Türkiye’de sayıları her geçen gün artan özel üniversiteleri politik, ekonomik ve akademik çerçeveden ele alan Yükseköğretimin Serbest Düşüşü: Özel Üniversiteler adlı kitap Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.
Serdar M. Değirmencioğlu ve Kemal İnal’ın imzasını taşıyan kitaba çok sayıda yazar makaleleriyle katkıda bulunuyor.
Türkiye’de artık yüksek öğretimin bir parçası olan kamusal olmayan üniversitelerin yasal statülerindeki belirsizliğin karmaşık bir sorun yumağı ifade ediyor. Kitap bu üniversitelerin “garip bir karma hukuk ve hiç de rastlantısal olmayan boşluklarla dolu düzenlemelere tabi” olduğunu vurgularken bu “karmaşayı” farklı perspektiflerden ele alıyor. Çoğunun yakın zamanda “kâr amaçlı üniversite şirketi” statüsüne kavuşacağı, birden fazla üniversiteye sahip şirketlerin ortaya çıkacağı öngörüsünde bulunuyor.
“Kamusal olmayan –yani özel– üniversitelerin kimi zaman ‘vakıf’, kimi zaman ‘holding’ veya ‘patron’ üniversitesi gibi farklı adlar ile anılmaları da basit bir yanlış değil, ciddi sorunların göstergesidir.”
“Kâr amaçlı üniversite şirketi”
Özel üniversitelerin yaygınlaşması ve “kâr amaçlı üniversite şirketi” modeliyle yükseköğretimin ticarileştirilmesinin hızlandırılacağını tespit eden çalışmada, öğretim kadrosundan öğrencilere ve akademik görevleri olmayan tüm çalışanlara uzanan şekilde üniversite bileşenlerinin özel üniversitelerde söz haklarının olmadığı vurgulanıyor.
Bu noktadan hareketle “somut mücadele örnekleri üzerinden üniversitelerin ticarileştirilmesinin yarattığı girdaptan çıkış olanakları” tartışılıyor.
Kitap aynı zamanda, “hangi adla anılırsa anılsın, özel üniversiteler iyidir ve gereklidir” iddiasının veya “bırakınız yapsınlar türü boşvermişliğin ne kadar ciddi ve hatta vahim bir yanlış olduğuna odaklanıyor. Somut ve çok boyutlu biçimde bu durumu ele alıyor.
Yükseköğretimin Ticarileşmesine Geçiş
Kitabın birinci bölümünde Gülay Aslan önce özel üniversitelerin ortaya çıkışı ile kapitalist neoliberal eğitim politikalarının arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Aslan kamu üniversiteleri tarafından kurulan üç ‘şube üniversite’ örneğini inceleyerek ticarileştirme-özelleştirme bağlantısına dikkat çekiyor.
Rıfat Okçabol, 12 Eylül ile kurulan ve üniversiteleri “hizaya getirmek” işlevini her zaman en iyi şekilde yapan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ile özel üniversiteler arasındaki ilişkiyi, 2007’de yayımlanan YÖK Vakıf Üniversiteleri Raporu’na dayanarak ele alıyor.
Mustafa Altıntaş ise vakıf/özel statüdeki üniversitelerin paralı ve pahalı yükseköğretim için Truva Atı işlevi gördüğünü saptarken ilgili mevzuatı ayrıntılı biçimde inceliyor.
Paralı, Güvencesiz, Niteliksiz ve Özel Yükseköğretim
İkinci bölümde Ayça Alemdaroğlu ABD merkezli küresel bir şirkete, bu şirketin Türkiye’de “üniversite pazarı” içerisinde yer alışına ve “kâr-amaçlı üniversite şirketi” modeline bakıyor.
Serdar M. Değirmencioğlu da “piyasa girdabı” etkisiyle serbest düşüşe geçen özel üniversitelerde giderek daha tepeden inmeci bir işleyişin ve usulsüzlüklerin yerleştiğini; bu süreçte akademik çürümenin ve karakter aşınmasının ortaya çıktığını saptıyor.
Üniversitelerin neredeyse yarısının özel ve onların da yarısından fazlasının İstanbul’da olduğu tespitinden hareketle, Selin Önen İstanbul’daki özel üniversitelerde çalışan öğretim elemanları ile yaptığı çalışmada yalnızca çalışma koşullarına değil, özel üniversitelerin işleyişine de ışık tutuyor.
Selda Taşdemir Afşar yukarıdan aşağıya işleyişin çok belirgin olduğu Ankara’daki iki büyük özel üniversitenin öğretim elemanlarının çalışma koşulları ve dile getirdiklerini taşıyor sayfalara: Kart-turnike ve diğer gözetim ve denetim mekanizmaları gibi uygulamalar...
Yalçın Kahya da üniversitelerin özgür düşünce ortamından çıkarılıp, “Büyük Birader” tarafından gözetime tabi olunan bir kuruluşa dönüştürüldüğünü vurguluyor.
Özel üniversitelerin web sitelerindeki pervasız pazarlama çabalarına yakından bakan Kemal İnal ve Serdar M. Değirmencioğlu’nun ortak makalesi özel üniversitelerin giderek magazin haberlerde yer almaya çalışan, hatta bizzat magazin haberi üreten kuruluşlara dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Çıkış Arayışı ve Örgütlenme Deneyimleri
Üçüncü bölümde ise Çiçek İlengiz ve Sertaç Kaya Şen, kuruluş aşamasında bir özel üniversite ile eşleştirilen kimi düşlerin, yıllar sonra -artık kurumsallaşan ve tanınan- üniversitede izini sürüp, cesur bir dille sorguluyor. Bir yandan da giderek çetrefilleşen asistanlık ve 'eğitim asistanlığı' sorununa değiniyor, bir direniş deneyimini tartışmaya açıyor.
Hakan Arslan ve Aslı Odman sendikalaşma sürecinin hiç de kolay olmadığını, özel üniversite-kâr amacı güden üniversite şirketi-sendika mevzuatı üçgeni içerisinde sıkışan üniversite çalışanlarının deneyimleri üzerinden titiz bir şekilde aktarıyorlar.
Koç Direnişi’ne de katılan, kitabın genç yazarlarından Gözde Uzunoğlu ve Büşra Ferligül bir direnişin nasıl örülebileceğine ışık tutarken özel üniversiteler içerisinde örgütlenme çabalarının tek boyutlu olmak mecburiyetinde olmadığını da gözler önüne seriyor.
Genç bilim insanlarına
Kitaba makalelerini yanısıra derleyen sıfatıyla da imza atan Değirmencioğlu ve İnal, bu çalışmayı “özel üniversitelerde çok düşük ücretlerle, angaryaya tabi tutularak yoğun denetim altında çalıştırılan ve bilim üretmeleri engellenen genç öğretim üyelerine, asistanlara, okutmanlara ve öğretim görevlilerine” adamış. (YY)
* Yükseköğretimin Serbest Düşüşü: Özel Üniversiteler, Der: Serdar M. Değirmencioğlu ve Kemal İnal, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, Mart 2015, 432 sayfa.