”Umutsuzluğa düştüğümde tarih boyunca doğruluk ve sevginin her zaman kazandığını hatırlarım. Tiranlar ve katiller olmuştur, hatta bir süre yenilmez sanılmışlardır ancak sonunda her zaman kaybederler, düşün bir her zaman."
Mahatma Gandhi
Kısa ömürlerin her bir anı, devrilen bir kaseden yere saçılan bilyeler gibiydi. Renkli, hareketli, kıpır kıpır hevesler yerlerde yuvarlanıyordu. Küçük bilyeden heveslerin lafı olmazdı demirin yanında.
O demir ki demircinin tavladığı, terinin damladığı demir değildi.
Demir, yedi yaş bir göğsü delen demirdi.
Camdan bilyeler kırılırken, demirden kurşunlar kırardı. Çenemizi kırardı. Kafamızı kırardı. Kemiklerimizi teker teker kırardı. Bilyelerimizi kırardı.
Yeşil çimenli yaylalarımızdan geçerdi demir, mor dağlarımızdan, sokaklarımızdan evlerimizden damlarımızdan geçerdi demir. Deler geçerdi.
Alnımızdaki ter, şakağımızdan sızan kana, gözümüzden akan yaşa karışır; inadına gülüşlerimizin kenarından süzülürdü.
Bir gariban yürek sormuş günün birinde “Onların topları, tüfekleri, paraları, medyaları, devletleri var. Onlar çok güçlüler. Siz kaybetmeye mahkumsunuz.”
İyi ki de sormuş; cevap veren köklerini hissetmiş. Haklılığının verdiği huzurlu bir gülümsemeyle cevap vermiş:
“Bu kadar güçlüler madem, neden biz binlerce yıldır varız o zaman.”
Sizin gücünüz var, ordunuz, silahlarınız var, keskin nişancılarınız var, paranız var, çok paranız var. Gözümüz yok. Bizim gözümüz gönlümüzün yeri başka.
Asarsınız, kovarsınız, öldürür, ölmekten beter edersiniz, yoksullaştırır yozlaştırırsınız.
Biz yine düğünlerde damat halayı çekeriz. Şiir okuruz. Aşık oluruz. Kışlık turşu kurarız. Domates suları konserve konserve dizilir. Birbirimize kahve içmelerine gideriz. Dedeler torunlarına şeytan uçurtmaları yapmayı öğretir. Torunu olanı da olmayanı da fidan diker. Okuldan kaçar şiir okuruz. Yine yaparız. Siz yıkın. Biz yine yaparız.
Siz yıkarken biz yapıyor oluruz.
Siz kaybederken, biz buluruz yine birbirimizi.
Ses oluruz. Söz oluruz. Savaş istememek aklın yoluyken, bizler akıllarımızda bir oluyoruz. Acılarımızdan kardeş oluyoruz. Dünyanın her yerinde kardeşlerimiz var. Aynı dili konuştuğumuz, aynı sudan içip aynı türküde coştuğumuz. Barışın dilinde buluşuyoruz biz. Her gün yeniden yeniden kucaklaşıyoruz.
1 Eylül’de uzaktaki kardeşlerimle buluştum. Hindistan’dan sizlere seslenen sesime ses olan kardeşlerimle. “No War-Savaşa Hayır!” diyen kardeşlerimle. Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nden Muzaffer Telimen buluşturdu bizi.
Önce bir fotoğrafla geldi Delhi’den.
Üniversitenin kantininde bir duvar resmi. Resimde mısralar.
Hindistan’daki bir üniversitenin duvarında Nazım’ın dizeleri söz olmuş oradaki insanlara. Elleriniz ve Yalana Dair. Eller bizim ellerimiz, yalanlar sizin. Yalanlarınız buluşturdu bizim ellerimizi.
1 Eylül’de Savaşa Hayır diyen kardeşlerimi gördüm, seslerini duydum.
Kısacık videolarında “Savaşa Hayır” derken “Hayır Hayır demektir” kararlılığını gördüm gözlerinde. Gözlerinden öpesim sımsıkı sarılasım geldi. Sarıldım da. Siz bilemezsiniz bizim sarılmalarımızı, birbirimizi nasıl hissediyor olduğumuzu.
Genç bir kadın ve adam “Halkların kardeşliği için savaşa hayır” diyor videoda. Bilemezsiniz onları neden sevdiğimi nasıl sevdiğimi. Bizlerin şiirleri var, rüyaları ve sevdaları var. Bizlerin savaşı değil bu savaş. Savaş bizim değil. Bizler Savaşa Hayır diyoruz. Ve hayır hayır demektir!
Binlerce yıldır savaşlarınız öldürdü, devletleriniz öldürdü, sınırlarınız, politikalarınız öldürdü.
Biz yine buluştuk. Binler girse de aramıza buluştuk. Binlerce yıl binlerce kilometre binlerce demir yığını girse de aramıza buluştuk.
Bizler uzaydaki zaman bükülmeleriyiz. Bizler o solucan deliklerinden geçenleriz. Seslerimiz nefeslerimiz buluşur. Mısralarımız yek pare bir şiir gibi dizilirler peşi sıra. Biz her zaman barışı konuşuruz, düşünün bir her zaman.
“Çayır çimen arayan bütün aşklar için,
Ve bütün yaşayanlar için;
Bütün sular, bütün topraklar için
Barış olsun!” [1]
“Açılmaz kapıları açmanız mı gerek?
Dünyada insanca yaşamanız mı gerek?
Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek” [2]
"şu kadarını biliyoruz
ölüm kötü bir şey;
bak işte tanrılardan belli; iyi bir şey olsaydı ölüm, önce tanrılar ölmez miydi?" [3]
“ellerimi bahçeye dikiyorum
yeşereceğim, biliyorum biliyorum” [4]
“Yaşamak birer birer ve hep beraber
İpekli bir kumaş dokur gibi
Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi” [5]
“doğan güne bak!
o yaşamdır
yaşamın ta kendisi
kısacık yolunda
senin varlığının gerçeği yatıyor.” [6]
“bir gün kadrim bilinirse,
ismim ağza alınırsa
yerim soran bulunursa:
benim meskenim dağlardır.” [7]
“eğer göğebüre bostan olursam
şu halkın dilinde destan olursam
kara toprak senden üstün olursam
ben de bu yayladan şah’a gderim.” [8]
(DŞ/EKN)
[1] Pablo Neruda
[2] Ömer Hayyam
[3] Sappho
[4] Füruğ Ferruhzad
[5] Nazım Hikmet
[6] Kalidasa
[7] Sabahattin Ali
[8] Pir Sultan abdal