Fotoğraf: AA
2022-2024 tarihleri arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Türkiye'yi yönetenler anlaşılan bugüne kadar izlenen politikalardan çok memnunlar ki, bundan sonrası için de hiçbir değişiklik öngörmüyorlar.
Alışılageldiği gibi programda iyimser hedefler yer alıyor. Bunda yadırganacak bir hal yok. Ancak, krizin etkisinin 2021 yılında ortadan kalkması ve bu tarihten itibaren hızlı bir büyüme sürecine girilmesi biraz aşırı bir iyimserlik içeriyor.
Ölçüsüz hedefler
Programda hedefler belirlenirken IMF'nin uluslararası tahminlerinin esas alındığı anlaşılıyor. IMF'nin tahminlerinde de benzer varsayımlar var. Fakat orada bile, salgın nedeniyle küresel risk iştahının azaldığı ve özellikle gelişmekte olan ülkelerden portföy çıkışının 2008 krizindeki düzeyi bile aştığına ilişkin saptama görülüyor. Buna rağmen yüksek büyüme hızı beklentisi gerçekçi değil.
Gayrısafi Yurtiçi Hasıla'nın zincirleme hacim endeksine göre 2021'de yüzde 9, 2022'de yüzde 5 ve sonraki iki yıl da yüzde 5,5'er büyüyeceği öngörülmüş. Fakat aynı dönem için dolar cinsinden büyüme rakamları çok daha abartılı. Türkiye ekonomisinin bu yıl dolar cinsinden yüzde 11,7 büyüyeceği varsayılıyor. Sonraki yıllarda da sırasıyla yüzde 6,1, yüzde 8,8 ve yüzde 8,3 büyüme öngörülüyor. Bunların hepsi tarihi rekorlar olacak.
Mültecileri yok sayan orta gelir tuzağı
Benzer bir durum kişi başına milli gelir tahminleri için de geçerli. Türkiye'de uzun bir süre orta gelir düzeyinde olduğumuz düşünülmüştü, hatta orta gelir tuzağına düştüğümüzden endişeye kapılanlar olmuştu. Sonra orta gelir denilen on bin dolar düzeyinden, resmi verilere göre de uzaklaştık. Kişi başına gelir 2020'de 8 bin 500 dolar civarına kadar düştü.
Orta Vadeli Programa bakılırsa bu yıl 9 bin 500 dolara kadar yükseliyor ve 2024 yılında 11 bin doların üzerine çıkacak. Yani pandemiden kurtulur kurtulmaz orta gelir tuzağından da kurtuluyoruz.
Burada kişi başına gelir hesaplanırken ülkede yaşayan mülteciler, göçmenler –ya da devletin mülteci dememek için uydurduğu o tuhaf terimle- misafirler dahil edilmiyor. Oysa GSYH hesaplanırken, mültecilerin emek ve sermaye gelirleri veya yaşamlarını sürdürmek için yaptıkları harcamalar dahil ediliyor. Nüfus başta olmak üzere hiçbir verinin gerçekleri yansıtmadığı bir programdan söz ediyoruz.
İstihdam hedefleri
Benzer bir durum istihdam hedefleri için de geçerli. Bu yıl 28,6 milyon düzeyinde olan toplam istihdamın her yıl düzenli olarak artacağı ve 2022'de 30, 2023'de 31, 2024'te 32,2 milyona ulaşacağı ve böylece Türkiye tarihinde görülmemiş bir rekor kırılacağı öngörülüyor. Türkiye'de istihdam 2015'ten bu yana 27-28 milyon dolaylarında gerçekleşiyor.
Bu dönemde yüksek büyüme sağlanan yıllar da oldu ama istihdamda önemli bir değişim yaşanmadı. Hatta büyüme ile istihdamın bağlantısı sorgulandı. Neyse, önümüzdeki dönem büyümenin yeniden yüksek istihdam yaratacağı anlaşılıyor.
Bu arada bekleneceği gibi, enflasyon da önümüzdeki yıldan itibaren tek rakamlı sayılara iniyor. İşsizliği ve enflasyonu aynı dönemde, birbirine paralel biçimde düşürmenin coşkusunu yaşayacağız.
Bütün hedeflerde olağanüstü gelişmelerin yaşanmasının hangi politikalarla sağlanacağı merak konusu. Programda mevcut politikaların dışında, yeni bir yaklaşım bulmak mümkün görülmüyor. Hatta hangi sektörlere ağırlık verileceği dahi belli değil.
Tutarsız politikalar
Tabii ki Orta Vadeli Program bir plan değil, yıllık bütçe hazırlama sürecinin başlangıcını oluşturan ve her yıl hazırlanan bir metin. Her yıl, gelecek yılın bütçesi hazırlanırken üç yıllık bir perspektif ortaya konur ve bütçenin bu perspektifle uyumlu olmasına çalışılır.
Üç yıllık bir plan değildir ve üç yılın sonundaki hedefler bağlayıcı değildir zira o üç yıllık dönem içinde her yıl yeniden Orta Vadeli Program hazırlanacaktır.
Yine de öncelikli sektörlerin hangileri olacağı ve hangi politikalarla destekleneceği bilinmelidir. Orta Vadeli Programda bunları ancak satır aralarından tahmin etmek mümkün.
Tarım politikasıyla ilgili açıklama yok
Mesela tarım politikası ile ilgili bir açıklama yok. Fakat, enflasyon hedefleri saptanırken, Türk lirasında istikrar sağlanacağı için gıda enflasyonunun tek haneli seviyelere düşürüleceği belirtiliyor. Tarımsal üretim yetersizliğine çözümün yine gıda malları ithalatında aranacağı anlaşılıyor.
Mesela, "uluslararası rekabet gücü yüksek ve istihdam potansiyeli barındıran sektörler desteklenecektir" ifadesi, ucuz emeğe dayalı ihracat politikasından memnun olunduğu ve değiştirilmesinin düşünülmediği anlaşılıyor. Boğaz tokluğuna çalıştırılan mülteciler olmasa ekonominin çökeceği söylenmişti zaten.
Oysa programda teknolojik gelişmenin teşvikine yönelik bir dizi tedbir var. Sözü edilen politika teknolojik gelişme hedefleri ile de tutarsız. Teknolojiye ilişkin tutarsızlıklar bundan ibaret değil. Üniversitelerin kalitesinden ve bu kalitenin yükseltilmesinden söz eden tek bir politika öngörülmemiş. Bütün teknolojik atılım, yapay zeka, kuantum gibi iddialı kavramlardan sonra, eğitim için getirilen tek hedef, sanayinin usta, kalfa ihtiyacını karşılamak.
Tek yenilik yeşil dönüşüm
Orta Vadeli Programda, yeni denebilecek tek konu, yeşil dönüşüm. Avrupa ile ticari ilişkilerin sürdürülmesi için çevre konularını görmezden gelme tavrının sürdürülemeyeceğini farketmişler. Yine de genel ifadeler dışında, somut önlemleri görmek çok zor.
Örneğin Eritre, Yemen, Libya, Irak ve İran ile birlikte, Türkiye de Paris Anlaşmasına taraf olmayan 6 ülkeden biri olduğu halde, anlaşmayı onaylamaya yönelik bir ifade programda bulunmuyor.
Programın ödemeler dengesi bölümünde, "petrol ve doğalgaz kaynağı aramaları hızlandırılarak sürdürülecektir" ifadesini görmek komik olmakla birlikte, bir zihniyeti açığa vurma açısından hüzün verici bir yanı da var.
Bu kadar çok tutarsızlığın bir arada olması tabii ki tesadüf değil. Türkiye'yi yirmi yıldır yönetenler, plan ve planlama kavramlarını adım adım ülke yönetiminden çıkararak, tutarlılık ve ölçülülük arayışı içinde olmadıklarını zaten gösterdiler. (BD/KÖ)