Gezi Parkı olaylarının başladığı günlerde Diyarbakır’da Ortadoğulu kadınlar önemli bir buluşma gerçekleştiriyordu. Talihsiz bir coğrafyada doğdukları gibi buluşmaları da “talihsiz” bir döneme denk geldi. Tüm Türkiye Gezi olaylarına kilitlenmişti ve başka hiçbir gündemin basında yer bulma şansı yoktu. Nitekim l. Ortadoğu Kadın Konferansı’nın da başına bu geldi. Yer yer haber olarak yer aldı ama izlenim veya değerlendirme bazında fazla işlenmedi, işlenemedi.
Konferans oldukça önemliydi çünkü 26 Ortadoğu ülkesinden yaklaşık 300 kadın bir araya geldi ve hem deneyim paylaştılar hem de “Ne olacak bu halimiz, nasıl kurtuluruz?” sorularına yanıt aradılar. Ürdün’den, Lübnan’dan, Tunus’tan, İran’dan, Hindistan’dan, Filistin’den ve daha onlarca ülkeden geldiler. Bildiğim kadarıyla Ortadoğu’da bu bir ilkti ve bu ilke Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) imza attı. Yani Kürt kadın hareketi.
Yöresel kıyafetleriyle gelen, renkli, coşkulu, güçlü, inançlı kadınların hikâyeleri bazen yürek burkuyordu. Eh ne de olsa Ortadoğu gibi, tarihin ilk dönemlerinden bu yana egemenlerin ellerinde bulundurmak istedikleri ve bunun için onlarca hesap kitap yaptıkları bir coğrafyada yaşıyorlardı. Kara altın denilen petrolün aynı zamanda kara talihleri olduğu bir coğrafya.
Elbette sorun sadece yer altı zenginliklerinden kaynaklanmıyor. Bir de yüz yıllardır tüm hayatlarına yön veren ağır dini kurallarla başa çıkmaya çalışıyor kadınlar. İktidarlar ayakta kalabilmek için dine dört elle sarılıyor. Siyasallaştırılmış dinin ise erkeği ve kadını nasıl tanımladığı birçoğumuzun malumu. Bir erkeğe dört kadın hakkı, boşanmanın erkeğin iradesine bağlı olması, kadınların erkeğine itaat etmesi, kadınların dini kabullere göre giyinmek zorunda kalması, anneliğe kutsiyet atfedilmesi, mirastan kadının daha az pay alması gibi hükümler ilk elden akla gelen dini kurallar.
Örneğin Afganistan’dan gelen Malalai Joya, “ülkesinin terörizm için çok rahat bir coğrafya haline getirildiğinden” yakınıyordu. Tabi yakınmalar bununla sınırlı değil; zorla evlilik, çocuk yaşta gelinler, intiharlar not alabildiklerim. Bir o kadar can yakıcı diğer bir sorun ise kadınların yaşam süresinin 40 yıla kadar düşmüş olması. Ancak Malalai tüm bu olumsuzluklara rağmen yılgın değil ve “Bunların nedeni tabi ki kökten dinci yapıdır, bunlarla savaşılmadan asla özgürleşmeyeceğiz, bir ülkenin diğer bir ülkeye özgürlük bahşedeceğine inanmıyorum. Elimizde kalan tek araç mücadeledir. Kürt kadınlarının mücadelesi bizi cesaretlendiriyor” diyordu.
Lübnanlı Evelyne Accad sığınma evleri kurduklarını anlatıyordu. Çünkü ağır yaşam koşulları nedeniyle travma yaşadıklarını ve rehabilitasyon için bu tür evlere ihtiyaç duyduklarını söylüyordu.
Ürdünlü Amneh Fllah Issa ise ülkelerinde aşiret sistemi olduğu için kadınların çok zor koşullarda yaşadığından ve bu zorluğu aşmanın yollarından birinin de parlamentoda yer almaktan geçtiğinden söz ediyordu.
Özetle Ortadoğulu kadınlar zor bir yaşamın üstesinden gelmeye çalışıyorlar ve mücadele ettikleri sistemin çok güçlü katmanları bulunuyor. Ancak bu katmanlar çözülmez değil ve ilelebet var olacak değiller. Kadınlar bunun için ilk adımlarını attılar, daha doğrusu mücadelelerini birleştirme, bir birlerine dokunmanın ilk adımını attılar. Çünkü bu coğrafyada bir kadın hareketi zaten vardı ve yeni değildi. Fakat bu hareketin kendini toparlaması ve köklü bir sorun olan toplumsal cinsiyet meselesine daha bütünlüklü bir çözüm üretmesi için elbette bir araya gelmek gerekiyor.
Ve görünen o ki bu buluşmanın yolunu Kürt kadın hareketi açacak ve tabi ki Türkiyeli feministlerin desteğiyle. Nedeni ise konferansta da açığa çıktığı üzere meselelere kadın perspektifinden bakabilme birikimi, donanımı ve becerisinin şu an için Kürt kadın hareketinde ve feminist kadınlarda daha belirgin olmasıdır. Bu durum bir taraftan Türkiye coğrafyasındaki hareketin kadın perspektifi oluşturmuş olması nedeniyle olumlu bir duruma işaret ederken bir taraftan ise ağır bir sorumluluk ve yükün altına girme anlamı da taşımaktadır.
Zorluklar birlikte yola düşmeye engel değil elbette. Bu coğrafyanın değişimi, hayatımızın değişimi, hayatların değişimi güçlü bir kadın hareketinden geçmektedir çünkü.
Yazının başlığında sorduğumuz soruya gelirsek, Ortadoğulu kadınların çilesi doluyor mu? Kadınlar büyük bir adım attı ve eğer adımlar sıklaşırsa, evet, doluyor. Ortadoğu’dan bu sefer din değil, kadınların özgürlüğü doğacak. (GB/AS)