"Yol'cu"nun duraklarından birisi de Küçükkuyu'daki "İmece evi" oldu.
"Gezerken" okurlarına oradan yaklaşık altı ay önce söz etmiş, sizi onların düzenlediği farklı bir etkinlik olan "potlaç"a çağırmıştım.
Şimdi yine "potlaç"a çağırıyorum sizleri. Ama bu kez "Küçükkuyu'da değil, İstanbul'da düzenleniyor "Potlaç" .
İstanbullu bianet okurlarının ona ulaşması, görmesi, anlaması daha kolay.
İmece Evi de 13 Nisan Pazar günü Santral İstanbul'da düzenlenen "Gepgenç Festivali"nde olacak.
Saat 13.00'de Atölyeler bölgesinde. Gelenler "İmece evi"ni öğrenecek ve "potlaç"a katılacak.
* * *
"İmece evi"nde buluşanlar yıllardır söylenip savunulan "başka bir dünya mümkün" sözünü gerçekleştirmek istiyorlar.
Herkesin eleştirdiği, insanlara dayatılan, dünyayı ve insanlığı hızlı bir yok oluşa doğru sürükleyen kapitalist sermayenin küreselleşmesine karşı bir seçenek öneriyorlar:
"Doğayla ve insanla barış içerisinde, yararlanırken zarar vermemeyi, değiştirirken yok etmemeyi, hatta değiştirmeden uymayı yeğleyen, hep birlikte ve kolektif biçimde yaşanan, sade ve ekolojik bir yaşam"ın mümkün olduğunu söylüyorlar.
Böyle bir dünyanın gerçekleştirilebileceğini savunan insanların düşlerinin gerçekleştirilmesi sürecinde bir ara "istasyon", bir "durak", bir "buluşma noktası" ise Küçükkuyu'daki "İmece evi".
O evin gülen bir yüzü ve herkesi kucaklamaya hazır "açık kolları" var.
Orada bu "mümkün olan başka bir dünya" tartışılıyor, deneniyor ve temelleri oluşturuluyor.
Kuşkusuz bu iş çok kolay değil ve çok zaman alıyor.
Çünkü sosyal ve politik yaşamda savunulan, "bir fikir, bir iddia olan" bu düşüncelerin "gündelik hayata uydurulması ve orada gerçekleştirilmesi" gerekiyor.
"Özel yaşama, aile düzenine, insanın gereksinimlerini karşılamak ve yaşamak için gerçekleştirilmesi gereken tüm faaliyetlere" kısacası insanın yaşamına, bugününe, şimdisine uyarlanması gerekiyor.
* * *
Orada bu yaşamı oluşturmak isteyen insanlar, herkesin yaşadığı gibi yaşarken, "çöpleri ayrıştırarak, çevre ve barış eylemlerine katılarak, çevreye zarar vermemeye çalışarak, ağaç dikip yeşili koruyarak" yani sadece "çevreye duyarlı" bir insan olarak yaşamayı yeterli görmüyorlar.
Belki bu açıdan biraz "uçuk", biraz "hayalci", biraz "ütopik" görünüyorlar.
Ama akıllarında hep aynı soru var: "Çocuklarımıza nasıl bir dünya, nasıl bir yaşam bırakacağız?"
Onlar kendilerini ve yaptıklarını anlattıkları broşürde "söylemek, iddia etmek, talep etmek savunmak, tartışmak....'
evet ‘önce sözün olduğu' bir gerçek... hatta belki de ‘doğru'... ama yalnız ‘sözünü etmek', hatta ‘çok istemek' bu günü ve yarını farklı kılmıyor... yalnız sözünü etmek ‘çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakmamıza' yetmiyor... onun için ‘yola çıkmak' gerek... onun için ‘bir şeyler yapmak' gerek... ünlü tiyatrocu Brecht oyuncusuna ‘söyleme yap' demiş... biz de şöyle yaptık: hem söylüyor, hem de yapıyoruz! benzer düşünceleri söyleyip savunanlardan farkımız düşündüklerimizin, ortaklaşa hayal ettiklerimizin gerçekten olabileceğini, böyle bir ‘gerçek yaşamın kurulabileceğini göstermek' isteyişimiz!"
diyorlar.
* * *
"İmece evi" o hayallerin belirlediği kararların gerçekten varolan bir "ilk basamağı", bir "ilk durağı", bir "çıkış noktası", bir "deneyim ortamı" ve bir "okul ya da laboratuar" belki de!
Sonrasında ise onlar bir "eko-köy" görüyorlar ve bunu dile getiriyorlar.
Sayıları şimdi henüz bir elin parmaklarını geçmiş, iki elin parmaklarının sayısına yaklaşıyor.
Ama "iki elden bir ses çıkacağı" çok açık.
"Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz" diyorlar.
Onlara göre o köy, "eko-köy" düş değil...
"Eko-köy ne demek" diyenlere biraz onların düşlerini anlatayım:
Onlar bu düşlerinin "nasıl"ına dair bilgileri dünyada hızla çoğalmaya başlayan "ekolojik köy"lerden alıyor, kendilerine ve kendi düşlerine uygun hale getirerek kurguluyorlar.
O "köylerin" genel ortak özellikleri şöyle:
"Aynı hayali gören insanların bir araya gelip, aynı anda 3-4 neslin birlikte yaşadığı, doğaya, varlığa, insana saygıdan başka hiçbir şeyin egemenlik kurmadığı, eşitlikçi, özerk, bağımsız, gerçek demokrasilerin uygulandığı, birlikte üretip, birlikte doydukları, barış içinde yaşadıkları; üretim fazlasını satıp, diğer üreticilerle takasa giden, doğadan almaktan çok vermeyi düşünen, kendine yeten ortak tesislere sahip; berberinden, marangozuna, etüd-eğitim salonundan, acil sağlık birimine, yemekhanesinden, çayhanesine, sanatsal üretimde bulunabilecek atölyeleri, doğal ve geleneksel ürünler dükkanı, spor alanları, hayvansal ve bitkisel mamulleri üreten işlikleri, atıklarının dönüştürüldüğü bir yaşam örneği."
Batıda, doğuda, dünyanın pek çok yerinde çeşitli biçim ve modellerde varolan örneklerden birisi de o insanlar tarafından, burada, yaşamaya uygun bir coğrafya parçasında, herkesin gözünün önünde gerçekleşecek.
Pek çok kişinin aklına gelen "Ne zaman" sorusuna onların da bir kesin yanıtı yok. Çünkü "maddi yaşam"ın fiilen ve fizik olarak gerçekleştirilmesinden daha önemlisi ona uygun bireylerin buluşması, anlaşması, bir arada ve böyle yaşamayı mümkün kılacak bir yeterlik ve yetkinliğe ulaşması bir süreç işi.
Ama yolun çoğunu geçtikleri anlaşılıyor.
Hepsinin gözleri ışıl ışıl parlıyor. Hemen hepsi "can" olmuş, "can"lanıyor.
İşte o insanlar bunları bir de "GePGeNç Festivali"nde anlatmaya çalışacaklar.
Siz de orada onlarla buluşup konuşabilir, ayrıntıları öğrenebilir, onlara katılabilir ya da onları örnek alarak kendi "başka dünyanızı" kurmak için "küçük bir adım" atabilirsiniz. İnanın bu çok zor değil.
* * *
"Yol'cu"nun yolculuğu sürüyor, daha önce dediğim gibi "yolculuğun kendisi de varılacak yer kadar önemli" ama bu yolculuğun sonunda o köyde sonlanacağı da büyük bir olasılıkmış gibi görünüyor. (MS/EÜ)