LİSTAG, eşcinsel, biseksüel, trans, interseks aileleri – ağırlıklı olarak anne ve babalarından – ve yakınlarından oluşan bir sivil toplum örgütü.
Örgüt, ilk olarak 2013’te LGBT+’ların ailelerinin kendilerini anlattığı “benim çocuğum” belgeselini çekti. Belgeselin ardından, LGBT+’ların ailelerin gerçek yaşam öykülerinden derlenen “Gökkuşağı’ndan Hikayeler” kitabını, kuruluşunun 10. yılında yayımladı.
Kitap, güncelliğini her daim koruyor. Onur Haftası nedeniyle, LİSTAG’ın yayınladığı çocukları ve yakınları LGBTİ+ olan kişilerin öykülerini bir araya getiren “Gökkuşağından Hikayeler” kitabından bölümler paylaşıyoruz.
Neval Zen: Yalnız değildim ama kabul edemiyordumMuhafazakâr bir ailenin ilk çocuğuydum. Ayıp, günah ve yasaklarla büyütüldüm. Babamın karşı çıkmasına rağmen büyük mücadeleler sonucunda eğitimimi tamamlayarak bir kamu kurumunda işe başladım. Kurtuluşum olacağını düşünerek aynı yıl içinde evlendim. Bir oğlumuz, bir de kızımız oldu. Dünyalar tatlısı kızım, her sene onur belgesi ya da takdirname getiriyordu. Çok neşeli, sağlıklı, başarılı, terbiyeli bir kızdı; üstelik hiç erkek arkadaşı yoktu. Başarısını da buna bağlıyordum açıkçası. Ailesinin beklentilerine, toplum normlarına ters düşen hiçbir davranışı yoktu. Onunla gurur duyuyordum hatta ona tapıyordum. Burslu okuyarak iki üniversite bitirdi ve iş hayatına atıldı. Bu arada oğlum evlenmişti, bir de torunum olmuştu. Hayat çok güzeldi, herşey yolunda gidiyordu. Günlerden bir gün kızım beni yemeğe davet etti ve bana açıklamak istediği bir şey olduğunu söyledi. Daha önce bir yemek esnasında yurt dışındaki bir okuldan burs kazandığını ve gitmek istediğini söylediğinde zorluklarını düşünmeden kabul etmiştim ancak bu kez benzer bir istekle gelecek olursa itirazlarım hazırdı. Belki de hayatında biri vardı, onu açıklamak istiyordu... Düşündüğüm gibi olmadı. Keyifli bir yemek sonrası damdan düşer gibi "Anne ben geyim" dedi. Anlamadım. Cidden anlamadım çünkü bu kelimeyi ilk kez duyuyor, ne anlama geldiğini de bilmiyordum. Şaşkın bakışlarım üzerine eşcinsel olduğunu, kabul edemezsem hayatımdan çıkıp gidebileceğini söyledi. Gerek ses tonu, gerekse vücut dili ile çok ciddi ve kararlıydı. Vurgun yemiş gibi oldum, beynime bir uğultu yerleşti. Kabul edemiyordum ama kabullenmediğim takdirde hayatımdan çıkıp gideceğini söylemişti. Bu nasıl bir çıkmazdı? Konuşamadım. Hiçbir şey söyleyemedim, kabul edemiyordum ama hayatımdan çıkıp gitmesine de katlanamazdım. Tam bir kabus, tam bir şoktu yaşadığım. Kapana kısılmış gibiydim. Saniyeler içinde kızıma karşı duyduğum tüm güzel hisler yok oldu. Hiç konuşmadan eve döndük. Birlikte şarkılar söylediğimiz, şakalaştığımız, kahkahalar attığımız evimiz cehenneme dönmüştü. Aynı çatı altında sessiz bir savaş yaşanıyordu artık. Yemek tabağını yüzüne bakmadan elimin tersi ile itiyordum önüne. Davranışlarıma Anlayamıyordum, herşey güllük gülistanlık giderken ne oldu da böyle oldu? Ben nerede yanlış yaptım? Çalıştığım sürece ona annem bakmıştı, annem mi bir yanlış yapmıştı? Yeterince ilgilenmemiş miydim? Babası ile de araları iyiydi, o ne hata yapmış olabilirdi Ruh halim iş hayatıma da yansımıştı. Saçma sapan şeylere sinirlenir olmuştum. Evde yalnız kaldığım zamanlarda ise bağıra bağıra ağlıyordum. Bir cümle dünyamı karartmıştı. Sanki evimizden cenaze çıkmıştı, tam bir matem havası esiyordu. Kızım rutin İki ay boyunca yarı deli vaziyette yaşadım ve gizli gizli en iyi psikiyatristleri araştırdım. Derken kızım beni bir arkadaşının annesi ile tanıştırdı. Onun vasıtası ile de LİSTAG ailesiyle tanıştım. Bir nebze olsun rahatlamıştım. En azından yalnız değildim ama Ardından LİSTAG sayesinde CETAD toplantısına katıldım. Psikiyatristlerin açıkladıkları terimler ve kavramlar havada uçuşuyordu. Bunların çoğunu ilk kez duyuyor ve anlayamıyordum. Kilitlenmiş vaziyetteydim. Psikiyatrisi anlatıyordu, "Yalnız |
Salih: Oğlum 'trans kadınım' dedi, hepimiz ağladıkİki kız çocuğumdan sonra bir de erkek evladım olmuştu, dünyanın en mutlu babası bendim. Çocuklarımızın eğitimi için ne çok uğraşmıştık: Dershaneler, okullar, sınavlar, karneler... Onlarla birlikte biz de tekrar okula başlamış gibiydik, sınavlara birlikte Beraber üşürdük sabahın buz gibi soğuklarında. Çocuklarımız güzel kahvaltı etsin diye sabahın karanlığında hep birlikte kalkardık. Çok isterdik en güzel okulları kazanmalarını. Büyük kızım hukuk fakültesini, ikinci kızım da Ablaları üniversite için evden ayrıldığında oğlumuz liseye yeni başlamıştı. Artık onunla daha fazla vakit geçirmek istiyorduk. Onu araba ile dershanenin önünde beklerdim ama o "Neden buraya kadar geldin?" diyerek tepki gösterir, yağmurda eve kadar yürürdü. Arkadaşları ile dışarıda karşılaşmamaya dikkat eder, bir arkadaşını yolda görse yolunu değiştirirdi. Okulda saçlarım hep kısa tutmak zorundaydı ancak uzun saçlı olunca nasıl görüneceğini merak ettiğini, üniversiteye gittiğinde ablaları gibi saçını uzatacağını söylüyordu. Hatta bir keresinde ablasının uzun saçlarını kendi kafasına tutup "Nasıl, yakışıyor mu" diye Lisedeyken öğretmenlerinden biri hep kızlarla oturmak istediğini Mütercim- Tercümanlık bölümünü kazandı. İşte amacımıza ulaşmıştık. Sonunda üç çocuğumuz da İstanbul'da üniversiteli olmuştu ancak aklımız hep onlardaydı çünkü daha önce okul gezileri dışında İstanbul'a hiç gitmemişlerdi. Son çocuğumuz evden ayrılıncaya Bir boşluk hissiyle uyanıyordum sabahları, geceleri yüreğimde bir sıkışma hissediyordum. Bunca sene ne kadar duygusal bir insan olduğumun farkına varmamışım. Tatillerde eve gelmelerini sabırsızlıkla bekliyorduk. Oğlum üniversite 2. sınıfayken bir gün bizi arayıp "Baba sizi çok özledim zaten yurtta çok sıkıldım. Beni burdan alır mısın, erkek arkadaşlarla kalmak istemiyorum. Haftasonu sizinle konuşmak istediğim şeyler var" dediğinde içime bir kuşku düştü. Uzun süredir Otogarda onunla karşılaştığımda saçları uzamıştı, sakallarını da ilk kez uzatmıştı. Yakışıklı oğlumu annesinin de! görmesi için sabırsızlandığımı hatırlıyorum. Ertesi gün kahvaltıdan sonra "Baba sizinle konuşmam gerek" dediğinde kuşkularım arttı. Bizimle ne konuşmak istiyor olabilirdi ki? Bunca senedir tanıdığımız çocuğumuz, bizim bilmediğimizi ne anlatabilirdi bize? Endişeliydim ve söyleyeceklerini duymak Sonunda ilk konuşan o oldu ve "Baba size önce bazı terimlerden bahsedeceğim" diye başladı. Ardından ilerde LİSTAG'da çokça aşina olacağımız LGBTI+ ile ilgili kavramları bize anlatmaya başladı. Ben hiç konuşmadan dinliyordum, o anlatmaya devam ediyordu. Eşimle arada göz göze geliyorduk, onun gözlerinde de benimki gibi kuşku olduğunugörüyordum. "Beni olduğum gibi görmenizi istiyorum baba, ben bir trans kadınım" dediğinde donuk gözlerle birbirimize baktık, ikimiz de konuşamıyorduk. Bunu kabul etmemiz mümkün değildi, o bizim 20 yıldır oğlumuzdu. "Nasıl olur?" dedim. Bir anda oğlumuz kayıp gitmişti elimizden. "Sizi üzmemek için birçok kez farklı şeyler düşündüm ama sizden ayrılmak istemedim baba" dedi. "Beni böyle sevebilecek misiniz, ben sizi olduğunuz gibi seviyorum" dediğinde eşim de, ben de ağlıyorduk. Düzelir diye, iyileşir umudu ile doktorlara koşarak gittim,çocuğuma bile haber vermeden. Sonunda bu durumun doğuştan geldiğini öğrendim ve anladım ki iyileşmesini gerektirecek bir şey yoktu ortada çünkü o hasta değildi. Bir süre sonra çocuğumuzun yönlendirmesi ile LİSTAG'ı aradık "Ne yapabiliriz, böyle başka insanlar var mı?" diye sorduk. Daha sonra CETAD'dan destek aldık. |
Elif: Oğluma 'iyi ki eşcinsel olmuşsun' diyorum"Benim çocuğum eşcinsel mi" korkusu ve şüphesi bende yedi yıl önce başladı. Bu konuda fazla bilgi sahibi değildim. Sadece bir kadının bir kadına duyduğu ilgi ve bir erkeğin bir erkeğe duyduğu ilgiyi biliyordum. Bu konuda herhangi bir araştırma yapma isteğim yoktu. Aslında yüzleşmek istemiyordum. Dört yıl boyunca arafta yaşadım. Bilgi sahibi olmak çok kolaydı ama ben hep kaçtım. O araf dönemini ve korkuyu hep şöyle anlatıl ım. Çok mutlusunuz, çok güzel bir ortamdasınız, sevdiğiniz insanlarla birliktesiniz ama "Acaba oğlum eşcinsel mi" sorusuyla birden her şey uçup gidiyor ve buz kesiliyorsunuz. Bu duyguyu dört yıl boyunca yaşamak cidden korkunç. Ama üç yıl önce kızımla tartışırken oğlumun bana parmağım sallayarak "Anne benim de sana söyleyeceklerim var demesiyle o korkumla yüzleştim. Ona "Söyleme, ben biliyorum dedim. O şekilde başladı ve sonrasında o süreç ve korkular sürdü. Evlendikten iki yıl sonra oğlum dünyaya geldi. Çok istediğimiz bir bebekti. Onun doğumuyla her şey değişti. Anneliği ilk defa onunla tattım, her şeyi onunla öğrendim. Zaten doğar doğmaz annelik giysisini doğrudan üzerinize giyip, iyi bir anne olmayı isteyerek bebeğinize bakıyorsunuz. Çok mutlu olduğumuz bir zamandı. Çok akıllı, uslu bir çocuktu. Biraz daha büyüyünce sürekli tencere, tava ve demlikle oynayan bir çocuk oldu. Bunlar o zamanlar çok yadırgadığımız, zaman zaman kızdığımız şeylerdi. Daha sonra ilkokul ve ortaokul döneminde dikkatimi çeken herhangi bir şey olmadı. Lise Eden sonra şüphe ve korkularım başladı ancak bunların nasıl başladığını sorarsanız cevap veremem. Bir anne neden böyle bir hisse kapılsın ki? Bir şey oldu da ona mı konduramadık? Ya da gerçeklerle yüzleşmek mi İstemedik? İş ortamımda, çalışma arkadaşlarımdan biri eşcinseldi. Birlikte çalışınca bunu çok fazla yadırgamıyorsunuz. "Güzel insanlar, komik insanlar" diye düşünüyorsunuz. Kendi çocuğunuz olduğunda, kendiniz yaşadığınızda taşıması çok zor bir duygu haline geliyor. Aslında o kadar anlayışlı, hayata geniş bakan insanlar değilmişiz onu anladım. Bir nevi homofobikmişiz. Baskıladığımız, gizlediğimiz bu yönümüz de böylece ortaya çıkıyor tabii.
Bu suçluluk duygusu insanı bitiriyor. O kadar kötü bir duygu ki. İyi bir anne olmadığınızı düşünüyorsunuz. "Bunlar olurken ben neredeydim, ben nasıl bir anneyim?" diye kendimi çok suçladım. Daha sonra "El alem ne diyecek?" diye düşünüyorsunuz. "Nasıl bir anne bu, çocuğunu nasıl yetiştirmiş?", "Çocuğu tacize uğrarken bu neredeydi, gezmesinde, eğlencesinde miydi?", "Çocuğunu ihmal mi etti?" diye düşünmelerinden korktum. Toplumun çocuğuma karşı uygulayacağı baskıdan ziyade beni suçlamasından korktum. Bu haksızlık mı bilmiyorum ama suçlanma korkum oldu. Bu yüzden kendimi çok fazla yıpratıp, yordum. Günlerce ağladım. İnsanlar bana nasıl olduğumu sorunca gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Neden ağladığımı anladılar mı diye düşünüyordum. Zaman içerisinde korkular azalıyor, suçluluk duygusundan yavaş yavaş kurtuluyorsunuz çünkü çocuğunuzla taciz konusunu konuşup, tacize uğramadığını anlayınca rahatlıyorsunuz. Diğer konularda da aile grubundan aldığım her bilgi ve dayanışma yolumu çok aydınlattı. Başlangıçta oğlum dışında hiçbir yerden destek almamıştım çünkü oğlum çok donanımlı bir şekilde açılmıştı. Ailemden ya da çevremden kimse destek olmadı çünkü bilgileri yoktu ve zaten ben de onlara söylemek istemedim. Babası hâlâ bilmiyor, benim ailem ve eşimin ailesi hâlâ bilmiyor. Sadece 27 yaşındaki erkek kardeşim, çok yakın birkaç dostum ve kız kardeşim biliyor. Bilip bilmemeleri bu aşamada benim için çok önemli değil çünkü ben korkularımla yüzleştim ve bunları yüzleşmeden aşamayacaktım. Daha sonra aşama aşama bu korkuları yendim. Oğlum annelikten önce kadın olduğumu hatırlattı. Bence en önemli şey bu. Daha fazla söz hakkım olduğunu, kimsenin etkisi altında kalmadan bir şeyler yapabileceğimi, kendi karar mekanizmamın bende olduğunu hatırlattı, hatta uygulamamı sağladı. |
(EMK/PT)