Yıllardır Ramazan ayı başlamadan oruç tutmanın insan sağlığı üzerinde ne kadar faydalı olduğu medya başta olmak üzere hemen her türlü yolla halka anlatılır. Doğrusu bunları anlatanların bir kısmının da tıp doktoru, bilim insanı olması söylediklerinin mutlak kabulünü gerektiriyor gibi görünüyor. Oysa bilimin ilk koşullarından biri sorgusuz itaat etmeyi önlemek; kuşku duymak, tekrarlanabilir yöntemlerle mevcut koşullardaki gerçeklikleri ortaya koymaktır. Ancak bilimsel yazılı kaynakları incelediğimizde orucun sağlık üzerindeki etkilerini gösteren çalışmalar iki elin parmaklarını geçmemektedir (1,2). Ki bunların çoğunun yöntemi incelendiğinde bilimselliğinin sıkıntılı olduğu görülmektedir.
Orucun sağlık üzerine etkilerini ortaya koyan bilimsel verilerde ciddi bir eksiklik vardır. Örneğin orucun solunum sistemi üzerine etkileri nelerdir? Orucun çalışan insanların sağlığı üzerinde nasıl etkileri vardır? gibi soruların yanıtını bilimsel alanda bulabilmek maalesef pek olası değildir. Bu nedenle bu yazı 30 yıllık bir klinisyen hekimin, bugüne kadar en az 100 bin hasta takibine dayanan gözlemlerinin paylaşılmasıdır. Bu yazı, kimsenin dini duygu ve eylemlerini sorgulayıcı bir amaç taşımamaktadır. Yazı tamamen bir hekimin tıbbi bilimsel bilgi birikimi ve binlerce klinik gözlemlerine dayanan bir uzman görüşü olarak kabul edilebilir.
Sağlığı korumak, hastalıkları tedavi etmekten daha kolaydır ve önemlidir. En bilinen örnek; testi kırıldıktan sonra eski haline getirmek en mahir ellerde bile tamamen olası değildir. Bu nedenle bunca yıllık hekimlik yaşamımın bana öğrettiği en önemli nokta sağlığı korumaktır. Sağlığı tehdit eden fiziko-kimyo-biyo-psiko-sosyal etmenler göz ardı edilerek sağlığı korumak da mümkün değildir. Sigara içmeye devam eden bir KOAH hastasına ne tedavi verirseniz verin hastalığın ilerlemesini, daha da kötüleşmesini önlemek mümkün değildir. Çevreye zehir saçan bir fabrikanın yakınındaki bir insanın astımını kontrol altına almak olası değildir. Akciğerlerde ciddi etkilenmeleri olan bir kaynakçıda bu maruziyet sonlanmadan ciğerlerin nasırlaşmasını, solunum yetmezliğinin oluşmasını önlemeyi bırakın daha da kötüleşecek, kalp-damar-nörolojik sistem dahil diğer sistemler de hızlıca etkilenecektir.
Oruç tutmanın tıbbi anlamı (mevsime bağlı olmak üzere) 18 saate kadar varan açlık ve susuzluktur. İnsan yaşamının temel vazgeçilmezleri hava, su, gıdalardır. Gıdalar belki vücutta depolanır, bu nedenle yaşamın devamı için bu kadar“cık” bir açlık kişinin diyabeti, metabolik bir hastalığı yoksa kısmen tolere edilebilir. Ancak vücutta hava(oksijen) ve suyun depoları yoktur. Aylarca, yıllarca oksijeni bol yerde yaşarsanız yaşayın, 3-5 dakikalık havasızlıktan sonra beyin ölümü başlar, en geç yarım saatte tüm yaşam sonlanır. Aynı şekilde insanda develer gibi su depolayacak bir hörgüç de yoktur. Sahur’da ne kadar su içilirse içilsin bu su birkaç saatte vücuttan atılacaktır, atılmak zorundadır; atılmadığı takdirde kalp yetmezliği, akciğer ödemi ile yaşamı ciddi riske sokar. Medyada en sık duyduğum uyarılardan biri “sahurda bul su için” şeklindedir. Bu tıbben birkaç nedenle oldukça yararsız hatta tehlikeli bir öneridir. Yarasızdır çünkü dediğim gibi su da hava gibi depolanmaz; gün boyunca sıcakta kalacak bir kişiye hiçbir faydası yoktur. Hatta yukarıda ifade ettiğim gibi tolere edilebilir kalp sorunu olan kişide akciğer ödemine kadar varan ölümcül tablolara yol açabilir. Diğer bir sakıncası yemekten sonra çok su içilmesi mide de daha fazla genişlemeye yol açacak, ileride yeme dürtüsünü daha da arttırıp kilo artışı ve obezitenin yolunu açacaktır.
Susuzluk en çok böbrekleri etkiler diye bilinir. Oysa ana görevi vücudun oksijen gereksinimini karşılamak, karbondioksit başta olmak üzere metabolizma artıklarını-zehirlerini vücuttan atmak olan solunum sistemi de susuzluğa oldukça duyarlıdır. Aslında halk arasında bu biliniyor da; birkaç defa üst üste öksüren kişiye “biraz su iç” denmesi bundandır. Öksürük yakınmasıyla gelen hastalarıma yıllardır bunu ifade etmeye çalışırım; “belli bir aşamadan sonra öksürüğün en büyük nedeni yine öksürüktür” derim. Çünkü her bir öksürükle üst hava yolları-trakea-bronşlardan daha fazla nem-buhar kaybı olur bu da buralarda bulunan öksürük reseptörlerini (algılayıcıları) uyarır. Bazen bir öksürük 2 öksürüğü davet eder ve tekrarlarla bu öksürük krizlerine yol açar. Bu krizler sonucu kişide göğüste ağrılar, hatta bronşlarda spazm, kanamalar olabilir, zonklayıcı tarzda baş ağrıları, halsizlik, güçsüzlük hatta öksürük krizleri nedeniyle kaburga kırıkları gelişen hastalar gördüm.
Solunum sistemi bilinenin aksine suya en fazla gereksinimi olan sistemlerin başında gelmektedir. Bu nedenle astım, bronşit, KOAH başta olmak üzere kronik solunum hastalıkları için oruç bence tıbben uygun değildir. Peki, orucun sağlık üzerine hiç mi faydası yok? Sigara içen kişiler için sigarayı “bırakmak” değil; “sigaradan kurtulmak” için oruç iyi bir vesile olabilir.
Normal kişiler fazla sıvı kaybının olduğu sıcak ortamlarda uzun süreli çalışırlarsa onlarda da solunum sistemi başta olmak üzere susuzluğun bazen geri dönüşü olmayan ciddi etkileri olabilir. Hava yolları duyarlı olan kişilerde susuzluğun oluşturacağı aşrı duyarlılık reaksiyonu öksürük, nefes darlığı, tıkanma, hışıltılı solunum vb yakınmalarla astım benzeri tablolara yol açmaktadır. Lütfen dikkat edelim, sağlığı kaybettikten sonra kazanılması zor hatta bazen imkansızdır.
Kaynaklar
- Mazidi M, et all. The effect of Ramadan fasting on cardiometabolic risk factors and anthropometrics parameters: A systemic review. Pak J Med Sci 2015; 31(5):1250-1255 doi:http://dx.doi.org/10.12669/pjms.315.7649
- Trepanowski JF, Bloomer RJ. The impact of religious fasting on human health. Nutrition Journal 2010, 9:57 http://www.nutritionj.com/content/9/1/57