Bu hafta hapisteki öğrencilerden Ruşan Erdem’in dosyasını inceledim.
İddianame ve gerekçeli karar özellikle Kürt illerinde bu kadar çok sayıda öğrencinin hapse tıkılmasının, dudak uçurtan cinsten yüksek hapis cezalarının çarptırılmasının polis, ÖYM’ler üçgeninde nasıl sağlandığının ispatı gibi.
Öyle ki birilerini içeri attırırken, bir sonraki operasyonlarda kullanmak üzere malum “deliller”den hazırlıyor!
Ruşan Erdem’in dosyası tam böyle, ibretlik bir dosya.
18 yaşında, 18 yıl ağır hapis, 13.880 TL para cezasına çarptırılmış!
Yakın zamanda Siirt’ten sevkle geldi.
Voleybola çıktığımda tanışmıştım Ruşan’la.
Sevimli olduğu kadar, yerinde duramayan, insanda her an bir yaramazlık yapacakmış hissi uyandıran biri.
Kendisi de ailedeki en yaramaz çocuk olduğunu konuşurken itiraf etti zaten.
Yaşadığı hukuksuzluğu, adaletsizliği anlatırken; sık sık “Yanlış insanı tutukladılar. Benim hiçbir ilgim yoktu. Sadece yaralandığını gördüğüm bir kız öğrenciyi ambulans çağırıp hastaneye götürdüm” diyerek, kendisine yaşatılanlara itiraz ediyor.
İlk tutuklandığında da kendisini Diyarbakır E Tipi Hapishane’ye götüren polislere; “Siz gerçekten yanlış birini tutuklattınız, o patlamayla benim ilgim-alakam yok” demiş.
Polisin bir de gülerek; “O zaman 3 ay sonra çıkarsın!” demiş.
Ama Ruşan jet hızıyla yargılanıp ceza almış; şu anda hüküm özlü, dosyası Yargıtay’da.
Avukatı dosyanın Yargıtay’da bozulması gerektiğinin söylemiş.
Öyle y bunca saçma sapan bir iddiayla 18 yaşındaki bir öğrenciye bunca ceza verilir mi diye düşünüyor insan…
Ruşan’dan önce kişisel bilgilerini soruyorum.
Biz ona Rojwan diyoruz.
Çünkü doğduğunda ailesi Rojwan (güneş bu, burada) adını vermiş; ama nüfus müdürü onu Ruşen diye kaydetmiş.
O nedenle ailesi, arkadaşları onu hep Rojwan diye çağırmışlar, çağırıyorlar.
Rojwon Mardin-Ömerli’de Ağustos 1992’de doğmuş. 10 kardeşin üçüncüsü. Ve ilk üniversiteye giden çocuğu. Her halinden sevgiyle büyüttüğü görülebiliyor. Sohbetimiz ailesine, anne ve babasına yöneldiğinde, bu tespitimde yanmadığımı anlıyorum. 2010 yılında Diyarbakır Dicle Üniversitesi Matematik Bölümü’nü kazanmış. Ailesi Kızıltepe’de yaşadığı için, kampüs içindeki kız yurdunda kalıyormuş. Hafta sonları da ailesinin yanına gidip gelmiş hep. Arada birde Adana’da oturan kendisinden büyük iki ablasının yanına gidiyormuş. Olay öncesi hafta sonu da ablalarındaymış. Avukatı tüm kanıtları mahkemeye sunmuş.
30 Mayıs 2011 tarihinde Ziya Gökalp Kız Öğrenci Yurdu’nda patlama olduğu gün, kent merkezinden yurda döndüğünde, akşamüzeriymiş. Önce odasına çıkıp eşyalarını bırakır. Sonra da yemek yemek için yemekhaneye iner. Kuyrukta beklerken, kantinin tuvaletinde bir patlama olur. O da herkes gibi patlamanın olduğu tarafa koşar. Patlamanın gaz kaçağından olduğu söylenir. Tuvaletten çıkan yaralı kız öğrenciyi görünce, hemen ambulans çağırır ve iki arkadaşıyla birlikte yarlıyı hastaneye götürürler.
Ambulans hastaneye vardıktan çok kısa bir süre sonra hastane polisi, üniversite polisi, üniversite polisi, TEM’den polisler de acil servise yığılırlar. İki öğrenci ambulansla birlikte valiliğe gider. Orada da patlamanın gaz kaçağından olduğu ve bir kız öğrencinin yaralandığı şeklinde ifade verirler.
Rojwan (Ruşan) okuldaki basın açıklamalarına, protesto gösterilerine, anma ve kutlamalara koşulu oldukça katılan bir öğrencidir. Polisin elinde de buralarda çekilmiş görüntü ve fotoğrafı mevcuttur. Ayrıca üniversite polisi de onu tanımaktadır. Önce yaralı kız öğrencinin ifadesini alırlar. O arada üniversite polislerinden biri manalı bir şekilde: “Amirim beklide bombayı koyan şu an bizim aramızdadır.”derken esasında Ruşan’ı ve diğer öğrencileri hedef göstermektedir. Polis ifadelerini almadan gençlere “gidebileceklerini, ihtiyaç duyduklarında ifade için emniyete çağıracaklarını” söyler. Gariplikler en başında, yaralı öğrenciyi hastaneye götüren öğrencilerin arada ifadelerinin alınmamasıyla başlar. Sonraki gelişmeler de bunun neden böyle olduğunu yanıtını verir.
Ertesi gün polis yaralanan kız öğrenciyi ve onu hastaneye götüren öğrencilerden birini gözaltına alır. Ve o andan itibaren Ruşan ve diğer öğrenciler için polisin hazırladığı komplo senaryosunun çekilmeleri başlar.
Önce yaralanan kız öğrenciye baskı ve tehdit yoluyla hazırladıkları ifadeyi imzalatırlar. O ifade de Ruşan, bir erkek öğrencinin tuvalete bombayı yerleştirdiğini, Ruşan’ın da olaydan yarım saat önce kendisine propaganda yapıp, etkileyerek (ki bu durum iddianameye korkutarak ve tehdit ederek diye geçmiştir) tuvaletteki bombanın fitilini ateşleyip, hemen dışarı çıkması yönünden ikna ettiği… Bombayı da kendi çakmağıyla (bazı yerlerde ise Ruşan’ın verdiği çakmakla diye geçiyor) yaktığını, ancak dışarı çıkamadan patlamanın olduğu yer alır. Ne iddianamede, ne de esas hakkında mütalaada bu kız öğrencinin hastanede verdiği ifadenin izine rastladım. Polis zorla imzalattığı bu ifadeyi savcılıkta reddetmesi ihtimalini de gözetip, sıra dışı bir uygulamaya başvurmuş bu dosyada.
Gözaltındaki öğrenci ellerindeyken ve istediklerini yapıyorken, “Fotoğraf Teşhis Tutanağı” adı altında Cumhuriyet Savcısı Uğur Özcan ve Tem. Şb. Müd. Gör. yeminli kâtip eşliğinde hazırladıkları ifadeyi imzalatırlar. O esnada yanlarında bir avukat bulunmaz. Yani tamamen yasadışı bir durum söz konusudur. Ve bizzat Cumhuriyet Savcısı işin içindedir.
Ruşan Erdem’in elimdeki savcılık soruşturma tutanağı ile karşılaştırdığımda iki tutanak arasındaki fark savcılık zabit kâtibi ve avukatça da imzalanmış olması. Diğerinin TEM’de savcılık eşliğinde imzalatılmış olması, küçük bir ayrıntı olmasa gerek.
Polis-savcı nezaretinde patlamada yaralanan öğrenciye imzalatılan Diyarbakır TMŞ polislerinin gelecekte olası operasyonlarda yakasına yapışacağı 22 öğrenci hakkında da sahip oldukları bilgileri alt alta yazıp, fotoğraflarını da ekleyerek ifadeye yerleştirmiştir.
Polisin hazırladığı komplo senaryosuna TEM’de ortak alan savcı aynı zamanda davanın görüldüğü Diyarbakır 7. ACM’nin de savcısıdır.
Yaralı kız öğrenciye savcı nezaretinde imzalatılan “Fotoğraf Teşhis Tutanağı” 31 Mayıs 2011 tarihini taşıyor.
Ruşan ise 1 Haziran 2011 günü gözaltına alınır. Ancak tutanaklara 2 diye geçer. Polisin Ruşan ve diğer iki öğrenciyi suçlamak üzerine hazırladığı senaryonun Ruşan bakımından iki gerekçesi dosyada alenen sırıtmaktadır.
Birincisi, Ruşan duyarlı bir öğrencidir. Zamanı ve koşulları elverdiği oranda okuldaki basın açıklamalarına, anma ve kutlamalara katılır. İkincisi de, Ruşan polis kurşunuyla katledilen Dicle Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Aydın Erdem’in kuzenidir. Hastanede üniversite polisi Ruşan’ı görünce, tuvaletteki patlama ile ilgili başka öğrenciler arama ihtiyacı duymamış olmalı ki, ertesi gün her şey otomatiğe bağlanmış gibi yaşanmış!
Ruşan’ın gözaltında yemek ve zorunlu ihtiyaçlar dışında bir-iki saat uyumasına izin verilmiş sadece. Etrafını saran kalabalık bir sorgu ekibince saatlerce sorgulanır. Ve bıkıp usanmadan polislere yanlış yaptıklarını, bu patlamayla hiçbir ilgisinin olmadığını, sadece birinin yaralı olduğunu görünce ambulans çağırıp hastaneye götürdüğünü anlatıp, durmuş! Fiziki şiddet kullanmasalar da, etrafını sardıkları 18 yaşındaki bir genç bir kadını yıldırıp, istedikleri ifadeleri imzalatmaya çalışmışlar. Bir de polisin birisi savcılığa götürecekleri zaman yüzüne tükürmüş!
Ruşan orada ifade vermeyi reddetmiş. Savcılıkta verdiği ifade de katıldığı basın açıklaması, kutlama ve anma gösterilerini kabul etmiş. Paylamayla ilgili iddia ve suçlamaları ise reddetmiş. Savcı Uğur Özcan, tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk etmiş. 3 Haziran 2011’de tutuklanıp, Diyarbakır E Tipi Hapishane’ye götürülür.
İki yıl dört aylık tutsaklığını: Önce Diyarbakır E Tipi Hapishane’de 4 ay sonra sırayla Mardin E Tipi Hapishane’de 1 yıl, Siirt E Tipi Hapishane’de kalmış. Yerel mahkemede karar çıktıktan sonrada Arlık 2013’de kendi isteğiyle Gebze’ye geldi. Tatar Ramazan gibi memleketin hapishanelerini dolaştırıyorlar Ruşan’a.
Eylül 2011’de iddianame açıklanır. Ekim 2011’de ilk duruşma yapılır. Duruşmada polisin hazırladığı ifadeyi korktuğu için imzalayan kız öğrenci, ifadesini geri çekmek ister. Ancak savcı “tamamen kendi iradenle o ifadeyi imzaladın” diyerek itiraz eder. Böylece polisin öğrenciyi savcılığa çıkamadan, henüz gözaltı süresi bitmeden önce savı Uğur Özcan’ın refakatinde “Fotoğraf Teşhis Tutanağı” altında öğrencinin imzasını almasının gerçek nedeni açığa çıkar!
Kız öğrenci polis zoru ve korkusuyla verdiği, daha doğrusu polisin hazırladığı ifadeyi imzalamakla hem kendini, hem de kendisine yardım eden üç öğrenciyi de yakmıştır. Ancak savcının yanında imzalattırdıkları tutanak bütün dava dosyasının sonunu da belirler.
Polis bu kız öğrenciye diğer öğrencileri suçladığı taktirde kendisini pişmanlık yasasından yararlandırıp, ceza almadan kurtaracakları sözünü de vermiştir. Fakat mahkeme örgüt üyelerinin ismini vererek devlete yardımcı olacağından pişmanlık yasasından yararlanamayacağı kararı verir.
Bu öğrencinin ifadesine binaen Ruşan’ın avukatı yurdun güvenlik kamera görüntülerini talep eder. O kayıtlar mahkemeye ulaştığı koşulda polisin suçladığı bu öğrencilerin hiç birinin tuvaletteki patlamayla ilişkisi olmadığı gerçeği de açığa çıkacaktır. Ancak yurt yönetimi mahkemeye “kamera bozuk” yanıtını verir.
Ruşan’ın telefon tapeleri, yurda giriş saati ve arkadaşlarının tanıklıkları, kriminal raporların lehte olması 7. ACM heyeti nezdinde hiçbir işe yaramaz.
Polisin bir istisna olarak uyguladığı TEM’de savcı nezaretinde “Fotoğraf Teşhis Tutanağı” tutulması da heyet bakımından bir anlam ifade etmez.
Daha en başından karar verilmiş, bunun çakma “delili” ifade de aynı savcının nezaretinde hazırlanmış. İddianameyi hazırlayan savcı da yine Uğur Özcan’dır!
Sıra kalem kırmaya gelmiştir!
Ruşan esas hakkında savunmasını Kürtçe yapmak ister. Birçok örnekte olduğu gibi bu isteği “bilinmeyen dil” olarak tutanaklara geçer.
Patlama nedeniyle oluşan hasarı en başından yaralanan öğrencinin babası giderdiği ve yurt yönetiminden “maddi hasarımız yok” bilgisi gelmesine rağmen… Bütün sanıklara maddi hasar için 13.880 TL para cezası vermiş.
Sadece bu kadarla olsa öğrenciler de, aileler de sevinecekler.
Ruşan’a 18 yıl ağrı hapis cezası vermişi. Katıldığı basın açılmalarıyla ilgili yasal düzenleme çıkmamış olsaydı, bir o kadar cezada onlardan alırdı.
Karşımda oturan Ruşan’a bakıp, bu yaşta bunca haksızlığa uğramak nasıl bir duygu yaratıyor sende diye soruyorum?
Tatlı tatlı gülümseyip:
“Önce bu yanlışın anlaşılacağını düşündüm. Sonra hapishaneye konulduğumda baktım ki, sayımız o kadar çok ki! Haksızlığa uğrayanın sadece ben olmadığımın farkına varınca, bir de arkadaşların sevgi ve sıcaklığı beni rahatlattı. Hapishaneyi çekilir kıldı.”diyerek sözlerini noktaladı.
O an aklıma 17 Aralık’ta başlayan AKP- Cemaat savaşlarıyla yerleri değiştirilen savcılar, hakimler geldi.
Savcılık ifadesini, iddianameyi hazırlayan ve 7. ACM’de görevli savcı Uğur Özcan’ın duruşmanın belli bir aşamasında değiştiğini yerine yeni savcı Ali Çağır’ın geldiğini söyledi.
Savcıların hazırladıkları iddianamelere ve tayinlerinin çıkıp çıkmadığına bakmak lazım!
Ancak TMK ve TCK’daki ilgili maddelerin de yarımıyla Özel Yetkili Mahkemelerde görülen ve karara bağlanmış tüm dava dosyalarıyla ilgili kararlar iptal edilmeden, TMK tümüyle ÖYM’ler ve TCK’daki anti-demokratik, faşist yasalar çöpe atılmadan, kimse Türkiye’de haktan, hukuktan, demokratikleşmeden, adaletten bahsetmesin! (FE/HK)