki hal, federasyon muhal ihtimal" başlıklı yazısında Mustafa Kemal'in Kürtlere, "muhtariyet" vaat edip etmediği tartışmasını açarak çözümün "federatif değil demokratik bir Türkiye" olduğunu belirtiyor. Halbuki şimdiki hali çözüm diye önermek, demokratik Türkiye arzusunu muhal ihtimal yapmaktır...
Referandum ve YAŞ toplantıları öncesinde, iç savaş senaryolarıyla hizaya sokulmaya çalışılan siyasal sürece, Baydemir'in konuşmasının üzerinden oluşturulan bölünme senaryosuyla ince ayar çekilmeye çalışıyor.
Özerk bölge yönetimleri ve üniter devlet
Peki özerk bölge yönetiminin üniter devlet yapısıyla bağdaşmadığı görüşü doğru mudur? Üniter devlet yapısını koruyarak bölge yönetimleri oluşturmuş dünyada pek çok ülke var. Bunun en bilinen örneği ise Fransa.
Fransa, 1982'de yaptığı reformlarla yenilediği Anayasa ile hem üniter devlet anlayışını sürdürmüş hem de adem-i merkeziyetleşme sürecini başlatmış. Fransa'da yerel yönetimler üçlü yapıya sahip. 22 tane bölge, 100 tane il, 36 bin 763 belediye bulunuyor. Yerel yönetimler, seçilmiş yerel meclisler tarafından yönetilirken, yerel toplulukların kendilerini serbestçe yönetmesi anayasal güvence altında. Yerel yönetimlerin hükmetme gücü yoktur, sadece yönetirler. Yasama ve yargıya ilişkin güçleri yoktur, devletin birliği ve bütünlüğü ilkeleri uyarınca, Anayasa'nın ve yasaların öngördüğü hukuki çerçevede etkinlikte bulunabilirler.(1)
Görüldüğü üzere 22 tane özerk bölge yönetimine sahip Fransa ne bölünüyor, ne üniter devlet yapısı sarsılıyor, ne de devletin birliği ve bütünlüğü zarar görüyor. Fransa'nın yanı sıra Belçika, Bulgaristan, İspanya, İtalya, Yunanistan da üçlü yönetim kademesine sahipler.
Türkiye: Merkezin vesayeti altındaki yereller
Türkiye'deyse Anayasa'nın 126.maddesi merkezi idareyi, 127. maddesi mahalli idarelerin kuruluşunu düzenliyor. 126. maddeye göre; "kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabilir. Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir". Bu maddeye istinaden Türkiye'de bölge yönetimi kurulabiliyor (GAP örneğinde olduğu gibi), lakin merkezi idareye bağlı olup görev ve hizmetlerini belli alanda sürdürebiliyor.
Anayasa'nın 127. maddesiyse şöyle der: "Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir."
Sonuç olarak, anayasaya göre Türkiye'de yerel yönetimler merkezi idarenin vesayeti altında olup bölge yönetimi ise ancak gerektiği takdirde merkezi idare tarafından kurulabiliyor.
Öncelikle yerel yönetimlerin merkezi idarenin vesayeti altında olması hem bir demokrasi ayıbı hem de işlerin yürütülmesinde tam bir yetki kargaşasına neden oluyor.
Sağlıklı gelişme için şart
Türkiye'de bölge yönetimlerinin kurulmasını konuşmaya da başlamamız gerekiyor. Bölgelerde yaşayan farklı etnik, kültürel kimliklerin kendilerini demokratik olarak ifade etmeleri böylelikle sağlanabilir. Ayrıca özerk bölgesel yönetim talebi sadece Kürt sorunun çözümü için gerekli değil, kentsel ve bölgesel gelişmenin de sağlıklı yönlendirilmesi için şart.
Kentlerin imar planları bildiğiniz üzere belediyeler tarafından yapılıyor lakin DPT'nin kalkınma planlarına uygun bölge planlarını yapacak bir yapılanma yok. Radikal 2'de "3. köprü ve Bölgesel Yönetim" başlıklı yazıda 60'lı yıllarda başlayan bölge planlama sürecinin "Bölge çapında planlama olmaz, il çapında olur. Türkiye üniter devlettir" diyerek bitişinin öyküsünü yazmıştık. Bölünme korkusu ile bölge planı yapılamıyor, bölge yönetimi kuralamıyor. Peki üniversitelerde neden bölge planı eğitimi veriliyor? Neden yerel yönetimler özerk ve demokratik olmalıdır diye eğitim alıyoruz? Cehaletin üzeri korkularla örtülüyor.
Özerk demokratik yerel yönetimlerin kurulması için başka ne yapılabilir? 1988 yılında hazırlanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi, 8 Mayıs 1991 tarihinde TBMM'de kabul ediliyor. Kabul edilirken de özerklikle ilgili maddelerine çekince konuluyor. Eğer AKP hükümeti, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi'ne konulan çekinceleri kaldırırsa özerk bölge yönetimleri kurulabilir. Ya da Fransa gibi Avrupa Birliği'nin şartnamesine ihtiyaç olmadan, anayasasında gerekli düzenleme yaparak özerk demokratik yerel yönetimleri kurabilir. (İP/TK)
(1) Kayıkçı S., Reform Yasası Sonrası Fransa'da Yerel Yönetimler ve Yerel Özerklik Şartı, 1982