Avrupa Parlamentosu yeni bir seçimin arefesindeyken, seçim sonuçlarına dair tahminler ve yoklama sonuçları halen Avrupa kulislerini meşgul ediyor.
Kesin olan şu an için bir tek konu var; seçimlerin erken kaybedeni olarak katılım rakamlarını ilan etmek mümkün.
Seçimler 22 mayıs günü Hollanda ve İngiltere'de başladı, 25’inde tamamlanacak. İlk anketlere göre Hollanda'da aşırı sağ parti (Geert Wilders liderliğindeki Partij van de Vrijheid /Özgürlük Partisi) dördüncü sırada
Lizbon anlaşması gereğince bundan sonra milletvekili sayısı 751 ile sınırlı olacak.
28 üye devletten 500 milyondan fazla kişiyi temsil eden bir meclis. Bu seçimlerde 400 milyondan fazla kişinin oy verme hakkı var.
Büyük nüfusa sahip devletlerin daha çok milletvekili bulunuyor fakat bölgeler düzeyine indirgendiğinde küçük nüfuslu devletlerin temsiliyet oranları daha yüksek
Yeni seçilecek meclisin ilk görevi yeni komisyon başkanını seçmek olacak, bunun için oyların yarısından fazlasına ihtiyaçları var adayların.
Yıllar içerisinde Avrupa Birliği çapındaki seçimlerde katılım oranlarının düşük olması, bugüne değin özellikle aşırı sağ partilerin faydalanabileceği atmosferlerin oluşmasında büyük bir etmen olmuştu. Bununla birlikte gençlik oluşumlarının ve yeni akımların da bir şans elde etmesinde olanak sağlamıştı.
Geçtiğimiz onyıllardaki seçim sonuçlarına bakılacak olursa merkez sağ ve genellikle Hıristiyan demokrat partilerden oluşan “Avrupa Halklar Partisi” (EPP) ve merkez sol, sosyalist, ilerici ve sosyal demokrat partilerden oluşan “Avrupalı Sosyalistler Partisi” (PES) seçimlerin en büyük iki partisi ve her zaman büyük koalisyon ortakları olmuşlardı.
Avrupa Birliği fikrinin henüz çok taze ve yeterince destek görmediği günlerde ortaklaşa hareket ederek adeta AB'yi tekeline alan bu iki parti büyük koalisyonla onyıllardır Avrupa'nın şekillenmesinde büyük bir rol üstleniyorlar. Karşılarında alternatif bir bütünleşme ya da birlik planı ya da politikası bulunan oluşum ise yok. Var olan sistem partilerinin birçoğu olağan gidişattan memnun görünmekle birlikte kendilerinin daha iyi bir alternatif olacağı duruşunu sergiliyor.
Demokratik eksiklik
Avrupa yurttaşlarının yarısından fazlası birlik seçimlerinde oy kullanmamayı tercih ediyor. Bunun başlıca sebeplerinden biri aslında AB kurumlarının, ulusal kurumlara kıyaslandığında daha etkisiz olduğunun düşünülmesi.
AB İletişim Genel Müdürlüğü’nün yıllardır yaygınlaştırmaya çalıştığı, bu uğurda çeşitli kampanyalar başlattığı oy verdirme stratejileri maalesef yeterli ilgiyi uyandıramıyor. Bunun ardındaki nedenlerden bir tanesi Avrupa yurttaşlarının halen bir Avrupalılık duygusu hissetmemesiyken, bir diğer önemli sebebi de Avrupa'nın demokratik eksikliği.
Avrupa Birliği'nin işleyişinde şiddetle karşı çıkılan mevzulardan bir tanesi sistemin işleyişinin demokrasiden uzak oluşudur. Yıllar içinde birçok defalarca dile getirilen bu eksiklik, karar alma mekanizmalarının seçilmemiş uzmanlar tarafından fazlasıyla etki altında kalmasına dayanır. Komisyon atanmış uzmanlardan oluşup siyasi çekişmelere ve liyakatlara atıfta bulunmadan tarafsız bir şekilde en iyi uygulamayı belirlemeye çalışır, ortaya çıkan yeni yasa/uygulama/direktif meclise gelir ve oylamaya tabii olur. Bu oylama her ne kadar toplumun onayı manasına geliyor demek olsa bile birçok kişi için “hata yapma hürriyeti” ellerinde olmadığından bu sisteme olan güven ve katılım talebi azalıyor.
Tek yön bütünleşme
Toplumların Avrupa sisteminden uzaklaşmasının bir diğer nedeni de temeli 1950'lerde atılan ve bugün neoliberalizm ölçütünde ilerleyen bir bütünleşme modeli üzerine kurulu dururken, yürütmede bulunan partiler haricinde kalan partilerin de buna bir alternatif üretmemesi, muhalefet etmemesi.
Sistem içerisindeki birçok muhalif parti, programlarından Avrupa Birliği bütünleşme sürecine olan güvensizliklerine dair maddelerini iptal ettiler ve bu sayede seçmen kaybına uğradılar; halbuki seçmenlerinin tam olarak da istediği tümden Avrupa bütünleşmesine karşı çıkmaları değil, farklı bir bütünleşme modeli üzerinde çalışmalarıydı.
Muhalefetsizlikte tek muhalefet
Yalnızca Avrupa Birliği için değil, tüm demokratik sistemler için geçerli olan bir siyasi eğilim vardır. Şayet muhalefet görevini layıkıyla yerine getiremiyorsa, yöneten kesimin izlediği yöntemlerden rahatsız olan kişiler için alternatif bir akım gereksiniminin önemi hızla yükselir. Bu gereksinim popülizmle birleşerek, sistemden zarar görmeye başlayan, daha önce sistemin içinde yer alan kişileri de yanına çekerek yeni bir merkez oluşturmaya başlar.
Avrupa'da yükselen aşırı sağı ekonomik krize bağlamak ve krizin ardından yok olacaklarını düşünmek biraz hayalcilik olur. Yapısal sorunları olan bir birliğin, alternatifsiz bir görünüm sunması kendi içerisindeki en büyük sorun olmuşken, kendisine gelen tek gerçek muhalefetin de aşırı sağ odaklı bir biçimde, varlığına tahammülsüz politikalar yürüten kitleler tarafından getirilmesi birlik için zorlu bir gelecek hazırlıyor.
Bugüne dek aşırı sağ ve Avrupa karşıtı partilerin yükselişi istikrarlı bir çıkış sergilemiş ve bu partiler kendi ülkelerinde sorulduğunda bir zamanlar aşırı sağ, sistem dışı, radikal olarak görülürken bugün artık seçim anketleri ve değerlendirmelerde artık sıradan bir parti, merkezi temsil eden bir görüş olduğu yanıtları daha sık duyulur oldu.
Aşırı sağ partilerin sıklıkla dile getirdiği konuların başında Avrupa Birliği karar alma mekanizmaları içinde demokratik eksiklik geliyor. Avrupa bütünleşmesinin, AB sistemlerinin ve ilerlemenin toplumların iradesi dışında gerçekleştiğini her fırsatta dile getiren aşırı sağ liderler, demokrasinin gerçekten işlemesi durumunda bu gidişatın farklı bir yöne kayacağını eklemekten de çekinmiyorlar.
Bu partiler, bir zamanlar olduğu gibi Avrupa bütünleşmesine tümden karşı görünmüyorlar. En azından hepsi tamamen karşı değil şu an için.
Avrasyacılık ya da Duginizm
Bugün Avrupa'da faaliyet gösteren birçok aşırı sağ hareket ve partiye “Putin'in Dostları” deniyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri, bu partilerin Avrupa'da demokratik eksikliği, takip edilen yöntem ve politikaları sert bir dille eleştirirken, Putin'in hiçbir eylemini ya da politikasını en ufak bir şekilde eleştirmemeleri olarak görülebilir. Bir başka neden ise, bu partiler ve oluşumlarda Avrasya bütünleşme planlarını Avrupa Birliği'ne bir alternatif olarak sunan kişilerin gitgide daha da artması. Alexandr Dugin'ın ortaya attığı bütünleşme teorisini benimsemiş birçok kişi, hatırlanacağı üzere Rusya'nın Kırım istilasına gönüllü “gözlemciler” de göndermişti. Hatta bu partilerin bazılarının liderleri kendi ülkelerinin Rusya'nın yanında yer alarak Kırım'da “düzeni sağlayacak” silahlı birlikler gönderilmesi gerektiğini öne sürmüştü.
Dugin kimdir?
Alexandr Dugin, Sovyetler Birliğinin son dönemlerinde gazetecilik yapmış ve dağılmasına kısa bir süre kala da Rusya Federasyonu Komünist Partisi'nin kurucuları arasında yer almıştır. Savunduğu düşüncesinde kitlesel destek alarak milli bir baskı rejiminin düzen sağlayacağını, bunun geniş kapsamlı bir barış ve refah sağlayacağını ileri sürmüştür. 1997 tarihli “Faşizm; Sınırsız ve Kızıl” adlı makalesinde nasyonel sosyalizmin ırkçı ve kafatasçı yapısıyla kıyaslayarak, bir değerler faşizminin daha ileri bir noktada durduğunu belirten Dugin'in insaniyet adına kendi durduğu noktayı tahmin etmek zor değildir.
Savunduğu ideolojiyi partileştirerek 2001 yılında Avrasya Partisi'ni kuran Dugin, Rusya'nın yaşam alanını genişletmek adına Rus-Türki ittifakı üzerinde odaklanır ve geniş kapsamlı bir Avrasya bütünleşmesinin “insanları çizgiye sokacağı” kanısına varır. Dugin'e göre Rusya'nın ana yaşam alanında bulunan uluslar ve devletler silah zoruyla tekrar anayurda katılmalı ve diğer ulusların da arzulayacağı bir refah toplumu haline gelmeliydi. Bu nedenle Gürcistan ve Ukrayna'nın silah zoruyla Rusya topraklarına katılması konusunda Putin'e baskı yapmıştı.
Avrupa'nın ayrışmış aşırı sağı
Avrupa Birliği ülkeleri içinde bir Batıcılar (occidentalistler) bir de Avrasyacılar (Duginistler) olmak üzere iki farklı aşırı sağ kitle bulunuyor. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinin bazılarında aşırı sağ liderler yalnızca ulusal egemenlik alanlarının tam korunmasını, sınırlarının diğer ülkelere ve mallara kapatılmasını, ülkelerinde bulunan yabancı kökenli göçmen işçilerin sınırdışı edilmesini savunuyor. Duginistler olarak bilinen diğer Avrasyacılar ise benzer talepleri bulunmakla birlikte farklılaşmış ulusların bir bütün halinde dış etmenlere karşı birlikte hareket etmeleri ve Anayurt Rusya'yı takip etmeleri gerektiğini savunuyorlar.
Putin'in dostları olarak bilinen liderler seçimler öncesi bu defa Avrupa'ya karşı yükselen nefreti sandığa taşıyacaklarını ileri sürmüşlerdi. Her seçim öncesi liderler kendilerini biraz da olduklarından büyük göstererek daha geniş bir seçmen kitlesine hitap etme derdine düşüyorlar. Bu durumda seçimlerin hemen ardından Avrupa bütünleşmesi aşıkları, aşırı sağ partilerin birinci parti çıkmamasından duydukları sevinçle kutlamalara başlayacakken hatırlatmakta fayda var ki aşırı sağ partiler adım adım yükseliyor ve Putin'in dostları gitgide daha etkin ve söz sahibi kişiler olmaya başlıyorlar siyasi arenada.
Avrupa'nın geleceği yeni bütünleşme planında
Avrupa Birliği Parlamentosu her ne kadar çok az kişi tarafından meşru olarak görülse de halen dünyanın en önemli yasa yapıcılarından ve en ilerici parlamentolarından biri. Bütün sorunları ve çıkmazlarıyla onyıllardır süregelen Avrupa barışının devamlılığı için en acil gereklilik olan yeni bir bütünleşme stratejisi ve yaşam modeli iddiası konusunda da Avrupa Korsan Partisi umut verici olabilir. Maalesef diğer partilerin bütünleşme politikaları birbirleriyle eşdeğer ve eşgüdümlü ilerlediğinden, nihai hedef olan tam bütünleşmeden sapmamak adına, kendi parti tabanlarında huzursuzluk yaratan bazı meseleleri tartışmaktan çekiniyorlar ve halen ulusal yapılar halinde bir uluslarüstü strateji geliştirmeye çalışıyorlar.
Avrupa'da halen toplumların yanyana ama ayrı ayrı yaşıyor olması bu ortak bütünleşme stratejisinin geliştirilmesini büyük oranda engelliyor. Ulus hükümetlerin de bu açıdan önemli bir planı bulunmadığında göre, bir yurttaş hareketi olarak, tamamen eşitlikçi ve özgürlükçü bir ortamdan doğmuş olan Korsan hareketin ileriki onyıllarda sürdürülebilir bir büyümeyle gerçek bir alternatif sunması işten bile değil.
Ve son olarak, unutulmaması gerekiyor ki, Putin'in Dostları, Avrupa'yı her ne kadar demokrasi eksikliği açısından eleştiriyor olsa da, savundukları açısından değerlendirildiklerinde var olan Avrupa normlarının karşısında yeni bir birlik ama insan hakları öncesi dönemin devlet anlayışıyla hareket etme yanlısı bir politika geliştiriyorlar. Sonuç olarak söylenebilecek tek söz, şayet AB parlamentosu seçimlerinde bir oyunuz varsa bunu kullanmaktan çekinmeyin ve Avrupa'nın geleceğine oy verin. (GÖ/HK)