Dostoyevski’nin Gogol’un “Burun” öyküsünden etkilenerek yazdığı güçlü bir sistem, insan ve bürokrasi eleştirisi olan Timsah öyküsü okuyan herkes için hayranlık uyandırıcıdır.
Haldun Taner 1961 yılında askeri darbeyi örtük şeklide eleştirmek amacıyla Timsah öyküsünü bir radyo tiyatrosu olarak sahnelemişti. Oyun bugün hala aynı zevkle dinlenebiliyor, güncelliğini tüm sıcaklığıyla koruyor.
Timsah öyküsü özgün haliyle hepimize çok şeyler söyleyip düşündürürken, kurduğu dünya ve yarattığı malzeme ile zamanımızın ruhuna da dokunuyor. Okuyan ya da yazanın öncelikleri ve dikkat alanlarına göre yeniden üretilmeye de çok müsait. Bu bağlamda İngiliz yazar Tom Basden aynı adlı oyununda bir sistem eleştirisi ortaya koyarken, bugünün dünyasında oyunculuk mesleğini (daha genel ifadesiyle sanatçılığı), sistemle el sıkışan, muhalif rolünü çeşitli saiklerle unutmayı tercih etmiş oyuncuyu, işlevini ve ahlakını sorgulayan bir araç olarak, Dostoyevski’nin hikâyesini kullanmış. İçerden bir gözlemle aslında son derece sert olan eleştirisini mizahla hem yumuşatmış hem de daha görünür hale getirmiş.
İvan zor şartlarda kendi tek kişilik gösterisini yapan bir oyuncudur. Eski kız arkadaşı bu zor şartlara dayanamadığı için oyunculuğu bırakmış, kendine yeni bir yol seçmiş ve kırlent dikmeye başlamıştır. İvan’ı seven ve düşünen arkadaşları, onun da artık kendisi için yeni bir şeyler planlaması gerektiğine, onu ikna etmeye çalışmaktadırlar. İvan ve yakın arkadaşı Zack tüm bu konuşma ve tartışmaları bir hayvanat bahçesi gezisi sırasında yapmaktadır ve neden sonra İvan, hayvanat bahçesinde sergilenen bir timsah tarafından yutulur. İvan bugüne kadar savunduğunu söylediği ilkelerini bir yana bırakır. Timsahla gelen ünün nimetlerinden yararlanmak ve bunu sürdürmek için gerekli olan her şeyi yapan Timso’ya dönüşür. (Bu arada söylemeden geçmeyelim; Dostoyevski’nin hikâyesi neden sonuç ilişkileri ve ikna edicilik noktasında okuyucu için çok daha anlaşılır ve gerçek bir dünya kurarken, Basden’in metninde belli olaylar havada kalıyor. Sadece orijinal hikâyede öyle olduğu için öyleymiş gibi bir duygu uyandırıyor. Ama genel yapının absürtlüğü bunu kabul edilebilir bir özellik olarak görmezden gelmemizi sağlıyor.)
Oyuncu (sanatçı) kimdir? Toplumsal bir misyonu var mıdır, varsa nedir? İnsan neden oyuncu olmak ister ya da olur? Oyuncu olunca eline ne geçer? Genelde İnsan, özelde oyuncu var olan ya da inandığı ilkelerine nereye kadar bağlı kalır? Ya da ilke dediğimiz şeyler içinde bulunduğumuz durumları dayanılır ve anlamlı kılan, yaşadığımızla başa çıkmak ve kendimizi iyi hissetmek için kullandığımız kılıflar mıdır? Oyuncu- sanatçı popüler olursa ne olur? Oyuncu olmak ünlü olmak için mi istenir? Ünlü olmak için her yol mubah mıdır? Ünlü olmak karakterimizde ne gibi değişimlere neden olur? Biraz şans ya da şanssızlıkla elde ettiğimiz getirilerini korumak için ne kadar ileri gidebiliriz?
Tüm bu sorulara cevap arayan, cevapsız kalan sorularının boşlukta salınmasına izin veren oyunda özellikle televizyon izleyicilerinin yakından tanıdığı Erkan Avcı, Ferit Aktuğ, Özgün Aydın ve Hazal Türesan rol alıyor. Oyunda gerçekleşen tüm olaylar seyircinin gözü önünde oluyor. Dasdas’ın yeni ve büyük salonunda tam ortaya kurulmuş nispeten mekânın küçük bir bölümünü dolduran oyun alanı kare bir yapı oluşturmuş. İki tarafta kalan boşluklar izlenenin bir oyun olduğunu hep hatırlatırken, dekor ve kostüm de oyunun nispeten göstermeci yapısına uygun olarak tasarlanmış. Arkada yer alan projeksiyon ve yansıtılan görüntüler ise hayvanat bahçesi atmosferini destekliyor. Kurulan bu sahne dili, abartılı oyunculuklarla birleşince hikâyenin absürt yapısı daha da görünür hale gelmiş. Fakat beri taraftan oyun boyunca sahnede kalan oyuncuların performanslarını biraz daha açığa çıkaracak rol keskinleşmeleri de yerinde olabilirmiş. Özgün Aydın, oyun boyunca oyunun açılmasını ve ilerlemesini sağlayan bir görev üstleniyor ve birbirinden farklı pek çok karakteri canlandırıyor. Bu gerçekten bir oyuncu için hem çok iyi bir imkân hem de hakkıyla yapılması son derece zor bir iş. Tüm oyun kişilerini neredeyse sadece birer şapkayla belirgin hale getiren bu rol değişiminde gözlerimiz biraz daha farklılaşmış tipler arıyor. Öyle ki; oyunculukta, tonlamalarda ve yaratılan kişiye özgü konuşma biçiminde biraz daha net ayrımlar görebilsek, oyun bir oyunculuk gösterisine bile dönüşebilir.
Ele aldığı konu itibariyle son derece güncel ve ilgi çekici, ele alış biçimiyleyse eğlenceli ve bol kahkahalı bir oyun Timsah. Fakat konu edilen fantastik sayılabilecek bir olay ve hikâye olunca anlatım imkânları bir parça zora giriyor gibi. Bu durumsa oyunun adeta bir skece dönüşmesine neden oluyor. Eleştirinin görünür olması için kullanılan ve mizahın doğasından gelen abartılı anlatım absürt yapıyı beslerken, oyun parodileşiyor. Bu elbette amaçlanan bir durum olabilir. Keza memleketimizde gerçekten Timsolaşan sanat insanlarını gördükçe onların birer parodi olduğunu düşünmek istiyoruz. Çünkü gerçek olduklarını görmek bizim için hala ve maalesef gülme sınırlarının ötesinde fazlasıyla can yakıcı ve acıklı.
Sezonun en yeni ve kendisinden en çok söz ettirecek oyunlarından olan Timsah, içinde bulunduğumuz hallere kafa yormak, biraz da gülmek isteyen seyirci için iyi bir seçenek. Sezon boyunca Dasdas sahnesinde izlemek mümkün. Şimdiden iyi seyirler. (NK/HK)
Yazan: Tom Basden
Yöneten: Mert Fırat, Volkan Yosunlu
Çeviren: İlksen Başarır
Oynayanlar: Erkan Avcı, Ferit Aktuğ, Özgün Aydın, Hazal Türesan