Yeşil Sol Parti Milletvekilleri Sevilay Çelenk, Ertuğrul Kürkçü, Kezban Konukçu, İnsan hakları aktivisti Peter Tatchell…
Bu isimlerin ortak noktası, son bir ay içinde LGBTİ+ harekete ilişkin açıktan verdikleri destek.
Biliyorsunuz, politikacıların büyük bir kısmı “toplum buna hazır değil” diyerek aslında genelde uygulamalarda destek verdikleri lubunyalara, kamusal alanda destek vermeyi tercih etmezler.
Oysa böylesi hak savunuculuğu çok da amaca hizmet etmez. Ölümle tehdit edilen, varlığı yok sayılan bir kesimin mücadelesinde yanlarındasınız fakat “dışlanırım”, “oyum düşer”, “antipatik algılanırım” veya başka türlü düşüncelerle, bu desteğinizi açıkça göstermiyorsanız bu hakiki bir destek olur mu?
LGBTİ+’lar can derdindeyken, siz desteğinizin toplumsal açıdan ne anlama geleceğini hesap ediyorsunuz. O zaman sizin yaptığınız hak savunuculuğu değil düpedüz kendi vicdanınızı tatmin.
Oysa, LGBTİ+ harekete yönelik destek de tıpkı hareketin kendisi gibi cesaretli olmalı.
Az önce ismini saydığımız isimler, katıldıkları programlarda ve söyleşilerde LGBTİ+ harekete yönelik desteklerini açıkça ifade ettiler.
Onur Ayı’nda da nefret söylemleri kazan kazan üzerimize boca edilirken, ekranlarda nefret çoğaltılırken, siyasilerin insanlıktan ve eşitlikten nasibini almamış kelimeleri hergün ve hergün bir yerlerde "meşrulaştırılırken" biz de tam tersini yapalım bu akşam.
Nefrete karşı sevgiyi çoğaltalım bir kere de. En kolayı nefret etmek değil mi zaten. Nefretin bahanesi hep hazır ne de olsa. "Zaman böyle", "Artık herkes böyle", "Ya bir kere de yalan söylesen ne olur?", "Bir kere de işine göre hareket etsen sen kazanırsın".
Kimse de size demez ki nefret hissini kalbinize bir yerleştirdiniz mi arkası maalesef çorap söküğü gibi gelir. Nefretle baktığınızda hayata kimseye zararınız olmuyor aslında.
Günün sonunda siz kendinizden nefret eder hale geliyorsunuz. LGBTİ+'lara nefret yayayım, dışlalayım, yok sayayım derken kendinizi nefret ırmağında akarken buluyorsunuz. Artık hangi kayaya çarpıp da duracaksınız, kim bilsin?
Ama sevgi öyle mi? Gümbür gümbür akar, dereleri dağları aşar. Herşeye rağmen yüreğinizde sevgi varsa, değişime olan umudunuz da oluyor yani.
“Yaşamak direnmektir” ya aslında birçokları için. Mesela, lubunyalar için de. İşte yaşamanın direnmek olduğu hal gibi nefrete karşı sevgiyi çoğaltmak da öyle bir hal. Bir direnme biçimi.
Sevgiyle direnenler
"Nefrete inat yaşasın hayat" sloganı da boşa değil, anlayacağınız. Peki az önce yazdığım isimler, bence nefretin karşısında durup sevgiyi çoğaltırken neler söylediler, hızlıca bir göz atalım.
Sevilay Çelenk Kaos GL’deki haberde şöyle diyor:
LGBT+ toplumunun her şeyden evvel, Türkiye koşullarında ve bu siyasi iktidar yapılanmasında karşı karşıya oldukları sorunun bir “varoluş” sorunu olduğunu anlatmamız, yaşam haklarına saldırıyla karşı karşıya olduklarının anlaşılması çabasına katkı sunmamız gerekir.
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Artı TV’de Odak Ankara programında Yıldız Tar'a LGBTİ+’lara destek konusunda şu değerlendirmeyi yapıyor:
Net konuşalım. Partimizde LGBTİQ haklarını savunmak hukuken mecburidir, siyaseten yasaktır. Böyle bir şey olabilir mi? Nüfusun neredeyse yüzde 7’sini oluşturan toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelimlerin mazlumiyeti hakkında partimiz konuşmamayı tercih ederse onlar da yüzümüze bakmayacaktır tabi ki.
Yine Kaos GL’den Yıldız Tar’a konuşan Kezban Konukçu da şu vurguyu yapıyor:
Erdoğan rejimi son zamanların en güçlü hareketini yaratan kadın ve LGBTİ+’ları cezalandırmak istiyor, bu çok açık. Önümüzdeki dönem bu anlamda bizler için kolay geçmeyecek. Ancak Erdoğan da şunu bilsin ki en dirençli kesime savaş açtı.
Bir destek de İngiltere'den. Hatalar karşısındaki “özür“ hiçbir şeyi geri getirmese de adalet duygusunun onarılması açısından en büyük adım.
Olay İngiltere’de geçiyor
İnsan hakları aktivisti Peter Tatchell, İngiltere Metropolitan polisini LGBTIQ+ topluluğundan özür dilemeye çağırdıktan sonra polis "geçmişin başarısızlıklarını" kabul etti.
7 Haziran Çarşamba günü, bu konuda bir kampanya başlatıldı. Kampanya lansmanında Metropolitan Polis komiseri Mark Rowley’in aktivist Peter Tatchell’e yazdığı mektup okundu.
Adalet ve eşitliğin toplumda tesis edilmesi adına muazzam bir adım. Dahası ne?
Olay Türkiye’de geçer mi?
Ankara’da ODTÜ’de geçen hafta düzenlenen Onur Yürüyüşü’nde öğrencileri darp ederek gözaltına aldıran polis amiri mesela, bir bakmışsınız çıkıp özür diliyor.
Bu konuda bianet’ten Tuğçe Yılmaz’ın şu haberine de bir bakmanızı isterim.
Aklıma gelmişken, İstanbul’da geçen yıl ki Onur Yürüyüşü’nde Beyoğlu’nda onlarca kişiyi darp ve işkence ile gözaltına aldıran polis amiri bu hukuk dışı hareketlerinden dolayı özür diler mi?
Benzer bir durumun Türkiye’de yaşanmasını kaç yıl bekleyeceğiz dersiniz?
Onur Ayı’mız kutlu olsun!
(EMK)