Tarihte iki büyük ve yıkıcı savaşın yaşandığı dünyamızda savaşlar, tarihin en karanlık dönemleri olarak görülür. İnsanlar, hayvanlar, doğa bu karanlık dönemin kurbanlarıdır. Ama hepsinden önce savaşın ilk kurbanı ‘hakikat’ olmuştur.
Savaş sadece cephedeki askerler, atılan bombalar ve tanklarla kazanılmıyor; savaşı sürdürebilmek için önce insanları, birilerinin 'vahşi, barbar, cani' olduğuna inandırmak gerekiyor. Ne de olsa düşman olmadan savaş olmaz. Düşmanlaştırmak için en geçerli yol ise 'düşmanın aslında yaşamayı hak etmediği' propagandası.
Vietnam'da napalm ile yanan kız çocuğunun fotoğrafının basına yansıması sonrası kamuoyu desteğini yitiren ABD, Birinci Körfez Savaşı’nda işi 'sıkı' tuttu. Savaş alanından kamuoyuna yansıyacak her karenin Pentagon denetiminden geçeceği duyuruldu. Körfez’de 'petrole bulanmış karabatak' görüntüsünü görenler zaten doğaya zarar verenlerin yakılıp yıkılmasına ikna olmuştu. Günlerce gece görüş sistemlerinden yansıyan görüntüleri, ortalığı yerle bir eden bombaların yere düşüş anlarını izledik. Silahların ne kadar güçlü olduğunu dinledik. Ne bir ölü ne bir yaralı gördük. Oysa ortada bir insanlık suçu vardı.
İdeolojik Yalan, Medya ve Savaş
İkinci Körfez Savaşı’nı ise 'iliştirilmiş' gazetecilerden doğru izledik. Bu kez vahşi düşman Saddam ve onun iktidarına destek verenlerdi. Çünkü kimyasal silah ürettikleri iddia ediliyordu. Yıllar sonra anlaşıldı ki, petrole bulanan karabatak da kimyasal silah da emperyalizmin toplum mühendisliği çalışmasıydı.
Savaşları tüm dünya artık bir bilgisayar oyunu gibi izlemeye başlamıştı. Ortada bir vahşet vardı ama dünya görmüyordu. Vahşet idare ediliyordu.
Önce hakikat ardından canlılar öldü.
Dünya, 'gerekli', 'kaçınılmaz' gördüğü bu vahşete boyun eğmiş ve rıza göstermişti. Savaşın galibi sıklıkla tarihi yeniden yazar. Bu, savaşın nedenlerini, gerçekleşen olayları ve sonuçları anlamakta zorluklara yol açar. Tarih, galibin perspektifinden anlatılırken, kaybedenin perspektifi çoğunlukla göz ardı edilir veya çarpıtılır.
Toplumda rıza üretmek için ‘vahşetin idaresi’ konusunda El-Kaide ve IŞİD farklı bir yol izledi. Kendisine biçilen ‘katil’, ‘vahşi’, ‘insanlık dışı’ rolünü benimsedi. Yaptığı prodüksiyonlar ile şiddeti tüm dünyaya yaydı. Savaşa destek vermesini istediği insanların duygularına değil, beynine hitap etmeyi seçti. Kafa kesme videoları ‘Batı medyası’nın ilgisini çekti, ‘vahşi’ rolünü pekiştirdiğini düşünüyorlardı, görüntüler yaygınlaştı. Ancak bu insanların korkmasına, biat etmesine de yol açtı.
Filistinli silahlı grupların 7 Ekim sabahı gerçekleştirdiği harekât şüphesiz Ortadoğu tarihinin önemli kilometre taşlarından biri olacak. Sadece İsrail’in değil bölgede “Bizden habersiz kuş uçmaz” diye düşünen tüm devletler hala ne olduğunu anlamaya çalışıyor.
Bugün @haskologlu'nun @Spotnewsth aracılığıyla dolaşıma soktuğu "Hamas su borularından roket yaptığı videoyu paylaştı." ilk olarak 2021 yılında İsrailli hesapların paylaştığı bir video.
— Dr. Tuğrulcan Elmas (@DrTugrulcan) October 12, 2023
Videoyu tekrar gündeme İngiliz gazetesi Telegraph "Hamas AB fonlu su borularıyla roket… https://t.co/hgwyU37arJ pic.twitter.com/MH2gm1RDtN
Ama savaşın ilk dakikalarından itibaren yine toplum mühendisliği çalışmaları devreye girdi. Hamas hazırladığı videolar ile tankları nasıl havadan bombaladığını, operasyonu nasıl yürüttüğünü anlatmaya başladı. İsrail ise ‘güçlü’ imajını sarsmamak için ölü, yaralı, yıkım görüntülerinin yaygınlaşmasına engel oldu. İsrail, sergileyeceği vahşeti meşru gösterebilmek için Batı’nın da desteğiyle Filistinlilerin ‘ölümü hak ettiği’ konusunda ikna etme çalışmalarına başladı. ABD Başkanı Joe Biden’in “Çocukların kafasını kesen Filistinlileri” gördüğü yönündeki açıklaması, ister istemez hepimize Gezi eylemleri sonrasını anımsattı. Ancak Beyaz Saray kısa sürede Biden’ı yalanladı. Biz, Gezi sonrası bu kadarını hayal bile etmedik. Beyaz Saray sözcüsünün, Lübnan’ın güneyinde İsrail saldırısı sonucu öldürülen gazeteciler için yaptığı ‘öldürülmek gazeteciliğin fıtratında var’ mealindeki açıklaması da elbette bizlere yabancı gelmedi.
Yeniden savaşa dönelim. İsrail sivil-asker ayrımı yapmaksızın öldürüyor, yasaklanmış fosfor bombası kullanıyor, silahlandırdığı siviller aracılığıyla terör estiriyor. Emperyalizm ise sadece seyretmek ile kalmayıp açık destek veriyor, yalanlara ortak oluyor.
Oysa kalıcı barışın inşası, hakikatin ortaya çıkarılmasını gerektirir. Gerçeklerin açığa çıkması adaletin sağlanmasına, toplumların yas tutmasına ve geçmişin yaralarının iyileşmesine yardımcı olur. Bu, savaşın travmasının üstesinden gelmek ve toplumlar arasında uzlaşma sağlamak için kritik öneme sahiptir.
Sonuç olarak, savaşta hakikatin ölmesi yalnızca anlık bir kayıp değil, aynı zamanda geleceğin inşası için de ciddi bir engeldir. Gerçeklerin korunması, insan haklarının savunulması ve tarihin objektif bir şekilde kaydedilmesi, barışın sürdürülebilir olmasını sağlamak için hayati öneme sahiptir.