Onlarca yıldır yaşanan ve hâlâ devam eden kırdan kente göç dalgası kentlerde devasa sorun yumakları yarattı. Bir türlü çözülemeyen problemler özellikle eski kentlilerden başlamak üzere değişim taleplerinin yükselmesine yol açtı. Değişim içerikten bağımsız olarak çözümün kendisi gibi algılanmaya başlandı. Sorunun çözümüne yönelik beklenti ve talepler özellikle sermaye cephesinin kâr hesapları nedeniyle karşılık bulmaya başladı. İktidar ilişkilerinde önemli roller üstlenen siyasal öznelerin toplumsal tabanlarını güçlendirmede işe yarayacağı düşüncesiyle kendilerini mekansal dönüşüm devrimcileri gibi sunmasıyla sacayağı tamamlandı. Teknik sürece indirgenerek toplumsallıktan ve tarihsellikten kopartılan bir kentsel dönüşüm süreci başlatıldı. Uzun zamandır mekansal düzeyde iki ayrı yapı (eski ve yeni kentsel alanlar) arasında bir gerilim ve çatışma yaşanmaktadır. Eski kent ekonomik ve siyasal iktidar karşısında hızla kaybeden taraf olduğu gibi toplumsal desteği de her geçen gün azalmaktadır. Kendi katiline aşık olanların sayısı günden güne artmaktadır.
Kentsel sorunların çözümü için bir yandan toplu konutlar, alışveriş merkezleri çıkış yolu olarak gösterilip yeni mekanlar yaratılırken, öte yandan eski kentsel alanlarda da değişim yaşanmaktadır(*). Bu değişimin niteliği, işlevselliği ve farklı boyutları üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılabilirse de konuyu ilgililerine bırakıp, sorunlardan bir kısmına çözüm olarak görülen uygulamalardan bir tanesinde yoğunlaşmaya çalışacağım; otomatik kepenkler.
Otomatik kepenkler üzerine düşünürken kurumsallaşmış büyük işletmeleri, sistem içindeki konumları ile bu kapı türünün uygulamasıyla ortaya çıkan sonuçların çelişmesi bir yana tersine bütünlük göstermesinden ötürü değerlendirme dışı tutuyorum. Düşünmemi, kentsel yaşamın eski tarzda sürdüğü alanlardaki esnafın yaptırdığı otomatik kepenklerle sınırlandırmayı tercih ettim. Sacdan yapılmış ve tüm vitrini kapatan kepenkler de niteliksel bakımdan köklü ayrımları bulunduğundan otomatik kepenklerin karşısındaki dünyanın parçası olarak ele alındı.
Otomatik kepenkler özellikle eski kentsel alanlarda sözel karşılığını bulmayan radikal sonuçlar ortaya çıkartmaktadır. Konutların, işyerlerinin, sokakların ve de hepsinden önemlisi ilişkilerin birbirinden kopuk alanlar olarak ortaya çıkmayıp bir tür iç içe geçmişlik halinin -erozyona uğramakla birlikte- hüküm sürdüğü eski kentsel alanlarda, rahatlık ve güvenlik gibi gerekçelere dayandırılarak takılan otomatik kepenkler, sözkonusu dünyanın parçası olan insanların çok da tanımlanmamış değişim beklentilerini karşılaması nedeniyle olsa gerek, hızla yaygınlaştı. Genellikle esnafın dilinden düşmeyen işlerin kötü gittiği türünden sözlere rağmen bir bütçe ayırarak yaptırılan bu kepenklerin aynı zamanda bir tür statü göstergesi olarak kabul edilmesi yanlış olmaz sanırım. Yanı sıra, yaptırılma gerekçesi ne olursa olsun otomatik kepenkler toplumsal yaşamda köklü bir dönüşüme de yol açmaktadır.
Birleştirici, bütünleştirici boyutlarının yanı sıra modern yaşamın parçalayıcı, daraltıcı ve alanlar arasında -genellikle- görünmeyen duvarlar ören dinamikleri çalışmaya devam etmektedir. Böylelikle, her ne kadar kapitalizme eklemlenmiş olsalar da daha çok muhafazakâr yaşam denilince akla gelen ve bu paralelde siyaset yapan partilerin tabanında yer alan büyük kitle sisteme daha fazla entegre olmaktadır. Söylemlerindeki muhafazakârlığa ve sürekliliğe rağmen hayatları köklü bir dönüşüme uğramaktadır. Küçük sermaye sahibi bu kitle içinden bir bölüm insan sermayesini güçlendirip bir üst ölçek içinde tanımlanmaya başlarken bir bölümü de sınıfsal değişim anlamına gelen bir geçişle emekçi sınıflar safına katılmaktadır. Bu her iki yöndeki değişim de net bir şekilde toplumun büyük bir kesimi tarafından algılanabilmektedir. Fakat belki de çok daha fazla üzerinde durulması gereken, bu sınıfın tanımlandığı yerdeki devinimin yol açtığı radikal değişimlerdir. İşte tam da bu noktada, içselleştirdikleri kültürün temellerini sarsan -hatta parçalayan- bir dinamik/araç olarak karşımıza çıkmaktadır otomatik kepenkler. Bu yıkıcılığa karşın otomatik kepenk yaptırma düşüncesinin belirmesi ile başlayıp uygulamaya geçilmesiyle devam eden süreç her aşamada bu insanların sisteme daha çok eklemlenmesini sağlamaktadır. Yazının bundan sonraki bölümünde bu süreç içinde ortaya çıkan sonuçlardan sadece yazının çerçevesi içinde kalanları ele almakla yetineceğim. Konuyu işlerken sarf edilen sözleri nostalji ya da esnaf güzellemesi bağlamında kullanmadığımı yersiz eleştirilere karşı peşinen belirtmek isterim.
Genellikle çevrede görülen örneklerin etkisiyle ya da bir pazarlamacının dükkânın kapısından içeri girmesiyle başlayan süreç otomatik kepenklerin takılmasıyla sonuçlanmaktadır. Özellikle tüketim ekonomisinin güç kazanması ile yaşanan hızlı değişim sembollerin önemini artırdığından, dükkân sahibi için, sermayesini niceliksel olarak sıçratamasa da bazı simgesel değişiklerin yapılması zorunluluk haline gelmektedir. Otomatik kepenk de bu sembollerden biridir. Dolayısıyla aynı zamanda bir statü göstergesidir. Fakat, pazarlama esnasında esnafın moral durumu harekete geçirilmekteyse de pazarlama sadece bu çerçeve ile sınırlandırılarak yapılmamaktadır. Kepenk imal eden, satan firmaların tanıtımlarına bakıldığında görülmektedir ki, ürünün, ısı ve tozu engellediği, "darbe ve patlayıcı maddelere karşı dayanıklı" olduğu, bazı malların dayanıklılığı artırıcı işleme tabi tutulduğu belirtilmektedir. Banka, alışveriş merkezi, kuyumcu, dükkân gibi yerlerde güvenle kullanılabileceği belirtilen ürünlerin pazarlanmasında güvenlik vurgusu özellikle yapılmaktadır.
Yukarıdaki paragrafta kısaca değinilen otomatik kepenk yaptırma düşüncesinin şekillenmesi, pazarlama ve uygulama şeklindeki süreç, sözkonusu sermaye sahiplerinin zihinsel dünyasının sistemin hegemonyası altında yeniden şekillendiğini göstermektedir. Sadece piyasa mantığı ile bakıldığında güvenlik ve konfor sağlayan bir araç olarak algılanabilecek otomatik kepenkler, gerçekte, sistemin somutluk kazandığı, onu genişleterek yeniden ürettiği bir uygulama olarak gün geçtikçe yaşamımızda daha fazla yer tutmaktadır. Sistem içi söylemle fetişleştirilen üretim ve tüketim boyutlarını içerdiği kadar aynı zamanda egemen ideolojinin gündelik yaşamın somutluğu üzerinden yeniden üretilmesine katkı sağlamaktadır. Öncelikle, insanların büyük bir çoğunluğu tarafından özel mülkiyetin tek formu gibi algılanan bireysel özel mülkiyet çizilen katı sınırlar ile daha gerçek bir hale gelmekte ve otomatik kepenklerin arkasında büyüklüğü ne olursa olsun sermayenin adeta özü somutluk kazanmaktadır. Öte yandan otomatik kepenkler alanları ayırarak, kendisi de piyasa ürünü haline gelmeye başlayan güvenliğin alanların karşıtlık ilişkisini kapsayan bütünlüğünün kurulmasına katkı yapmasından ötürü egemen ideolojinin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Çizilen o sınırın içi sistemin kendine yüklediği olumlulukların, dışında kalan dünya ise olumsuzlukların alanı olarak belirmektedir. Sistem içi bakışın dışına çıkıldığında aslında sistemin bütünlüğü içindeki parçalar olduğu görülmekle birlikte, bu iki dünya, toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından sıradanlığın gerçekliği içinde anlamlandırılmaktadır. Bu düzeyde sistemin yanı sıra özne de yeniden üretilmektedir. Özne, siyasal propagandaya gerek kalmadan genel ideolojiye eklemlenmeyi sağlayacak bir bilinci kendiliğinden süreçlerle geliştirmektedir. Sermaye sahibi içteki özne, kepengin dışındakiler ise dıştaki özne haline gelmektedir. İçteki özne, sorulduğunda dış dünyanın tamamını olumsuzluğun parçası olarak görmediğini söyleyecekse de, gerçekte, tehdidin dışarıdan geleceği fikrini/inancını gün geçtikçe daha fazla içselleştirmektedir. "Darbeye, patlayıcıya, ısıya, toza" karşı koruma işlevi olduğu belirtilen otomatik kepenkler eski tarz korunma anlayışına göre hem tehdidin türlerini çoğaltmakta hem de mekanı fiziken bölmekle olumsuzluk öğelerini daha kesin sınırlarla belirlemektedir. Böylelikle, sınırları somut düzeyde daha kesinlik içerecek şekilde çizilen özel mülkiyetle özne arasındaki ilişki güçlenmektedir. Otomatik kepenkler, sistemi sorgulamayan ve onu sonlandırma yönünde bir bilinç taşımayan dışarıdaki insanların, aynı uyarıcıların etkisiyle, içteki özneye göre tersten ve kendiliğinden bir süreçle bilinçlerini kurmalarına yardımcı olmaktadır.
Otomatik kepenkler üzerinden mekan radikal bir değişiklikle yeniden kurulmaktadır. Orhan Veli'nin "Bedava" şiirindeki "camekanlar bedava" dizesindeki mekan bu uygulama ile tarihin sayfalarına gömülmektedir. TDK Türkçe Sözlükte camekan sözcüğünün anlamı; "1. Göstermelik, satılık şeylerin sergilendiği camlı bölme veya yer, sergen, vitrin. 2. Bir yeri, bir veya daha çok bölümle ayıran cam bölme, camlık" şeklinde verilmiştir. Görüldüğü gibi burada da iki ayrı alan bulunmaktadır. Fakat dikkatleri hemen çekeceği üzere bu iki ayrı alan arasında geçişlilik mevcuttur. Mağazanın kapalı olması halinde bile görme duyusu aracılığıyla dışarıdaki özne diğer alanla ilişkiye geçebilmektedir. Bu geçişlilik kimi zaman sınırlanan alan için tehdit sayılabilecek türden duygu ve düşüncelerin ortaya çıkmasına ama çoğu zaman da teşhir edilen mala dair pembe hayallerin kurulmasına yol açmaktadır. Yani iç mekan kimi sınırlılıkları içerse de dışa açık bir alandır. İlk kez karşılaşan insan bile bu geçişlilik sayesinde o mekanla ilişki kurabilmektedir. Oysa otomatik kepenklerle birlikte -kimi modellerindeki farklılıklara rağmen- dış mekandaki özne sınırın arkasındaki ile ilişki kurma şansını yitirmektedir. Özne, kapalı kepenk açıldığında ne ile karşılaşacağını bilemediği gibi kapatılmış alanların sınırlandırılıcılığı tarafından belirlenmektedir. Böylelikle zaten çeşitli şekillerde ve düzeylerde sınırlandırılmış olan kamusal mekanlar daha kalın duvarlarla kuşatılmaktadır.
Güvenlik sağlama amacını da içerecek şekilde yaptırılan otomatik kepenkler dışarıda kalanlar için görsel bir kirlilik yaratmanın yanı sıra tekdüzeliğe, zevksizliğe kazandırdığı güçlü meşruiyet karşısında öznenin daha da aciz duruma düşmesine yol açmaktadır. İnsanın görüş/bakış açısının içindeki alanın çoraklaşması sistemin karakterine uygun insansız alanları çoğaltıcı bir etki yaratmaktadır. Özellikle yan yana yapılmış otomatik kepenklerin bulunduğu bölgeler, zaten ufuk çizgisi yitimine uğramış insanların görüş alanını kısıtlayarak, öznenin genel mekan ile ilişkisini daha da sorunlu hale getirmektedir. Büyük çoğunluk tarafından bilinçli bir değerlendirmeye tabi tutulmayan bu siyasal görünüme sahip olmayan süreçler, mekan karşısında edilgen hale gelen insanlar üzerinde sistemin kontrolünü pekiştirirken, iktidar da gücünü artırmaktadır. Sistem tarafından kuşatılan insanlar onun tarafından belirlenen mekan ve ilişkiler dünyasının parçası haline geldikçe sistemin-iktidarın daha fazla kontrolü altına girmektedir.
Sınırların (kepengin) dışındaki alanda kalan öznenin bilinçaltındaki korkular ve beliren/şekillenen güvenlik arayışı, yüklenen anlamlar nedeniyle mekan tarafından kontrol edilir ve yönlendirilir hale gelmektedir. Mülkün dış tehditlere karşı güvenlik sınırı olarak tanımlanan kepengin dışında kalan alan, içinde tehdit kaynaklarını barındırmasından ötürü güvenliksiz bir yer niteliği kazanmaktadır. Yani dıştaki özne, mekanın güvenliksiz kısmında yer almaktadır. Bu durumun kaçınılmaz sonucu ise, mekanın güvenliksiz kısmının da güvenlikli hale gelmesini sağlayacak mekanizmaların kurulması talebinin ortaya çıkması ve bunu sağlayacak otoritenin meşrulaşmasıdır. Birey farkında olmadan kendi kontrolünü de içeren bir sistemin parçasına dönüşmektedir.
Otomatik kepenklerin sokak aralarına doğru yayılmasıyla esnaf artık yaşam içinden kimi boyutlarda çekilmeye başladı. Eski tarz kepenklerin çıkarttığı ses, çoğu zaman sinirleri bozmasına karşın, neredeyse esnafı tamamlayan özelliklerden biri durumuna gelmişti. Yükselen kepenk sesi sabah saatlerinde o esnafın geldiğini akşam ise dükkânı kapattığını çevredeki insanlara duyurmaktadır. Yani esnaf o çok da haz edilmeyen sesle birlikte var olmaktadır. İnsanların onu görmesine gerek yok. İşitme duyumuz gürültülü ses aracılığıyla esnafın kimliğini hatırlamamızı sağlamaktadır. Fakat yeni tarz kepenklerle birlikte esnaf, ekonomik temelli tanımla hiçbir alâkası bulunmamakla birlikte ilişkiler dünyası üzerinden kendine yapışan sesle ilgili tamamlayıcı özelliklerden kopmaktadır. Bundan böyle kendiliğinden dünyadaki geçiş süreci tamamlanıncaya kadar -tanımlanmamakla birlikte- eksikli özne konumunda varolacak esnaf sürecin sonunda yeni bir bütünsellik içinde toplumsal hafızadaki yerini edinecek.
Yukarıda çizilen çerçeve içinde kalınarak değinilen konular göstermektedir ki, üzerine düşünülmeden, sorgulanmadan hayatımızın parçası haline gelen otomatik kepenkler sistemi değilse de gündelik yaşamı dönüştürücü bir etki yapmaktadır. Kapitalizm tüm kuralları ile egemenliğini sürdürürken ilişkiler, özneler ve mekan köklü biçimde dönüşmektedir. Elbette küçük sermayenin-esnafın geçmişteki varoluşuna güzellemeler düzmek anlamsız ve yanlış. Fakat bu zamana kadar sistem tarafından kapsanan, kontrol edilen organik ilişki biçiminin kapitalizm doğasına uygun biçimde tasfiye edilerek insansız sistemi egemen kılma yönünde yapılan müdahaleleri de kabul etmek mümkün değil. Otomatik kepenkler insanın tasfiyesine hizmet eden sürecin bir parçası olarak anlam kazanmaktadır. Bu uygulama ile mekan, özne ve ilişkiler alanı köklü bir dönüşüm yaşarken, kamusal alan fiziki anlamıyla kalın, geçirimsiz duvarlarla kuşatılmaktadır. Önümüzdeki dönemde olumsuzlukların bertaraf edilmesi bir yana kuşatma daha da ağırlaşarak devam edecek gibi görünüyor. (SŞ/TK)
* Eski kentsel alanla, belirli bir tarihten önce inşa edilmiş yapıların bulunduğu ve belirli bir ekonomik gurubun yaşadığı yerler değil, eski tarz ilişki ve anlam dünyasının var olduğu mekanlar kastedilmektedir.