Asıl adı Charles Louis De Secondat olan Montesquieu, 18 Ocak 1689 yılında doğmuş. 1708’de hukuk ve avukatlık diplomasını almış. 1716’da ceza hâkimi olan amcası mahkeme başkanlığıyla beraber bütün malını, mülkünü ve Montesquieu adını ona bırakarak ölmüş. Charles Louis, 1748 yılında “Kanunların Ruhu Üzerine” adlı kitabını ismini koymadan Cenevre’de yayınlar. Kitabı bütün dünya okumaya başlar. Dünya, hala okuyor.
1750’de Montesquieu, engizisyonun ve Sorbonne’un saldırılarına karşılık vermek zorunda kaldığı için Kanunların Ruhu’nun Savunması adında bir kitap daha yayınlar. 1751 yılında kilise, Kanunların Ruhu’nu tehlikeli kitaplar arasına koyar. Montesquieu, geride birçok kitap ve makale bırakarak 10 Şubat 1755’de Paris’te ölür.
Montesquieu siyasi fazilet ilkesini ve demokratik idare tarzını benimsiyor. Onun için gerçek demokrasi Cumhuriyet idaresinde bulunabilir. “Kanunların Ruhu Üzerine” kitabıiçin yirmi yıl çalışmış. Yaşadığı çağda bilgi kaynağı olması gereken bu kitabını eleştirenlere karşı kendi kitabını savunmak için savunma yazmış.
Ne var bu kitapta ve neden önemli? Tarihçilere göre Fransız ihtilalini hazırlayanlar arasında Montesquieu ile Voltaire vardır. Voltaire, kitaplarını aklı başında insanları güldürmek, eğlendirmek suretiyle en tabi haklarını aramaya teşvik için yazmıştır. Onun kitapları da kilise ve Sorbonne tarafından zararlı görülerek yakılmıştır. Ama onun sözlerini can kulağıyla dinleyenler, gözlerini dört açıp gerçekleri gören meraklı kişiler ona değer vermişler ve kitaplarından yararlanmışlardır. Filozof değildir, bir okul kurmamıştır. Montesquieu ise kanun adamı ve mahkeme başkanıdır. Kanunların kaynaklarını, ilkelerini aramış ve incelemiştir. Kanunların çeşitli ülkelerde, bu arada Türkiye’de nasıl yorumlandıklarını araştırmıştır. Kendi ülkesinde, kendi çapında bir filozoftur… Voltaire, Kanunların Ruhu kitabını kıyasıya eleştirir ama hakkını da verir. İnsanlara hür olduğunu hatırlatan böyle bir eserin bütün kusurlarına rağmen insanlar için çok değerli bir kitap olduğunu yazar.
Bütün bu bilgileri Montesquieu Kanunların Ruhu adlı Seçkin Yayınevi tarafından Ocak 2014’de birinci basısı yapılan kitabın Giriş bölümünden, Sayın Özbilen’in yazısından özetleyerek aktardım. Montesquieu ve Kanunların Ruhu başlıklı Giriş yazısı ve sonuna eklenmiş bibliyografya çok değerli. Avrupa aydınlanma çağının bu ölümsüz eserinin çevirisini üç yıl gibi bir sürede tamamlayan Doç. Dr. Şevki Özbilen’e ve Seçkin Yayınevine teşekkür etmek çok gereklidir ve teşekkür azdır bile…
Hukukla uğraşanlar için kaynak teşkil eden bu eserin önsözünde Montesquieu bakın neler yazmış!
“Başta bulunanların buyuracakları şeyler üzerinde bilgilerini artırmalarını, bu buyruklara uyacakların da uymaktan zevk almalarını sağlayacak bir şey yapabilirsem kendimi ölümlülerin en mutlusu sayarım.
Yine kendimi ölümlülerin en mutlusu sayarım eğer insanları önyargılardan kurtaracak bir şey yapabilirsem. Ben, önyargı, kişinin bazı şeyler üzerindeki bilgisizliğine değil, kişinin bizzat kendisi hakkında bilgisizliği, diyorum.
Kişi insanları aydınlatmaya çalışmak suretiyledir ki, bütün insanlık sevgisini içine alan o genel fazileti uygulayabilir. Toplumda başkalarının düşüncelerine, etkilerine uyan o kıvrak varlık, yani insanoğlu, gösterildiği takdirde kendi yapısını da tanıyabilir; ama gösterilmeyip gizlendiği takdirde böyle bir şeyin varlığını bile unutur.”
Yüzyıllar önce, aydınlanma yolunda önyargılarından kurtulmasını istediği insanlara aklıyla ve yaşadıklarını yorumlayarak insanlara anlatmaya çalışan Montesquieu’nün kitabında ne dediğine birkaç satırla da olsa bakalım. Belki günümüze ışık tutan birkaç söz, Montesquieu’nün deyimiyle insanoğlu üzerinde etkili olabilir! Buyuranlarla, buyurulanlar etkilenebilir. Şöyle diyor;
“Üç çeşit hükümet vardır: Cumhuriyet, Saltanat, İstibdat. Bunların niteliklerini anlamak için en az okumuş kişilerin bu konudaki kanılarını bilmek yeter. Ben, üç tarif daha doğrusu üç olay düşünebiliyorum: birincisi, “Cumhuriyetle idare, milletin tümünün birden ya da milletin bir parçasının idareyi elinde bulundurmasıdır; Saltanatla idare, bir kişinin ama sabit ve yerleşmiş kanunlarla idaresidir; İstibdatla idare ise, bir kişinin hiçbir kanun ve kurala bağlı olmadan kendi istek ve heveslerine göre idaresidir”
İkinci Kitap’ta Doğrudan Doğruya Hükümetin Niteliğinden Doğan Kanunlar Üzerine başlıklı bölümde yer alan “Konu I / Üç Çeşit Hükümetin Niteliği Üzerine” görüşlerini bu satırlarla açıklamaya başlayan Montesquieu için; hükümet şekilleri deneysel ve soyuttur, mantıki değildir. Ona göre Cumhuriyet idaresi Roma ya da Atina’dır, İstibdat doğu ülkelerindeki imparatorluklardır; Saltanat idareleri de Roma İmparatorluğunun kalıntılarından meydana gelen devletlerin tümüdür (Kanunların Ruhu sayfa 55 ve dipnot 1).
Montesquieu’ye göre Cumhuriyet idaresinde idare yetkisi tüm milletin elinde olursa buna “demokrasi” denir. İdare yetkisi milletin bir kısmının elinde olursa, buna da Aristokrasi adı verilir. Demokraside millet bazı bakımlardan hükümdar, bazı bakımlardan ise teba durumundadır. Millet iradesi demek olan oydur ve millet, iradesi demek olan oyu sayesinde hükümdar sayılır. O halde oy kullanma hakkını veren kanunlar Cumhuriyet hükümetlerinin temel kanunlarıdır.
Bugün sorduğumuz birçok sorunun yanıtı için Montesquieu’nün açıklamalarına bakalım. Devam ettirilmesi gereken bir toplumda yaşadığımızı göz önünde tutmalıyız. Yönetilenlerle yönetenler arasındaki bağları düzenleyecek kanunlar yaparak siyasi hukuku meydana getiren insanlar olarak vatandaşlar arasındaki bağları da düzenlemek için kanunlar yaptık ve bunun adına da medeni hukuk dedik. O halde genel olarak kanun, yeryüzündeki bütün milletleri idare eden bir şey olmak sıfatıyla insan aklıdır. Bu kanunlar ister siyasi kanunların yaptığı gibi hükümeti teşkil etsin, ister medeni kanunların yaptığı gibi hükümeti devam ettirsin, “ya kurulmuş ya da kurulması düşünülen hükümetin niteliği ilkesine bağlı olmalı”. Yani sorun, hükümetlerden çok hükümetlerin niteliğidir.
Aslında insanoğlunun sorunlarını çözmek, sorularına yanıt vermek için yeryüzünde söylenmemiş söz kalmamış… Çare bulmak isteyen önyargısız insanlar buldukları çözümleri yazmış. Kitap yazmış, kanunlar yapmış. Kanunların ruhu bile araştırılmış. Çareler yorumlanmış, çaresizlik yok… İnsan için çözüm her yüzyılda ve her zaman var. Devletler hukuku, siyasi hukuk veya medeni hukuk hep insan aklının ürünü, kanunlar da.
Erken ya da yenilenmesine karar verilmiş seçim… Millet iradesi ve milletin oyu… Seçim hükûmeti veya geçici seçim hükümeti… Kısacası adına ne derseniz deyin; ama kanunlarımızla nasıl bir “siyasi hukuk” meydana getirdiğimizi geçmişten günümüze sorgulamamız gerekiyor. Sorumluluk, çözüm ve hükümetlerin niteliği için…
Çünkü oy veren vatandaş olarak “oylarımızın hükümdarı” biziz.
Bundan sonra acaba kurulacak hükümetlerin niteliği, Montesquieu’nün Kanunların Ruhu Üzerine kitabında yazılı üç çeşit hükümetten hangisi olacaktır?