Özel televizyon kanalları henüz var olmadan önce, yani sadece TRT izlenirken, yani bazılarınız henüz yok, bazılarınız yeni yeni yürürken tanıştım ben sansürle.
Daha küçüktüm, evimizde Ahmet Kaya kasetleri vardı. "Başım belada. Tabancamı unutmuşum helada. ...Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!" derdi Ahmet Kaya. İlk ezberlediğim şarkılardandır.
Ahmet Kaya'yı televizyonda göremezdim. Çünkü O'na sansür uygulanıyordu. Kasetleri de pek ortalıkta dolaşmazdı. Toplumsal bir sansür de söz konusuydu. Ben küçük bir şehirde yaşayan küçücük bir kız çocuğuydum ve sansürü biliyordum.
Sonra Bülent Ersoy sansürünü biliyorum, hatta Orhan Gencebay sansürü bile kalmış beynimin bir yerinde...
Bunları uyduruyor olamam değil mi?
Dönüp küçük bir araştırma yapınca gördüm ki o kadar uzağa gitmeme gerek yokmuş. Daha 2007 yılında Kadir İnanır'ın oynadığı "Tatar Ramazan Sürgünde" filminde Ahmet Kaya'nın sesinden olan "Şu dağlarda kar olsaydım" türküsünü makaslamış TRT.
Ahmet Kaya ölümünün ardından bile rahatsız etmiş TRT'de elinde makasla "Aha da buldum, kestim gitti!" diyen zihniyetleri.
Türkiye'de sansür tarihine girmeyi denersek çıkmamız oldukça zor. O nedenle detaylara boğmayacağım sizi. Biliyorsunuz bizde kitapların yargılanmaları doğal bir durum. Önce sansürlenen ve sonradan beraat eden kitapların sayısı da azımsanmayacak kadar çok.
Peki bu sansür gerçekten böyle bir şey mi? Birilerinin elinde bir makas var ve sakıncalı gördüğü kitaba, filme, şarkıya, türküye yani sanata bir kesik mi atıyor. Aslında tam olarak da böyle.
Yazılarımda referans olarak Türk Dil Kurumu'nun (TDK) sözlüğünü tercih ederim bilirsiniz. Yine öyle yapacağım. Bakın TDK sansür için nasıl bir tanım yapmış;
1. isim Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim
2. Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim
Dayanamadım İngilizce anlamına baktım kelimenin, bu hükümet olayı işin neresinde diye. Sansür İngilizcede censure ve temelde "sert eleştiri, onaylamama" anlamına gelmekte. İşin içinde hükümet var mı diye sorarsanız çeşitli sözlüklerde "resmi" ibaresiyle karşılaşabilirsiniz ancak TDK'da yapılan hükümet vurgusuna rastlamadım.
Esasen sansür kelimesinin büyük sözlüğümüzde verilen anlamı bana İdris Naim Şahin'in açıklamalarını anımsattı. Meğer sayın bakan sanatla yapılan "terör"den bahsederken bir dayanak noktası varmış. Dikkat edin TDK'nın tanımına "Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin" diyor, yani sanat baştan mimliymiş ve "sıkı denetim" gerektirirmiş. Ben sözlükle konuşuyorum, yalanım varsa beni TDK çarpsın.
Efendim, ben aslında otosansürden bahsedecektim ama sansür hayatımızda o kadar fazla yer kaplıyor ki, kitaptan, filmden, şarkıdan çıkıp bir türlü işin "auto" yani "oto" kısmına gelemedim. Şimdi şu basit öneki konuşalım; "oto" eki bildiğiniz gibi işi kendi kendimize yaptığımız anlamını verir. Dolayısıyla otosansür kendi kendimize uyguladığımız sansürdür. Bunu tabu kelimesiyle karıştırmamakta fayda vardır.
Basitçe ayrım yaparsak tabuları yıkacak konuşmalar yaptığımızda cezamızı "toplum" verirken, otosansür uygulamadığımızda cezamızı "mahkeme" verir. Her iki durumda da cezalandırılırız yani! Kaçış yok! O zaman ne yapmalıyız? Susmalıyız. Okumamalı, yazmamalı, şarkı söylememeli, film çekmemeliyiz. Gerçekten öyle mi yapmalıyız?
"Biliyorsunuz otosansür var bu ülkede"
İşte asıl bahsetmek istediğim yere geliyorum, (biraz geç oldu ama!) iki gün önce çok satan yazarlarımızdan birinin bir söyleşisine denk geldim. Gerçek anlamda denk geldim ve bakalım neler söyleyecek merakıyla katılmak istedim. Katıldım da.
Çok satan yazarımız yeni kitabıyla ilgili reklam yaptıktan sonra söz döndü dolaştı muhafazakarlığa geldi. Geçmişinden bahsediyordu ve o dönemlerde -yaşı ortaya çıkmasın diye o dönemin hangi dönem olduğunu söylemiyorum, otosansür!!) muhafazakarlığın yoğun olduğundan bahsetti.
Sonra da "buraya bir soru işareti koyuyorum" dedi. Sevgili ödüllü yazarımız (ödüllü çok yazarımız olduğu için burada otosansüre gerek duymuyorum!) soru işaretini açmamasını da şöyle açıkladı. "Daha fazla söyleyemiyorum biliyorsunuz otosansür var bu ülkede!"
O anda aklımdan geçen düşüncelere, otosansür uygulamayı uygun görüyorum ve sizlerle paylaşmıyorum ancak eminim siz tahmin edebiliyorsunuzdur.
Konuşmasının sonunda bir yazarın "otosansür" uygulamasının ne kadar doğru olduğunu sormak istedim ancak benden önce söz alan bir başka dinleyicinin benzer sorusuna bile açık açık cevap vermekten kaçınması, bana boşuna nefes tüketmemen gerektiğini gösterdi.
İşte dedim, tam da ihtiyacımız olan yazar bilinci! Aklımda "Yazar Ne İçin Yazar?" başlıklı makalem vardı. Bizim yazarlarımızda eksik olan ne diye düşünüyordum, politik bilinç mi, cesaret mi, istek mi?
Meğer fazlalıkları varmış, kanlı canlı duyunca anladım; "otosansür"
Önemli not: Yazarımızın adını vermemek için çok sıkı bir otosansür uyguladım ve başardım. Öyleyse neymiş, ben de bir gün ödüllü bir yazar olabilirmişim. (SK/HK)