Fotoğraf: Marmaris yangını/Twitter
Başlık epeyce ürkütücü, farkındayım. Ama son yıllarda anlaşılan ve giderek önemi artan bu meseleyi mutlaka dile getirme gereği duyuyorum.
Bu önemli meseleyi ele almadan önce, orman yangınlarında hayatını kaybeden kişilerin yakınlarına baş sağlığı diliyorum.
Ülkemizde son yaşanan orman yangınlarının iç içe geçmiş bir dizi sorunun bir bileşkesi olduğu söylenebilir. İklim krizi, orman içlerinde insan ve araç trafiğinin artışına neden olan her türlü faaliyet, özellikle de madencilik faaliyetleri, koruyucu-önleyici stratejilerin yetersizliği ya da yokluğu, ormanların orman köylülerinden arındırılması ilk anda aklıma gelen sorunlar.
Ancak asla atlanmaması ve en başa yazılması gereken sorunun kamusal çıkarları koruma iradesi ve sorumluluğundan uzak, hatta doğrudan kamu refahı için bir tehdit haline gelen mevcut siyasal iktidar olduğunu düşünüyorum. Bu konuda söylenecek çok şey var ama bu yazıda değil. Mevcut kriz halinde öncelikle insanların ve doğal hayattaki diğer canlıların sağlığını korumaya odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle orman yangınlarının yol açtığı son birkaç yıl içinde fark edilen ve zamanla çok önem kazanacağını düşündüğüm bir soruna değineceğim.
Halk sağlığı
Yangının yol açtığı zararlar sadece gerçekleştiği süre ile sınırlı değil; epeyce bir süre devam ediyor. Örneğin orman yangınlarının toprak erozyonunu arttırması, toprağın kimyasal bileşimine ve biyolojik çeşitliliğine zarar vermesi, sularda azot ve fosfor kirliliğine yol açması yangın sonrası gözlenen sorunlardan bazıları.
Ancak yangınların kansere yol açan kimyasal maddeleri açığa çıkarabildiği ve bu kimyasal maddelerin sulara karışarak bir halk sağlığı tehdidi oluşturabileceği sorunu epeyce yeni. Sorun ilk olarak 2017 ve 2018 yıllarında ABD’de Kaliforniya eyaletinde meydana gelen orman yangınları sonrasında tespit edilebildi. Yangınlarda yeraltına ve binaların içine gömülü su borularının içindeki suyun kanserojen uçucu organik bileşikler (VOCs) tarafından yoğun bir şekilde kirlendiği belirlendi.
Kaliforniya’daki yangınlar ne söylüyor?
Kaliforniya’daki Tubbs (2017) ve Kamp (2018) bölgesindeki yangınlar, yangından sonra kaynak suda değil, su dağıtım şebekesinde yaygın içme suyu kimyasal kirliliğinin keşfedildiği bilinen ilk orman yangınlarıdır. Bu yangınlar, şimdi ülkemizde de yaşandığı gibi yerleşim bölgelerine de ciddi zarar veren yangınlardı. Meselenin en kritik noktası da burası. Binalar, evler, tesisler vb. gibi yapıların inşasında kullanılan çeşitli malzemelerin tam ya da kısmen yanması sulara karışabilecek kanserojen kimyasal maddeleri açığa çıkarıyor. Kanserojen maddeleri açığa çıkaran malzemelerin başında ise plastikler geliyor. Kanıtlar kanserojen etkili kimyasalların yanan bitki örtüsü, yapılar ve plastik malzemelerin birleşiminden kaynaklandığını göstermektedir.
Plastik malzemeler
Yapılan detaylı araştırmalar su kirliliğinin, (a) su sistemlerinde bulunan plastik malzemelerin bozulması, (b) hasarlı bina tesisatından kirli suyun geri çekilmesi ve/veya (c) yanma sonucu açığa çıkan kirli hava ve/veya su şebekesindeki basınç düşürüldüğünde dağıtım sistemine emilen kül nedeniyle oluştuğuna işaret ediyor.
Plastik malzemelerin gömülü su nakil hatlarında ve bina sıhhi tesisatlarında giderek daha fazla kullanılması yangın sonrası kanserojen maddelerden kaynaklanan kirlilik sorununun en önemli kaynağını oluşturuyor. Yangın esnasında oluşan yüksek sıcaklık plastik esaslı malzemelere zarar vererek kanserojen maddelerin açığa çıkmasına yol açıyor. Plastik bünyesindeki kanserojen maddeleri suya kusmaya başlıyor.
Plastik malzemelerde oluşan zararı gözle fark etmek olanaksız. Bir başka deyişle sıcaklık plastiğin yapısını deforme etmemiş ya da su taşıma-sıhhi tesisat sistemi hala iş görür durumda olsa bile suya kanserojen kimyasallar karışabiliyor. Soruna gerçek bir teşhis koyabilmenin tek yolu laboratuvar analizleri yapmak.
Çeşitli nitelikteki plastik içme suyu borularının (PEX, HDPE, PP, PVC ve CPVC) sıcaklık artışına bağlı olarak zarar görmesi sonucunda içme sularına kanserojen etkili kimyasal maddelerden biri olan benzeni bulaştırdığı tespit edilmiştir.
Benzen
2017 ve 2018 yılında Kaliforniya eyaletinde meydana gelen yangınlar sonrasında içme sularında tespit edilen benzen miktarının yasal mevzuatta aşılmaması gerektiği belirtilen limit değerden sekiz bin kat daha fazla olduğu belirlenmişti. Bu çok anormal bir değer ve su örneklerinin yangın bittikten iki ay sonra alındığını da söylemeliyim. Bir başka deyişle yangın bittikten hemen sonra analizler yapılabilse muhtemelen çok daha yüksek değerler bulunacaktı. Değerler öyle yüksek ki bölge sakinlerine evlerdeki suyu arıtmanın (muhtemelen ev tipi arıtıcılarla) bile güvenli olmadığı uyarısı yapılmıştı. Kirlilik aylarca sürdü. Altı ay sonra alınan su örneklerindeki benzen miktarı bile yasal olarak belirlenen limit değerin 100 kat üzerinde çıkmıştı.
Kaliforniya’da eyalet ve yerel kurumlar tarafından yapılan testler, benzen ve naftalinin içme sularında akut sağlık zararı verebilecek seviyelerde bulunduğunu göstermiştir. Bunların yanı sıra metilen klorür, stiren, toluen ve vinil klorür kimyasallarının da uzun vadeli düzenlenmiş maruz kalma sınırlarını aştığı belirlenmiştir. Bu kimyasalların çoğu kansere neden olur. Akut sağlık zararlarının belirtileri ise kusma, ishal ve mide bulantısıdır.
Bebekler ve çocuklar çok daha hassastır.
Kaliforniya’da yangından zarar gören bölgelerde su sisteminin kanserojen kimyasallardan arındırılması çalışmaları ancak bir yıl sonra olumlu bir sonuç verebilmiştir.
Bu tespitler yeni ve açığa çıkması durumunda son derece dirençli bir kamusal sorunun varlığına işaret ediyor.
Ne yapılmalı?
Yangın konusundaki bakış açımızı yenilememiz gerekiyor: Yangınların doğal hayatta ve yerleşim bölgelerinde yol açtığı yıkım sadece yangın dönemi ile sınırlı değil. Yanma sonucu açığa çıkan toksik etkili kimyasal maddeler halk sağlığı için uzun süreli birer risk etkeni artık. Kurumlar yangından zarar görmüş içme suyu sistemlerinin neden olduğu sağlık tehlikelerini hafife almamalı. Bu konuda olası bir halk sağlığı sorununun önüne geçebilmek için bireysel ve kamusal olarak dikkate alınması gerektiğini düşündüğüm öneriler şunlar:
Bireysel
Suları koklamak ve kaynatmak işe yaramaz. Aksine uçucu karakterdeki kimyasallardan kaynaklı bir kirliliği solumuş olursunuz. Yapmayın. Evlerde kullanılan arıtma cihazlarına güvenmeyin. Bu cihazlar aşırı kirlenmiş sularda işe yaramayacaktır. Sadece laboratuvar testleri güvenliği belirleyebilir. Su dağıtım sistemleri tam bir güvenlik testinden geçene kadar suları kullanmayın.
Kamusal
Yangınlardan zarar gören bölgelerdeki içme sularında benzen, naftalin başta olmak üzere sular için önem arz eden tüm polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAHs), diklorometan (metilen klorür), stiren (vinilbenzen), toluen ve vinil klorür analizleri mutlaka ve acilen yapılmalı. Mümkünse içme suyu yönetmeliğinde yer alan kirleticilerin tamamı analiz edilmeli. Akademik literatürde yangın sonrasında özellikle benzen kaynaklı kirliliğin yüksek olduğu bildiriliyor. Benzen kirliliğinin seyrini izlemek, kirliliğin zaman içinde azalıp azalmadığını tespit etmek için bir gösterge işlevi görebilir. Bu meseleyi takip etmek Sağlık Bakanlığı’nın görevidir. Ancak bu konuda yerel yönetimlerin de acilen inisiyatif almasının bir zorunluluk olduğuna inanıyorum. Bu analizleri yapma yeterliliğine ve imkânına sahip olmayan yerel yönetimlere su analizleri konusunda laboratuvar altyapısı güçlü İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi destek verebilir. Bu tip işbirliklerinin önümüzdeki yıllarda bir zorunluluk olacağı da düşünülmelidir.
İklim krizi hakkında yazılmış raporlarda orman yangınlarının görülme sıklığının artacağı uyarısı hep vardı. Siyasal iktidar bu uyarıları dikkate almadığı gibi yangına körükle gidecek işler yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Sonuçlarını bütün ülke yoksullaşarak, geleceğini daha güvencesiz kılarak, doğal hayat zenginliğini yitirerek ödüyor. Muhalefet partileri iklim krizini ve özellikle de su meselesini (su yetersizliğini ve kirliliğini) birincil bir mesele olarak görmeli bir an önce.
İçinde olduğumuz felaketin önümüzdeki yıllarda da tekrarlanabileceğini dikkate alarak meseleye kamu sağlığını, çevre sağlığına ve doğal hayattaki diğer canlıların sağlığına bağlayan disiplinler arası bir bakış açısı ile yaklaşmamız gerekiyor.
(BŞ/NÖ)