Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Bizim bölgede herkesin kendi memleketine mal etmeye çalıştığı bir hikaye vardır. Hikayede, Mezopotamya'nın güneşte kavrulduğu sıcak bir günde, topraktan yapılmış bir evin küçük odasında yere koyduğu *teştin (leğen) üzerinde unu elekten geçiren bir teyzemiz varmış.
Oda öyle sıcak, öyle havasızmış ki, o hararet ile dolapta şişede bulduğu suyu içmiş, tadı farklı gelmiş gelmesine ama susuzluğu dinmeyince içmeye devam etmiş. (Tabi keşke içtiği su oğlunun buzdolabına koyduğu rakı olmasaymış) Sıcaklık, elekle yaptığı hızlı hareketler ve rakının kanında hızla dağılmasıyla teyze artık unu odanın her yanını dolaşarak elemeye başlamış…
Odaya giren oğlu, gördüğü manzaranın karşısında 'Anne ne yapıyorsun, teşt duvarın dibinde' demiş şaşkınlıkla... Artık iyice coşan teyze, oğluna gülümseyerek, 'Anan kurban olsun sana oğlum, annene her yer teşt' demiş.
Bizim pandemi ile mücadele hali de olmuş bize her yer teşt misali. Elimizi nereye atsak bir yönetememe haliyle karşılaşıyoruz. Göbekli Tepe'nin keşfiyle insanlık tarihine yeni bir soluk kazandırılması gibi biz de 'hasta' ve 'vaka' ayırımı ile modern tıp tarihine yeni bir perspektif kazandırdık.
Yetmedi pandemiden kaynaklı vefat sayılarının açıklanmasında yerel yönetimler ile bir savaş haline girdik. O da yetmedi, pandeminin gerçekliğini ortaya koyan meslek odasını ve sendikayı vatan haini ilan ettik. Neymiş, 'ulusal çıkarlarımız' söz konusu imiş. Peki, bir devletin tek ulusal çıkarı vatandaşını korumak değil midir, bunun dışındaki her türlü politika bireysel çıkarları korumaya yönelik değil midir?
Neyse ki, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri (SES) gibi sağlık örgütlerinin ve yerel yönetimlerin baskısı ile Sağlık Bakanlığı, hasta ya da vaka, adına ne derseniz deyin, PCR testi pozitif çıkan tüm kişileri açıklamak zorunda kaldı. Bizim için tabii ki çok değerli bir durum.
Birincisi, salgının başından beri pandemiye karşı yürütülen mevcut mücadeleyi yetersiz gören sağlık örgütlerinin aslında “vatan haini” olmadıkları, bilâkis ulusal çıkarları korumaya çalıştıkları herkesçe öğrenilmiş oldu.
İkincisi artık, halkımız pandeminin gerçekliğini öğrenmiş oldu. İnanıyorum ki bundan sonraki süreçte halkımız, korunma önlemlerini daha fazla benimseyecektir. Üçüncüsü, pandeminin gerçek boyutunu öğrenmemiz ile alınan korunma önlemlerinin yetersizliği de ortaya çıkmış oldu.
Madem pandeminin gerçekliği ortaya çıktı. Öyleyse sıra, pandemi ile mücadelede artık tükenme noktasına gelen, hayatını kaybeden ve artık çalışamaz hale getirilen sağlık emekçilerinin sorunlarının kabul edilmesine ve bu sorunların en kısa sürede çözülmesine geldi. Sağlık Bakanlığı'nın en kısa zamanda “vatan haini” olan TTB ile SES'in çağrılarına kulak vermesi ve sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor.
İzinleri ve istifaları askıya alınan sağlık emekçilerinin iş yükü azaltılmalı ve mali kayıpları karşılanmalı. Özellikle de haksız ve hukuksuz bir şekilde KHK'ler ile işinden edilen sağlık emekçileri ama’sız bir şekilde hemen işlerine dönmeli ve sağlık emekçilerinin iş yükü azaltılmalı.
Pandemi süresince sağlık emekçilerine her ay çift maaş verilerek yaşadıkları maddi zorluklar giderilmeli. Salgın ile ilgili veriler şeffaf ve açık bir şekilde paylaşılmalı, ekonomik ve siyasi başarılar yerine halkın sağlığını önceleyen politikalar benimsenmeli. ‘Salgın ile nasıl mücadele edilir’ diyen sağlık örgütlerinin masada olması sağlanmalı ve pandemiyle mücadele bilimsel zeminde yürütülmeli.
Birileri için her yer teşt olsa da bizim artık bir insanımızı bile kaybetmeye tahammülümüz yok.
Biz sağlık emekçilerinin tek derdi, halkımızın sağlığını korumaktır ve halkımızın sağlığını korumaya çalışırken tükenmemize ve ölmemize neden olan politikalarla mücadeleye devam edeceğiz. (ÖB/RT)