* Osmanlı ordusunun fes ve aba ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulan Feshane'de çalışan 50 kadın işçi, 1876 yılında greve çıkarak Osmanlı tarihinin ilk bağımsız kadın grevini gerçekleştirmişti.
Her ne kadar küresel markalar, 8 Mart’ı yaptıkları çeşitli kampanyalarla alışverişi canlandırmak için bir vesileden başka bir şey olarak görmeseler de, hatta 8 Mart’ın kökeninde emek mücadelesi olduğu artık çok bilinmese de 8 Mart çıkışında Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür.
Takvimler 8 Mart 1857’i gösterdiğinde New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin kadın işçi greve giderler. Bu, o zamana kadar görülmemiş çapta bir kadın hareketi, büyük bir grevdir. Talepleri ise makul çalışma saati ve adil ücrettir. Ne var ki grevi sonlandırmak için şiddete başvuran polisin kadın işçilere saldırmasıyla bu grev bir faciaya dönüşür. Polis tarafından fabrikaya kilitlenen kadınların 129’u çıkan yangında hayatını kaybeder. Bu elim vaka yıllar sonra 8 Mart günün, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılmasına sebep olacaktır.
ABD'yi bırakıp bizim buralara döndüğümüzde ise, Osmanlı Devleti, kadın işçi eylemleriyle bundan biraz daha önce 1839'da tanışır. Bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Plevne’de fabrikada çalışan bir grup kadın işçi, kendi görevlerini yapacak ve işsiz kalmalarına sebep olacak olan makinelerin fabrikada kullanılmasına karşı isyan ederler. Makineleşmeye karşı eylem hareketlerini 1851 yılında, yine bugün Bulgaristan sınırlarında bulunan Samarkov’da bir tekstil fabrikasında gerçekleştirilen başka bir kadın işçi eylemi takip eder.(1) Nihayetinde her ne kadar klasik tarih anlatıcılığı Osmanlı’daki bütün kadınları çalışma hayatından tümüyle soyutlanmış varlıklar olarak tanımlasa da, görüldüğü gibi Osmanlı’da kadın emek tarihi bir hayli eskilere dayanır.
Osmanlı’nın kadını özel alana mahsus bir varlık olarak tanımlayan baskın geleneklerine rağmen devletin kuruluşundan itibaren kadınlar kimi zaman geleneği arkasına alarak, kimi zaman da geleneği zorlayarak çeşitli işlerde çalışırlar. Bilhassa köylerde ve kırsalda yaşayan kadınlar, sanayisi olmayan tarıma dayalı Osmanlı ekonomisinde önemli rol oynarlar. Bu kadınlar tarlalarda çalışır, ayrıca hayvancılık yaparlar. Keza uzun bir dönem Çukurova’da pamuk işçilerinin, Ege’de zeytin işçilerinin ve Karadeniz’de fındık işçilerinin çoğunluğunu kadınlar oluşturur.
Fetvalar
Kentlerde yaşayan kadınla erkeğin yan yana gelmesinin sakıncalarına dair fetvalar veren din adamları, köylerde ve kırsalda tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan kadının emeğine dair övgü dolu sözler söylerler, kadınların üretimde yer alması gerektiğine dair nutuklar atarlar. Tarımın yanı sıra köylerde ve kırsalda yaşayan kadınlar dokumacılık, iplik işi ve nakış işlerindeki maharetlerini, bunların sergilendiği özel pazarlarda satarak, bazıları da tekstil atölyelerinde çalışarak para kazanırlar.(2)
Ne var ki kentlerde yaşayan kadınlar, kırsalda yaşayan hemcinsleri gibi çalışma hayatında aktif bir rol alamazlar. Osmanlı kadın hareketinin seyri, kentlerdeki ve kırsaldaki kadınlar için büyük farklılık gösterir. Buralarda yaşayan kadınlar neredeyse Tanzimat Fermanı'na (1839) kadar bohçacılık, ebelik, hasta bakıcılık ve az da olsa pratik hekimlik yapmak dışında çalışma hayatında varlık gösteremezler. Bilhassa varlıklı ailelere veya yönetici sınıfına mensup kadınlar günlerini ekabir konaklarındaki haremlerde ve zaman zaman kadın kadına düzenlenen sosyal ritüellerle geçirirler. Çok istisnai olarak tımar sahibi olan ve muhtelif vakıfların ve işletmelerin idaresini elinde tutan kadınlar vardır.
Tanzimat fermanı her ne kadar kadınların çalışma hayatına girmesi için mutlak bir düzenleme içermiyorsa da, Tanzimat’ın kadını nispeten daha özgürleştirici atmosferinde kentli kadınlar kamusal alanda daha çok görülmeye, çalışma hayatına daha çok katılmaya, atölyelerde, imalathanelerde daha fazla istihdam edilmeye başlarlar. Ancak yine de, erkeklerle aynı işlerde, onlarla aynı saat çalışan bu kadınlar çoğu zaman erkeklerin aldığı ücretin yarısını alabilirler.
Kadın işçi taburları
Kentli kadınların kamusal alanda boy göstermeleri he ne kadar Tanzimat ve daha sonra Meşrutiyet’le birlikte hızlansa da, kadınlar erkeklerin çalıştığı yerlerde çalışsalar da, kadınlar uzun bir zaman daha devlet memurluklarında görev alamazlar. Ancak 1913 yılında ilk kez devlet memuru olarak görev yaparlar.(2)
Osmanlı neredeyse 1912’den 1922 yılına kadar durmadan savaşır, erkek nüfusunun büyük bir kısmını katıldığı savaşlarda kaybeder. Bilhassa I. Dünya Savaşında hanehalkındaki erkeğin savaşa gitmesiyle birlikte açlık ve sefaletle yüz yüze gelen kadınlar, cepheye giden erkeklerin yerini doldurur, yaptıkları her işi yapar, üretimin her alanında çalışırlar. Kimi zaman erkek berberliği yapar, bazen de yol yapımlarında ve inşaat işlerinde de görev alırlar. Hatta 1917 yılında çalışmak isteyen kadınlara cephe gerisinde iş sağlamak için kadın işçi taburları kurulur ve kadınlar bu yolla askere alınır.
Yeni çalışma olanakları
Savaş yıllarında başta Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’ın kurduğu Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi ismindeki dernek olmak üzere kadınların istihdam edilmesi için çeşitli dernekler görev alır.
Basında kalem oynatan aydınlar ve bu gibi derneklerin de yardımıyla kadınlar devlet dairelerinde, Osmanlı Bankası gibi özel kuruluşlarda memur olarak, eğitim kurumlarında ise öğretmen olarak çalışmaya başlarlar.
Hatta dönemin iktidarı İttihat ve Terakki, savaşta açlıkla boğuşan kadınların çalışması, geçim sıkıntısından seks işçiliği yapan kadınlara da alternatif olması için çalışma olanakları yaratır, çeşitli imalethaneler ve atölyeler kurdurur.(3)
Kadınların çalışma hayatına girmesini destekleyen aydınların yazılarıyla ve kadın hareketine gönül vermiş kadınların çabalarıyla birlikte yalnızca savaş yıllarında sefaletle boğuşanlar değil, kamusal alanda ekonomik bağımsızlık kazanmak isteyen kadınlar da çeşitli işlerde görev almaya başlarlar.
Ne var ki, savaş yıllarında kadınların savaşa giden erkek nüfusun yerini doldurması ve üretime katılması aynı savaşı ve şartları yaşayan diğer Avrupa ülkelerindeki kadar yoğun olmaz.
Zira Osmanlı çok milletli bir yapıda olduğu için ve gayrimüslim erkekler savaşa ekseriyetle alınmadığı için cephe gerisinde boş kalan birtakım işleri savaşa katılmayan gayrimüslim erkekler doldurur.
Cumhuriyet'e kalan miras
Cumhuriyet işte kadın emek tarihi açısından böyle bir mirası devralır. Önce savaş, sonra Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte kadın hareketi kısmen dur(durul)muş olsa da, kurucu kadrolar, rejiminin bekası için kadını “ideal anne, ideal eş, ideal yurttaş” fikri üzerinden tasarlarken, onun çalışma hayatında etkin olması, üretimde ve hayatın her alanında yer alması için kalemşörleri aracılığıyla sıkı bir propaganda yaparlar, kadının vatanın geleceği için ne kadar önemli olduğunu vurgularlar. Cumhuriyet kadınları gitgide artan bir hızla çalışma hayatında yer alırlar.
Ve neredeyse iki asırlık kadın hareketinin, iki asırdır kadınların verdiği mücadelenin sonunda bugün ülke olarak geldiğimiz yer ne yazık ki, tüm bu mücadeleye gönül vermiş, emek vermiş kadınları gururlandıracak nitelikte değil. Daha geçtiğimiz günlerde DİSK/Genel-İş Sendikası Araştırma Dairesinin verdiği rapora göre, ülkemizde her on kadından yalnızca üçü çalışıyor, kadınların yarıya yakını ise kayıt dışı çalıştırılıyor. Dahası çocuk gelinlerin ve çocuk yaşta annelerin sayısı gitgide artıyor. Ne yazık ki ülkemiz cinsiyet eşitsizlikleriyle dolu karnesiyle diğer ülkelerin arasında sınıfta kalmış görünüyor. Olsun! Biz yine de 8 Mart’ı kutlayalım, erkek egemen siyasetin kadınları aşağılayıcı söylemlerine, onları özel alana hapsetme, evlerine, mutfaklarına, çocuklarının başına gönderme çabalarına rağmen mücadelemize devam edelim… (MK/HK)
1- Yavuz Selim Karakışla, Eski Hayatlar Eski Hatıralar, Doğan Yayıncılık, 2015, İstanbul
2- Şükran Ertürk, Uluslararası Belgeler ve Avrupa Birliği Direktifleri Işında Çalışma Hayatında Kadın Erkek Eşitliği, Belediye –İş Yayınları, 2008, Ankara
3- Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yayınları, 5. basım 2016, ilk basım: 1994 İstanbul