İlbay Kahraman “Fırtınalı Denizin Yolcuları - Sedat Göçmen Kitabı”ndan sonra bu kez “Cepheden Anılar, Orhan Savaşçı’nın THKP-C Anıları” ile 1970’lerin ilk yıllarını, mücadele günlerinin fotoğrafını dönemin tanıklarının anlatımıyla aktarmaya devam ediyor.
Kahraman, Orhan Savaşçı ile Sedat Göçmen kitabına nazaran kısa bir söyleşi yapmış. Ancak yaklaşık 90 sayfalık söyleşide Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi (THKP-C) tarihi açısından önemli sorulara ve konulara değiniliyor.
"Orhan Savaşçı'yla tanışınca asker imajı tersyüz oldu"
Bu sorulara geçmeden önce Orhan Savaşçı’yı biraz anlatmak gerekiyor. Kitabın Sunuş’unda İlbay Kahraman, Orhan savaşçı için şöyle demiş:
“O yıllarda asker denilince asık suratlı, karşısındaki insanı aşağılayan, sert mizaçlı insanlar anlaşılırdı. Orhan Savaşçı ile tanışıp, onun mütevazı ve nazik tavırlarını gördüğümde kafamdaki asker imajı tersyüz oldu.”
Söyleşi görece kısa dedik, ancak kahraman bu söyleşi bölümü için Savaşçı ile birlikte 2 yılı aşkın bir süre çalıştıklarını belirtiyor: “Bu kitabın iki yılı geçkin bir sürede hazırlanmasında onun kılı kırk yaran ve ‘Kimseye haksızlık yapılmasın’ anlayışının, her şeyi olabildiğince belgelere dayandırmasının etkisi vardır.”
İlbay Kahraman, “Olayların üzerinden 45 yıl geçtikten sonra hatırlanmayan, eksik veya yanlış anımsanan olguların olması kaçınılmaz. Bu nedenle bu kitapta adı geçen kişilerin katkısını önemsiyoruz,” notunu düşüyor. Bu nedenle yazılı hafızaya uzunca bir bölüm ayırmışlar.
Fotoğraflar ve Ek'ler
Söyleşi yaklaşık 90 sayfa ama kitap 2004 sayfa. En arka bölümde fotoğraflar bulunuyor ki, birçoğu muhtemelen daha önce yayınlanmamıştır. Ve THKP-C’nin 1970-1971 kısa bir kronolojisi var. Kitabın söyleşi dışındaki önemli bir bölümünü ise “Ek belge ve söyleşiler” oluşturuyor. Mesela Uğur Mumcu’nun 1978’de Orhan savaşçı ile Niğde Cezaevi’nde yatarken yaptığı röportaj var aralarında. İlbay Kahraman’ın röportajcı temel olarak Uğur Mumcu’nun izleğini takip ediyor. Uğur Mumcu’nun röportajı kısaltılarak yayınlandığı ve aslen o sıralarda ayrı cezaevinde yatan Ertuğrul Kürkçü’ye de yer verdiğini belirtmek lazım. Bu durumda Orhan Savaşçı’nın “Cepheden Anılar”da uzun uzun anlatmış olması röportajı iki temel sorusu açısından önemli kılıyor. Birinci soru şu: 9 Mart 1971 Darbe girişimi ile THKP-C’nin ilişkisi neydi? Bu soru Türkiye sosyalist solunun yakasından düşmeyen “devrimciler darbe peşinde” koştu suçlamasıyla sürüp giden manüpülatif tartışmaların odunudur.
Orhan Savaşçı'nın bu konuda söyledikleri birçok açıdan önemli ama en önemlisi şu; o 1970 yılı sonunda Ankara'da THKP-C'nin örgütlenme çalışmaları sırasında kurulan ilk Genel Komite içinde yer alan askeriye kökenli tek isim.
Şöyle anlatıyor kitapta Savaşçı: "Genel Komite (bana anlatıydığı kadarıyla) 11 kişiden oluşmuştu. (Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga, Ertuğrul Kürkçü, Ziya Yılmaz, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Sina Çıladır, Bingöl Erdumlu, Orhan Savaşçı, İrfan Uçar?). (...) Sözünü ettiğim toplantıya ben katılmadım.. Benim toplantıya katılmama nedenim prensip olarak askerleri temsil eden kişinin (o dönemde bu kişi bendim) yalnızca Merkez Komite (Çayan, Küpeli, Aktolga) üyeleriyle irtibatlı olması kararlaştırıldığı içindi."
Arkeri darbeye destek verildi mi?
9 Mart Darbe girişimi dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur önderliğinde emir-komuta zinciri dışında gelişmişti. Orhan Savaşçı 9 Mart Darbe girişimi ile ilişkilerini iki aşamada anlatıyor.
İlk 1971 yılının Mart ayının ilk günlerinde Ankara’da Dikmen’de yapılan toplantıda aldıkları tavır.
İlbay Kahraman’ın “Askeri darbe ile ilgili Dikmende (Ankara) bir toplantı organize edilmiş, bu toplantıdan haberiniz var mıydı” sorusuna şöyle yanıt veriyor:
“Evet. 1971 Mart ayı başlarında Ankara, Dikmende bir evde Sarp Kuray ve arkadaşlarının düzenlediği bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya sanıyorum o dönemde var olan sosyalist grupların hemen hepsi katılmıştır. Konu, beklenen askeri darbenin desteklenmesi üzerine bir tartışmaydı. Kurtuluş Grubu olarak bu toplantıya Dev-Genç’ten iki kişi (Sinan Kazım Özüdoğru, Şaban İba) havacı subaylardan iki kişi (Salih Veyisoğlu, Mazhar Ataç) olmak üzere dört arkadaşımızı gönderdik. Konu Büklüm Sokaktaki evde konuşulduğu için biliyorum. Toplantıda darbenin desteklenmesi önerisini arkadaşlarımız “Darbe ister sağ ister sol etiketli olsun biz desteklemiyoruz” dedikleri için kısa bir süre sonra toplantıdan ayrılırlar. Bizim açımızdan olay bu.”
İkinci aşama ise Mühendis Havacı Binbaşı İbrahim Keskin’le olan ilişkileri. İbrahim Keskin 9 Mart Darbe girişimi için aktif olarak çalışan subaylardan biri. Orhan Savaşçı, 9 Mart öncesi Hava Kuvvetleri içindi iki siyasal faaliyet olduğunu söylüyor. Bunların ilki Muhsin Batur’un himaye, gözetim ve denetiminde mevcut hiyerarşik yapı içinde yer alan Hava Kuvvetleri içindeki 9 Martçılar. “Doğan Avcıoğlu’nun fikirlerinden etkilenen, bu perspektifle Kemalizmi yorumlayan, çoğunluğu Muhsin Batur’a yakın general ve üst rütbeli subaylarından oluşur. Bunların Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarıyla olduğu gibi eski bazı Mili Birlik Komitesi (MBK) üyeleriyle [muhtemelen emekli Koramiral Cemal Madanoğlu’nu kastediyor] de siyasal, ideolojik bağları vardır.” Savaşçı Binbaşı İbrahim Keskin’in bu guruba dahil olduğunu söylüyor.
Kendisinin de içinde bulunduğu ikinci grubu ise şöyle anlatıyor: “ileri sürülen iddialarda ‘THKP-C’li havacı subaylar’ diye tanımlanan kişilerin de içinde bulunduğu örgütlenmedir, yani Hava kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü. Bu örgütlenme Hava Kuvvetleri içindeki 9 Martçıların hiyerarşi zinciri içinde yer almaz, onlardan bağımsızdır. Sosyalist idealleri savunan daha çok da küçük rütbeli havacı askerlerden oluşan bir örgütlenmedir. Gençlik hareketi içinden gelen sosyalistlerle ilişkileri vardır (Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga).
İbrahim Keskin’le ilişkilerde ‘darbeye destek vermekle” suçlanma açısından kafaları karıştıran iki mesele var. Birincisi Keskin ile tanışıklıkları ve 9 Mart darbe girişiminden önceden onları bilgilendirmesi; ikincisi ise Keskin’in ikinci THKP-C davasında yargılananlar arasında olması.
Orhan Savaşçı bu noktaları ayrıntılı olarak açıklıyor.
İlyas Aydın hakkında
Röportajı diğer önemli konusu İlyas Aydın’ın öldürülmesi ve onun muhbir ya da ajan olup olmadığı sorusu.
İlyas Aydın konusunda Orhan Savaşçı’nın söyledikleri önemli çünkü kendisinin Hava Harp Okulu’ndan devre arkadaşı. “İlyas (Aydın) ve Haldun (Yeşil) Hava Harb Okulu’ndan devre arkadaşlarımdır. Haldun 1971 yılının Mart ayında Ankara’ya gelmişti. Kendisi İstanbul’daki Askeri Mahalli Örgütlenme içinde yer alan bir arkadaşımızdı. Bu görüşmede, ben Haldun’a bir kısım arkadaşlarımızın İstanbul’a gittiğini, gerektiğinde barınma ve ev kiralama vb konularda yardımcı olabilecek güvenilir kişiler olup olmadığını sormuştum. İşte İlyas’ın adı bu vesileyle gündeme geldi.”
Sonuçta İlyas Aydın’ın örgütlenme içine girişi Haldun Yeşil ve Orhan Savaşçı aracılığıyla olmuş. O nedenle Savaşçı’nın İlyas Aydın hakkındaki düşünceleri önemli. Örneğin şöyle diyor: “İlyas, iyi niyetli, sevdiği, güvendiği insanlara elinden gelen yardımı esirgemeyen bir yapıya sahipti. Kendisinden beklediğimiz yardımı esirgemedi.”
İlyas Aydın adını o dönemin kamuoyu 17 Mayıs 1971’de THKP-C tarafından kaçırılan İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'u öldüren kişi olarak öğrendi. Birinci THKP-C davasında Mahir Çayan ilk ifadesinde Elrom'u kendisinin öldürdüğünü söyler. Ardından mahkemede ifadesini değiştirir ve kimin öldürdüğünü bilmediğini söyler. Daha sonra Mahir Çayan’ın Ulaş Bardakçı’ya verilmek üzere yazdığı bir pusula jandarma tarafından ele geçirilir. Çayan’ın notta Elrom’un katilinin İlyas Aydın olduğunu yazdığı söylenir.
İlyas Aydın’ın ismi böyle açığa çıkıyor. Savaşçı, bu olay sonrası İlyas Aydın ile buluşur ve bu konuyu konuşur. Kitapta o bölüm şöyle: “hemen bütün gazeteler ‘Elrom’u İlyas Aydın Öldürdü’ manşetiyle çıkmıştı. Yolda gazeteleri okuyarak Ankara’ya geldim. Tabii ilk işim İlyas7ın saklandığı eve uğramak oldu. Beni görünce çok sevindi. Biraz tedirgindi. Gazetelerde yazılanlardan haberdardı. Ne düşündüğünü sordum. ‘Gazeteleri okur okumaz önce çok şaşırdım ve kızdım. Biraz daha sakin düşününce herhalde arkadaşlar zor durumdalar ve zaman kazanmaya çalışıyorlar diye düşündüm’ dedi. ‘Aynen senin düşündüğün gibi düşünüyorum’ dedim.”
Mahir, İlyas'a mektup yazdı
Savaşçı, cezaevinden kaçışından sonra konuyu Mahir Çayan ile de konuşmuş. O konuşmayı da aktarıyor:
“Mahir’e mahkemede yapılan bu açıklamanın bizi şaşırttığını ve aramızda tartışmalara yol açtığını anlattım. ‘Ben ve İlyas da dahil bazı arkadaşlar bu açıklamayı sizlerin içinde bulunduğu şartları göz önünde bulundurarak değerlendirdik, daha doğrusu mahkemede zaman kazanma çabası olarak yorumladık’ deyince Mahir ‘Doğru değerlendirmişsiniz, biz İlyas’ı yurtdışına gönderdiğinizi düşündük’ dedi. ‘İlyas Ankara’da, ona söylemek istediğin bir şey var mı’ dedim. Hemen kağıt kalem aldı, İlyas'a kısa bir mektup yazdı, ‘Seni zor durumda bıraktık. Kusura bakma’ mealinde bir mektup.
İlyas Aydın’ın Filistin’e geçmesi ve orada öldürülmesi ise bir başka gizem. Orhan Savaşçı bu dönemin tanığı değil çünkü o sırada hapishanede. Ancak yıllar içinde bu gizemli olay hakkında duyduklarını, konuşulanları ve yazılanları aktarıyor. İlyas Aydın’ın, Teslim Töre ve ekibi tarafından Filistin’de ajan olduğu kuşkusu nedeniyle sorgulanması ve o sırada ölmesi üzerindeki sis perdesini kaldırmak kolay değil ama Orhan Savaşçı’nın bu konuda düşündüğü önemli.
Son bir not; kitabın notları arasında Orhan Savaşçı’nın kızkardeşi Gülten Savaşçı’nın (Çayan), İlyas Aydın’la ilgili İlbay Kahraman’a gönderdiği mektup da yer alıyor. Bu mektup da önemli çünkü İlyas Aydın, Filistin’e vardığında Gülten Savaşçı’ya kendisiyle görüşmek istediğini bildiren bir mektup yolluyor. Gülten Savaşçı, Beyrut’a ulaştığında İlyas Aydın’ın öldüğünü öğreniyor.
Söyleşi tabii ki bu iki önemli konu dışında da olaylar ve gelişmeleri kapsıyor. Sonuçta Orhan Savaşçı röportajı Türkiye sosyalist solunun tarihini oluşturmak konusunda gerekli olan halkalardan biri olarak önem kazanıyor. (HK)
Orhan Savaşçı Hakkında1940 yılında Edremit’te (Van) doğdu. Orta halli bir ailenin iki çocuğundan biridir. Ankara Kurtuluş Lisesini bitirdikten sonra 1958 yılında Hava Harp Okuluna girip 1960 yılında mezun oldu. 16 Şubat 1972 tarihinde tutuklanıp II. THKP-C davasında yargılandı. Önce idam sonra müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 1979 yılında infaz yasasıyla hapisten çıktıktan sonra yurtdışına gitti. Halen Stockholm’de yaşıyor. |
İlbay Kahraman Hakkında1950 yılında Muş’ta doğdu. İlk ve ortaokulu Muş’ta, liseyi Samsun’da okudu. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü mezunudur. 1983 yılında Devrimci Yol Örgütü üyesi olduğu gerekçesi ve 1402 sayılı yasayla İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesindeki görevine İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından son verildi. Evli ve iki çocuk babası olan İlbay Kahraman İstanbul’da yaşıyor. |