Bunlar gayet ciddi suratlarla "anchorman"lerin, "anchorwomen"ların karşılarına oturan adamlarla ciddi ciddi konuşuluyor, tartışılıyor! Hiçbir medya mensubu bu görüşmelerde "İyi de sizin elinizdeki silahları ne zaman ortadan kaldırmayı düşünüyorsunuz" sorusunu sormuyor.
Çok boyutlu olay!
Dünya biliyor bunun bir oyun olduğunu, Amerika karar verdi, saldıracak. Bu bir savaş değil saldırı olacak, işte o kadar. Üstelik bu işin Katerina, Baltacı'yı çadırına çağırdı, Avusturya veliahtının ayağına basıldı vb. gibi bahaneleri bile yok. Ama öyle değilmiş gibi davranılıyor ve "olay" birçok boyutuyla ele alınmaya devam ediliyor. Sanki birden fazla boyutu varmış gibi.
Biz Türkiye'de bir! kat daha fazla karın ağrısı çekiyoruz, bu işi geciktirmenin, belki de imkansız kılmanın önemli bir yolu da bizden geçiyor düşüncesiyle... Yetmiyor, bahar gelsin istiyoruz, biz engelleyemiyorsak bahar engellesin: Kış koşullarında saldırmaları uygun olacakmış da o yüzden.
8 Mart ve Genç Kalmanın Sırları
Derken günler geçiyor 8 Mart yaklaşıyor ve sokaklardaki büyük panolarda birtakım ilanlar çıkıveriyor ortaya "Panel: Genç kalmanın sırları, Sezen Aksu konseri, Ali Kırca'yla Siyaset Meydanı" vb. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 8 Mart Kadınlar Günü'nü organize ediyor.
Ayrıca yalnızca onlar organize etmiyor, bazı kadın kuruluşlarına gönderilen duyuru metinlerinden anlıyoruz ki bir profesyonel organizasyon şirketi organize ediyor bu işi. Evet bu bir "iş". Artık 8 Mart Dünya Kadınlar Günü profesyonel şirketler tarafından organize edilen bir "iş".
Başka ilanlar da var sokaklardaki panolarda "bilmem ne hastanesi kadınlar günün! de indirimli" "bilmem ne mağazası sizi bekliyor." vb.
Biz organize bir savaş / saldırı ile başa çıkmaya çalışırken bir de organize 8 Mart çıkıyor karşımıza. Elde "organiser"lar artık dünya bir organize, bir organize...
Ya hayatta kalmanın sırları?
Bu savaş hali, hepimiz birer dış işleri uzmanı koşullarında ancak "genç ölmemenin sırları, hayatta kalmanın yolları" gibi bir panel yapılabilecekken "genç kalmanın sırları" gibi bir konuyu bulmak için gerçekten organize olmak gerekiyor. Organize delilik bu.
Dünya Kadınlar Günü'nde kadınlara söylemek için bulunmuş tek sözün "genç kalma" olması konusuna giremiyorum bile karnım ağrıyor.
Randevu vermeyen Belediye Başkanı
İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi olarak (3 yıldır 10 binin üstünde kadına telefonla, 3 bine yakın kadına da yüz yüze hukuki danışmanlık veren bir merkez) en az 6 kez yaptığımız görüşme, randevu isteğine yanıt vermemiş bir Belediye Başkanı'nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlamaya kalkışması konusuna ise hiç giremeyeceğim, bu iyice spazm geçirmeme neden oluyor.
Belediye halk erkeği!
Derken 6 Mart akşamı, bu şahane organizasyonun parçalarından birisi olan "Siyaset Meydanı" başlıyor. Ali Kırca methiyeler düzerek belediye başkanı ve eşine sözü veriyor bir soruyla: "Eşiniz taş fırın erkeği mi?", "Tam kıvamında bir erkek, yeri geldiğinde taş fırın erkeği de olabilecek...." cevabı geliyor eşten. Kahkahalar arasında Ali Kırca "Belediye halk erkeği desek" diyor.
Gençliğini koruyan Hanımağa
Sonra "Bugünlere kadar bozulmadan, gençliğini koruyarak gelebilmiş, hanımefendi ve hanımağa" (Ali Kırca'nın sözleri) Selda Alkor konuşuyor "hanımağa rolünün kadının gücünü ortaya koyan, kadınlara nasıl da örnek olan bir rol olduğunu..." anlatarak.
Bir süre sonra "kadınların baştacı" olduğu iddia edilen CHP milletvekili Yaşar Nuri Öztürk sözü alıyor. Kendisinin yabancı 6 kadın tarafından tez konusu yapıldığını, bununla gurur duyduğunu ifade ettikten sonra, yanında oturan Turizm Bakanı Güldal Akşit'e dönerek, "Gerçekten hanımların olması farklılık getiriyor, ben kış diye kalın ayakkabılar giymişim, şimdi bakanımızı görünce rahatsız oldum daha düzgün ayakkabılar giymem gerekirdi diye düşündüm" diyor.
Neyse ki, 8 Mart'ta sokaktaydık!
Siz seyretmediyseniz inanmayabilirsiniz ama 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle oluyor bütün bunlar. Ben ötesini izleyemedim, tahammülü fersah olduğu, çığlık atmak, düdük çalmak, sokaklara koşmak ihtiyacı duyduğum için.
Bizler dayağa, şiddete, tacize karşı kampanyalar, 8 Martlarda yürüyüşler yaptık. Feminist dergiler çıkardık. Mor Çatı'yı, Kadın Eserleri Kütüphanesi'ni daha bir çok kurumu oluşturduk. Yasa değişikliklerini gerçekleştirdik.
Daha o zamanlar sözümüzün, günümüzün, mücadelemizin çalınacağını, üzerinden ayaklarını silip geçeceklerini, o gün "Kadınlar çiçektir, pek değerlidir" diye başlayanların yarın bunu çok daha organize olarak yapıp, feminist mücadelenin getirdiği ne varsa kendi sözleriyle eritmeye çalışacaklarını düşünüyorduk zaman zaman. Yıllar içinde de bunu yavaş yavaş gördük. Ama bugün artık ifrat diyorum ifrat yani...
Neyse ki 8 Mart'ta yine sokaklardaydık, kendimiz için ve savaşa karşı . Az ya da çok hiç fark etmez. Alem organize olmuş, olsun. Savaş ve her türlü organizasyon onların olsun, barış ve kendi bildiğimiz yolda mücadele bizim. Aman ha sakın organize değil, örgütlü. (FK/BB)