Otizmli Mehmet Eres’in, Büyükçekmece’deki özel bir bakım merkezinde hayatını kaybetmesi, göz ardı edilemeyecek soruları ve şüpheleri beraberinde getiriyor.
Bu arada şunu baştan söyleyeyim, şüpheli ölüme dair ilk süreçlerde, medyada çok sayıda haber varken sonraları haber sayısının azaldığını görüyoruz.
Özelleştirme politikaları nedeniyle yaldızları önce parlayan sonra yaşam ve sağlık hak ihlallerinin açığa çıkması ile pul pul dökülen hastanelerin, bakımevlerinin gerçekliği benzer konudaki çok sayıda haberi gündeme getirse de hafızayı canlı tutmak adına, Eres'in davasını yazmak istedim.
Benzer durumlardaki davalarda buna o kadar çok tanığız ki.
Ne yazık ki medya ilgisinin kesildiği anda, dava kamuoyunun gündeminden de düşüyor, maalesef adalet arayanlar, aileler yalnız bırakılıyor.
Bu noktada minik bir parantez açıp 7 Kasım'da Narin'in öldürülmesine ilişkin ilk duruşmanın da Diyarbakır'da görüleceğini özellikle Diyarbakır, Batman başta olmak üzere baroların davaya katılım çağrısı yaptığını hatırlatayım.
En güvendiği yerde evinin içinde belki de, en sevdiklerinin öldürdüğü Narin'in davasından çıkacak karar, çocuğa yönelik şiddet konusundaki yargılamalarda mihenk taşı olacak.
Eres'in şüpheli ölümüne dair açılan davaya gelecek olursam...
Ailesi, Eres’i, 13 Mart 2017’de özel bakım merkezine teslim etti. Ancak Eres, “iyi bakılacağı umuduyla” teslim edildiği merkezde, 24 Temmuz 2022’de şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Ölümü, ilk etapta hastane ve polis kayıtlarına “doğal ölüm” olarak geçti. Fakat, Eres’in ölümünü çevreleyen detaylar gerçekten “doğal ölüm” mü sorusunu gündeme getirmeyi zorunlu kılıyor.
Aile, ölümde şüpheleri olduğunu bildirerek, 2022’de bakımevinin güvenlik kamerası görüntülerinin izlenmesi için Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu.
Başsavcılık soruşturma başlattı fakat cenaze defnedildikten tam 10 gün sonra mezar otopsi için açıldı. Bu süreç, soru işaretlerini daha da arttırıyor.
Otopsi işlemi geç kalmış bir adım ve üstelik elde edilen bulgular da ölüme dair şüpheleri ortadan kaldıramıyor. Cansız bedende bozulma süreci başladığı için, elde edilen bulgular yetersiz kalıyor. Adaletin gecikmesi, aileyi ve kamuoyunu daha fazla endişelendiriyor.
Peki bakanlıkların sorumluluğu
Mehmet Eres’in davası, tek bir vakanın ötesinde aslında. Çünkü özellikle son dönemde başka bakım merkezlerinde de benzer ihmal vakaları yaşandı, özellikle, kısa süre önce bir otizmli çocuğun “açlıktan” öldüğü iddiası da vardı.
İstanbul'da otizmli gence şiddet: “Cezasızlık, şiddeti sistematikleştiriyor”
Bu örnekler gösteriyor ki, Devletin, engelli yurttaşların yaşamını ve haklarını korumakla yükümlü kurumlarının bu davaları daha yakından takip etmemesi büyük bir sorumsuzluk.
Yeterli denetim ve önlemler alınsaydı, belki de Mehmet Eres yaşıyor olacaktı. Bu noktada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve ilgili diğer devlet kurumlarının sessiz kalması, adalet arayışını zayıflatıyor.
Tanıklar ne dedi?
Büyükçekmece Adliyesi’ndeki Ağustos’taki duruşmada, tanıklar dinlendi. Olay gecesi nöbetçi olan A.T., Eres’in sık sık epilepsi krizleri geçirdiğini ve bu krizlerde bağlama aparatlarının kullanıldığını söylüyor. Ancak, ölümün gerçekleştiği katta görev yapmadığını ve durumu başka personelden duyduğunu belirtti..
Bir başka tanık, M.A., Eres’in kriz geçirdiğini gördüğünü fakat müdahalelerin yeterli olmadığını söylüyor. Evet, kriz müdahalesi yapılmış ama bu müdahalelerin yeterli olup olmadığını kim denetleyecek?
Görüntüler
Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, Eres’in sandalyeye bağlı olduğu, yere düştüğü ve şiddete maruz kaldığı iddiaları var. Kamera kayıtlarının net olmaması bile, bu görüntülerin hafife alınması gerektiği anlamına gelmez.
Çocuğun ölüm anını izleyen herhangi birinin bu sahneleri görüp “öldürmüşler” demesi bile durumu yeterince açık kılıyor.
Görüntüler, merkezde görev yapan personelin profesyonel olmadığını ve gerekli eğitimi almadığını düşündürüyor. Kriz anında uygulanan yöntemler etik mi, bilimsel mi? Bu sorular cevapsız kalırken, bakım merkezinin bu tür olaylarla ilgili protokollerinin incelenmemesi düşündürücü.
Otizmli yurttaşların hakları, devletin ve toplumsal vicdanın koruması altında olmalı. Ancak, Mehmet Eres’in ölümüne dair açılan davada, bakanlıkların hiçbirinin temsilcisinin bulunmaması, devletin bu sorumluluğunu yerine getirmediğini açıkça gösteriyor.
Mehmet Eres gerçekten neden öldü?
Bakım merkezindeki koşullar, eğitimler ve protokoller yeterli miydi?
Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu tür olayların yaşanmaması için nasıl bir denetim mekanizması kuruyor?
Bu soruların cevabını almak, yalnızca Eres’in ailesi için değil, benzer durumda olan tüm aileler için hayati önemde.
Devletin bu davayı yakından takip etmesi, ihmalin hesabını sorması ve benzer hak ihlallerinin önüne geçmek için somut adımlar atması gerekiyor. 6 Aralık’ta görülecek duruşma, bu anlamda kritik.
Eres’in ailesini yalnız bırakılmayalım, bu dava sadece Eres’in değil, aslen tüm yurttaşların hak mücadelesi…
Özgür, yeni bir hafta gelsin. Adalet ve eşitlikten yana…
Yazının görseli
Türkiye Otizm Meclisi üyeleri, 2 Ekim’de Sağlık Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptı ve Otizm Eylem Planının bir an önce uygulanmasını talep etti.
Türkiye Otizm Meclisi Sekreteryası Avukat Sedef Erken’in okuduğu açıklama şöyle:
Türkiye Otizm Meclisi olarak bizler ülkemizin neredeyse her ilinde, yüzün üzerinde dernekle otizmli bireyleri ve ailelerini temsil ediyoruz ve onların seslerini duyurmak üzere buradayız.
Bugün ülkemizde henüz tam sayısı bilinmese de 1 milyon civarında otizmli birey buluyor, ailelerle birlikte 5 milyon insanı temsilen buradayız. Bizler bu büyük camianın sesini duyun istiyoruz. Çünkü maalesef sorunlarımız gün geçtikçe azalacağına artıyor.
Sağlık Bakanlığı tarafından verilen ve çocuklarımızın bütün yasal haklarına erişmesinin ilk adımı olan ÇÖZGER raporları yıllardır en önemli sorunlarımızdan biri.
Randevu sisteminde yaşadığımız sorunlar büyüyor, otizm gibi yaşam boyu süren bir durumu kısa süreli raporlarla neredeyse her seferinde yeniden ispat etmek zorunda kalıyoruz.
Hastane süreçlerinde otizmli bireylere özel hizmetler bulunmaması, örneğin acil servisler, diş sağlığı hizmetleri, psikiyatri destekleri, vaka yöneticileri gibi acil ihtiyacımız olan konularda yıllardır süren taleplerimiz karşılanmıyor.
2022 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından bizlerle paylaşılan çalışma takviminin sonuna yaklaşmış olmamıza rağmen somut bir gelişme göremiyoruz. Bugün yine hastanelere başvurduğumuzda otizm konusunda bilgi sahibi olmayan kadrolar, acil bir durumda yapayalnız ve desteksiz kalıyoruz.
Özetle otizmli bireylerin ve ailelerinin hayatları mücadeleyle ve bekleyişlerle geçiyor. Otizm Eylem Planının kağıt üstünde kalmasını kabul etmiyoruz. Sağlık Bakanlığını ve tüm ilgilileri bu planı hayata geçirmek için gereken tüm çabayı göstermeye çağırıyoruz.’
(EMK)