2 Mayıs'ta haberlerde İzmir'de bir hastanede çekim yapmak isteyen gazetecileri tartaklayan özel güvenlik çalışanlarına dair bir haber vardı.
İlginçtir ki birkaç gün öncesinde ben de buna benzer iki deneyim yaşadım. İlki, yüksek lisans öğrencisi olarak tezime dair araştırma yapabilmek amacıyla kütüphanesi için ODTÜ'ye gittiğimde kapıdaki güvenlik tarafından içeriye alınmamam oldu.
Dışarıdan gelenler için kimlik kontrolü yapan güvenlik, "kimlik bırakınız" yazısının olduğu girişteki kulübede kimliğimin artık ODTÜ'ye girmek için yetersiz olduğunu, bölümümden kütüphaneyi kullanabilmen için yazı getirmem gerektiğini el kol hareketleri eşliğinde laubali bir şekilde söyledi.
Üstelik ODTÜ öğrencisi olmadığım için de çarşıya gidemeyeceğimi ,o gün var olan kariyer koçluğu seminerlerine gidemeyeceğimi de aynı şekilde ekledi -kaldı ki çarşıya gidebilmem ya da seminere katılabilmem için önce içeri girmem gerek-.
Bir devlet üniversitesi olan ODTÜ'ye girmenin herkesin harcı (hakkı?) olmadığını, kamusal hizmetini her koşulda sadece mezunlarına ve öğrencilerine yönelik gerçekleştirdiğini, "saygıda kusur etmeyen (!)" özel güvenlik görevlisi ile muhatap olarak anlamış oldum. Özel güvenlik çalışanına "bu tavrının hoş olmadığını" belirtmem karşılığında aldığım cevap şuydu: "git şikayet et, nereye ediyorsan!".
Bu rahatlık ve belki de dokunulmazlığın bir diğer örneği ise, aynı gün Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı bir parkta fotoğraf çekerken yaşadım. Parkın özel güvenlik görevlisi "sadece parkın fotoğrafının çekilmesinin yasak olduğunu" söyleyerek bizi uyardı. Park içinde ve parktaki nesnelerin yanında kendi fotoğraflarımızı çekebileceğimizi sorunca, "ona karışamayacağını, parkın içinde ya da park arka fonlu kendi fotoğrafımızı çekebileceğimizi" söyledi. Yasağın nereden geldiğini sorunca, "belediyeden" dedi. Haliyle aynı günün akşamı, yaşadığım can sıkan bu deneyimlerin yasal mı yoksa keyfi mi olduğunu öğrenmek için 4982 sayılı 'Bilgi Edinme Kanunu' çerçevesinde birimlere başvuru yaptım. Başvurularımın esas sorusu; özel güvenlik görevlilerinin keyfiliği durumunda ne gibi bir şikayet prosedürü izlendiği ve benim kimden hesap soracağım idi.*
Kimin güvenliği?
Özel güvenlik görevlilerinin bu keyfiliğinin kaynağının nereden geldiğine dair kaygılı bir merak içindeyim. Polis ile özel güvenlik görevlileri arasında elbette ki bir fark vardır, fakat kolluk hizmetini sağlayan polis dışında bu "rol"e soyunan özel güvenlik görevlileri kimin için, ne için ve kimin/neyin güvenliğine yönelik alınmaktadır? Devlet kurumlarında ve üniversitelerde çalıştırılan bu özel güvenlik çalışanlarının, banka ya da alışveriş merkezinde çalışan özel güvenlik görevlileri ile arasında bir fark olmalıdır. Özel güvenlik hizmetlerini düzenleyen 5188 sayılı kanunda yer alan "kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesi" ifadesi kolluk hizmetinin devredilmezliği ilkesinin bir istisnasını oluşturmaktadır. Böylece 'özel güvenlik kuvvetleri bir kolluk hizmeti midir' ya da daha önemlisi 'kamusal olmayan bir kolluk hizmeti olabilir mi' ve 'özel güvenlik çalışanları/şirketleri buna mı denk düşer' soruları önem kazanmaktadır. Ve en önemlisi bu belirsizlikte yer alan "hesap sorulabilirlik" kavramını neye, kime yönelteceğimiz ve hangi hukuk (özel hukuk-idare hukuku) kapsamında ele alacağımızdır. Bu sorumluluğun kamusal olarak üstlenilecek bir yanı var mıdır, iş akti ile işe alınan ve iş aktindeki ikili tarafın istihdam eden kurum ile özel güvenlik şirketi olduğu durumda, Ankara Üniversitesi ya da Abant İzzet Baysal Üniversitesindeki gibi ( veya bahsettiğim hastanedeki olay gibi) şiddet içeren, "silah" kullanmayı gerektiren dolayısıyla var olan yasadaki görevlerinin dışına çıkıp çıkmadığı çok net olmayan durumlarda, bunun hukuki ve kamusal sorumluluğunu kimin üstlendiğini merak ediyorum.
Özel güvenlik şirketleri ve görevlileri, devletin bir 'otoritesinden' vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Korku ve güvensizlik üzerine inşa edilen bu sistem, yeni bir bilgiyi/düzeni gerektirmektedir. Var olan hukuki boyut, bu yeni düzeni meşru ve yasal kılmakla beraber bir çok boşluğu ve dolayısıyla yasadaki boşluktan kaynaklanan keyfiliği ve hesap sorulamazlığı da beraberinde getirmektedir. Bunun fark edilmesi ile şiddet kültürünün gündelik yaşamdaki yaygınlığı, "polis" gibi olan ve "silah" taşıdığı için kendini 'polis'leştiren bir sistem yaratmaktadır. Zaten polise benzeyen üniformaları ile bir simülasyon yaratarak, kafamızda bir imge oluşturmaktadırlar: "burada düzeni ben korurum". Bu imge ile simülasyon amacına ulaşır ki, kimlik kartını takması zorunlu olan (ki bu önemli silah taşıyıp taşımaması burada belirtilir) ama takmayan, kimliği sorulduğunda laubali şekilde ya da şiddet yoluyla cevap veren, yasada belirtilen görevlerini aşmakta kendini izinli gören özel güvenlik görevlileri ve bunlara rağmen "iktidar/suç ve ceza (ve korku)" ilişkisinin var olan imgesi nedeniyle kişilerin hakkını aramaması ve üstelik koşulsuz sorgusuz itaat etmesi...
İstisna
Son olarak, kolluk hizmeti gibi idari bir alanın dışında yer alan bu özel güvenlik şirket ve çalışanları, Agamben'inistisna ilişkisi" diye nitelendirdiği kavrama uyarlanabilir kanımca. Agamben'in belirttiği üzere istisna, dışarıda tutulan bir şeydir, bir tür dışlamadır. Fakat istisna olan şey, dışlandığından dolayı kuralla ilişkisi biten değil aksine, 'kuralın askıya alınması' şeklinde kuralla ilişkisine devam eden şeydir."Kuralın istisna üzerindeki geçerliliği, artık onun üzerinde uygulanmama ve ondan çekilme suretiyle devam ediyor...İstisna kendisini kuraldan dışarıya çıkarmıyor; bunun yerine, kural, kendi kendisini askıya alarak, istisnaya yol açıyor ve kendisini istisna olarak sürdürmek suretiyle de, öncelikle kendisini kural olarak tesis ediyor." (s: 28-9).
Bu çerçeve içinde baktığımızda, idarenin dışında yer alabilecek bir kolluk hizmeti pratiği, hukukun istisnası - kolluk hizmetinin devredilmezliğinin istisnası- olduğu söylenebilir. İdare hukuku, özel güvenlik çalışanlarının eylemlerinden doğan sorumluluklar kapsamında (örneğin görevi sırasında silahla birini yaralama ya da öldürme durumunda) kendini 'askıya alarak' hesap verilebilirliği bireysel sorumluluğa bırakıyor. Bu 'askıya alma' kendi üzerinden özel güvenlik kavramı ile olan ilişkisini dışsallaştırıyor ve hukuk düzeninde bir istisna yaratıyor. Dolayısıyla özel güvenlik şirket ve çalışanları, 'kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette" olarak yasallıkla, idare hukukuyla bir 'istisna ilişkisi' oluşturuyor.
Bu istisna ilişkisi, kamu hukuku ile çizilen sınırlar içinde kamu hukukunun dışında konumlandırılan bir çalışma pratiği ve sorumluluk alanı yaratarak, gündelik hayatı doğrudan etkileyen bir keyfilik yaratmıştır. Bu keyfiliğin bir an önce "hukuk alanı"nın içine dahil olmasını istemek ve dilemek bir yana, bunun için yasal mekanizmaları devreye sokarak bunu önlemeye çalışmak önemlidir. (DA/EZÖ)
* Duygu Aloğlu, AÜ SBF
1. Agamben, G. (2001) Kutsal İnsan, çev: İsmail Türkmen, İstanbul: Ayrıntı.
Bilgi Edinme Başvurularıma Ankara Büyükşehir Belediyesi cevap vererek böyle bir yasağın olmadığını, bu gibi durumlarda görevlinin adını alarak birime şikayette bulunabileceğini belirtmiştir. ODTÜ ise "güvenlik görevlilerinin davranışları ile ilgili şikayetler ise, değerlendirilerek, Yükseköğretim Kanunu Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'ne göre işlem yapıldığını" iletmiştir.