Gezi Parkı Direnişi’ne önemli bir katkısı olan İstanbul Milletvekilimiz Sırrı Süreyya Önder bir konuşmasında şöyle dedi, "Şimdi herkes ‘Artık Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dedikten sonra her şeyi eskisi gibi yapmaya devam ediyor. Devrimciler hariç". Sanırım buna öngörülerimizi de dahil edebiliriz.
Son günlerde Gezi Direnişi’nin geleceği veya devamı ile ilgili yazılar yazılıyor, sözler ediliyor. İsyan çeşitli yerlerinden tahlil edilerek, geleceğe dair öngörülerde bulunuluyor. Bu çabalar kıymetli olsa da, direnişin ortaya çıkışı, seyri ve daha başka veçhelerinin pek öngörülebilir bir nitelikte olmadığını kendi deneyimlerimden biliyorum. Ayrıca direnişin içinden yazılan yazılar ve sözler ise bize hiç görmediğimiz, bilmediğimiz ayrıntılara ilişkin bilgiler sunuyor, öngörülerden ziyade bu deneyimlerin ve bilgilerin bize yeniden ortaya çıkacak bir hareketle ilgili ipuçları sunduğunu düşünüyorum. Dövüşen anlatsın.
Yaşayan anlatsın... Mücella Yapıcı bir röportajında söylemiş, "Rüya gibiydi" diye. Haklı. Gezi Direnişi gerçekten rüya gibi bir şeydi, herkesin gördüğü ayrı. Görenin uyanmak istemediği bir rüya. Uyananın ise bir daha görmek için kış uykusuna bile yatmaya razı olduğu bir rüya. Şimdi bile Herkes her anlattığında sanki kendi rüyasını anlatıyormuş gibi geliyor.
Gelelim öngörülerimize... 27 Mayıs’ı 28 Mayıs’a bağlayan gece sabaha karşı ev döndüğümde, olanları Bianet’e yazmak için bilgisayarı açtığımda aklımdan ilk geçen "Bunun bir haber değeri var mı?" oldu.
Pek ikna olmasam da "Neyse yazayım, editör karar verir" deyip haberi yolladım. Direnişe ilk anda dahil olanlardan biri olarak öngörülerimi siz hesaplayın artık...
28 Mayıs sabahı 10.00 gibi parka gittiğimde başka bir siyasetten arkadaşımla sohbete başladık. Arkadaşım, "Sabah nöbet tutma ve çadır kurma kararı alınmış" dedi. Ardından, "Bizim yaz kampı çalışmamız var, muhtemelen nöbete kalamayız", diye ekledi.
Ben de, "Partiyi, Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi'ni (SYKP) kuruyoruz, örgütlenme ve kuruluş çalışmaları var, biz de kalamayız" dedim.
Bu konuşmanın ardından o arkadaşım da ben de parktan çıkamadık, karşılaşınca anlattım, beraber güldük. Öngörülere devam...
31 Mayıs günü sabah 05.00’te, 11.00’de, 13.00’te üç kez polis tarafından dağıtılınca ve park demir bariyerlerle kapatılınca, "Herhalde bu iş bitti artık!" dedik.
Akşam saat 19.00’a sosyal medya üzerinden yapılan çağrıyı sahiplendik. Ama "Sosyal medya işte, karşılık bulmaz" dedik.
Öngörülerimizde zirve yaptığımız andır...
Şu cümlemizde yer ile yeksan olmuştur, "Gezi Parkı Direnişi’ne, daha çok yakın ilçelerden insanlar gelmiştir." Edirne ve Çorlu forumlarındaki sohbetlerimizde çoğunun direnişe geldiğini, hatta evden kaçtığını öğrendim. Uzak ilçeler bir yana civar illerden insanlar gelmişti direnişe. Erasmus programıyla Belçika’ya giden bir arkadaşımın sınavlara girmeyerek ve öğrenci bütçesini zorlayarak uçağa atlayıp geldiğini duyduğumda ise şaşkına döndüm.
Öngörü böyle bir şey işte...
68’lilerin, "Tekrar görmemiz için 50 yıl geçti" dediği, hiçbirimizin öngöremediği bu direniş, 31 Mayıs kalkışmasını ve forumları kendi içinden ve tam da "Bitti" denilen anda çıkardı. Her şey öngöremediğimiz bir şekilde devam ediyor ve evdeki hesap sokağa uymuyor.
Şimdi hepimizde "Eylül sıcak geçecek" gibi bir öngörü var. 50 yıl beklenen o büyük isyan hesaplanmış gibi yeni isyanın günü hesaplanmaya çalışılıyor.
Gezi Direnişi sadece Gezi Parkı’na yapılan müdahaleyle ilgili değildi. O isyana zemin hazırlayan, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) hepimizi baskıladığı yoğun günlerden geçtik.
Emek Sineması yıkımı, Emek eylemlerine saldırı, ODTÜ olayları, içki yasağı, "ayran için" açıklamaları, 1 Mayıs Taksim yasağı, 17 yaşındaki Dilan’a yapılanlar, Taksim ve Çağlayan’daki her eyleme saldırılması gibi bir sürü olay halkın öfkesini biriktirdi. Ve o öfke birden bire öngörülemeyen bir anda patladı.
AKP bunlardan hiç ders çıkarmamış gibi yapmaya devam ediyor. Ortaya çıkan demokrasi talebine aldırış etmeden, en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar: her şeyi polis şiddetiyle bastırmak ve muhalifleri aşağılamak.
Bu sebepten ötürü halk öfkesini direnişten sonra da biriktirmeye devam ediyor; Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesi, kamera kayıtlarının kaybı, Berkin E.'nin 69. gündür hala uyanmaması, Diyanet’in açıklamaları, Barış Yürüyüşçüleri’ne saldırılması, El-Nusra’nın desteklenmesi gibi olaylar öfkeyi biriktiriyor.
Ayrıca direnişin talepleri ortada ve hala karşılanmış değil. Sorumlular istifa etsin talebi boyut değiştirdi, başbakan, "Emri ben verdim, polisimiz destan yazdı!" dedi.
Tutuklananlar bırakılsın talebi karşılanmadığı gibi operasyonlar genişledi. Meydanlar açılsın talebi karşılanmadığı gibi İstiklal Caddesi-Taksim Meydanı-Gezi Parkı hattı eylemlere tamamen kapatıldı.
Bir öngörüde daha çakılmayalım derim. Eylül ayından itibaren tüm toplumsal olayların Gezi'nin etkisiyle geçmişe nazaran daha güçlü geçeceği açık.
Ama bir isyan öngörüsü iddialı olabilir.
Yeni bir isyanın ipuçlarını aramak ve mücadeleye devam etmekten başka yolumuz yok.
Su akar yatağını bulur. İsyan akar meydanını bulur. (AS/HK)