4 Mayıs 2016 günü, Yargıtay 16. Dairesi 23 Mart’ta görülen duruşmamın sonuçlarını açıkladı.
Açıklanan sonuca göre, İstanbul 10. ACM (Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılmasıyla 13. ACM oldu) tarafından 26 kişiye verilen cezaların önemli bir kısmı onanırken, bir kısmı bozuldu.
Kararda benimle birlikte Atılım Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek, yazarlarından Ziya Ulusoy ve Bayram Namaz hakkında yeniden yargılama kararı çıksa da; dava dosyası bakımından toplamda ortada olmayan maddi delillere dayanarak cezalandırma onandı!
Gaye Operasyonu davasını takip edenler 40 sayfalık saydam zarf içerisindeki polis imalatı kağıt parçalarının delil olarak kabul edildiğini ve bu kağıt parçalarına dayanarak 10. ACM’nin bir çoğumuzu MLKP Merkez Komite üyesi ilan ederek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve 2005 yılından itibaren Marksist Leninist Komünist Parti'nin (MLKP) yaptığı iddia edilen 155 eylemden ayrı ayrı yargılayarak cezalandırdığını hatırlayacaktır.
4 Kasım 2013’de gece yarısı 10 ACM heyeti flash belleğe kaydettikleri kararı, verdikleri bir saatlik aranın ardından yüzümüze okumuştu.
İyi hal indirimiyle dahil olduğum 7 kişiye müebbet, 789 yıl 7 ay hapis cezası, 1 milyon 263 bin 320 TL para cezası, toplamda ise 26 kişiye binlerce yıla varan hapis cezası vermek suretiyle kalemi kırmış; hiç bir maddi kanıt niteliğine sahip olmayan kağıt parçalarına dayanarak bir hukuk hatasının altına imzasını atmıştı…
7 yılı aşkın süren yargı süreci boyunca, neredeyse her duruşmada bu bilgisayar çıktılarının hangi bilgisayardan çıktığının araştırılması, bu çıktılarda yargılanan hiç kimsenin parmak izinin olmamasını dile getirmemizin mahkeme heyetince hiç bir şekilde dikkate alınmaması, aslında o kağıt parçalarının İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nin bilgisayarlarında üretildiğinin bilinmesinin bir başka kanıtıydı.
Yıllar sonra Yargıtay 16. Dairenin kararından öğreniyoruz ki, o kağıt parçalarının aslı dosyada mevcut değilmiş!
Yani aslı olmayan ve polis tarafından üretilmiş 40 sayfalık bilgisayar çıktılarıyla (ki, yanılmıyorsam 6 yıl sonra Arif Çelebi bir duruşmada bu bilgisayar çıktılarının 40 sayfa olmadığını tek tek sayarak açığa çıkarmıştı) polis her birimize görev dağıtmış, kimilerimizi Merkez Komite üyesi yapmış, kimilerini örgüt üyesi, yöneticisi yapmış...
Sonra da İstanbul 10. ACM kalemi kırmıştı!
Yargılananlar olarak 7 yıl boyunca ve sonrasında bu gerçeği dile getirmemizin 10. ACM heyeti nezdinde hiç bir öneminin olmaması, Türkiye’de yargının hukukla, adaletle hiç bir alakasının olmadığının bir göstergesiydi.
Yargıtay bu gerçeği görmüş görmesine de, ancak buna rağmen Ali Hıdır Polat, Naci Güner ve Arif Çelebi’ye verilen cezayı yine de onaması ise, başka bir hukuk skandalı olarak tarihe kaydedilmeli.
Ayrıca olmayan delillere dayanarak Füsun Erdoğan, İbrahim Çiçek, Ziya Ulusoy ve Bayram Namaz’ın yöneticiliklerinin sabit olduğunda karar kılınması da, bir başka hukuksuzluk ve keyfilik örneği olarak kayde geçirilmelidir.
Yine “örgüt üyeliği” ve “sahte kimlik kullandıkları” gerekçesiyle Arzu Torun, Fetiye Ok, Soner Çiçek, Hasan Ozan, Sultan Ulusoy, Uğur Kayacı, Bilgi Tağaç Namaz’ın; “örgüt üyeliği” iddiasıyla Sedat Şenoğlu hakkında 10. ACM’nin verdiği cezaları onadı.
Turaç Solak, Mehmetali Polat, Elif Almakça, Hatice Bolat, Erkan Salduz ve Seyfi Polat hakkında yerel mahkemenin “örgüt üyeliği”, “sahte kimlik kullanmak”, “ruhsatsız silah ve tehlikeli madde bulundurmak”; Erkan Özdemir hakkında “anayasal düzeni değiştirmek” ve “sahte kimlik taşımak” iddiasıyla verdiği cezaları onadı.
Ve bütün bu onama kararlarının 40 sayfalık bilgisayar çıktısının “delil niteliği taşımadığı” kararına rağmen verilmiş olması, ilginç olduğu kadar da hukuksuz olduğunu Yargıtay 16. Daire’nin kendi kararından okuyalım:
“1- 08.09.2006 tarihinde Aydın ili, Nazilli ilçesi, Ocaklı köyünde sanıklar Naci Güner ve Fatma Siner’in ikamet ettikleri evde yapılan arama sırasında elde edilerek 9 numaralı delil torbasına konulan saydam zarf içerisindeki 40 sayfadan ibaret bilgisayar çıktısı dokümanların belirleyici özelliklerinin arama tutanağına yazılmamış olması, CMK’nın 122. Ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 16. Maddelerine uygun olarak incelenmemiş olması, bu belgeler üzerinde parmak izi veya el yazısı gibi sanıklar ile ilişkisini gösterecek bir bulgu tespit edilememiş olması ve sanıklara ait bilgisayarlarda da düzenlendiğine dair bir saptama bulunmaması, sanıkların da bu belgelerin arama sırasında söz konusu evde ele geçirildiğini kabul etmemeleri ve belgelerin kendilerine ait olmadığını, kendileri tarafından düzenlenmediğini savunmaları karşısında; anılan belgelerin örgütsel doküman niteliği hususunda şüphe oluşturduğundan, bu konuda yapılacak başkaca inceleme ve araştırmaların fayda sağlamayacağı ve sonuca etkili olmayacağı anlaşıldığından, söz konusu belge bu dosya kapsamında delil değerlendirmesi sırasında nazara alınmayarak, dosyada yer alan ve hukuka uygun olarak elde edilen diğer delillere göre inceleme yapılmış, bu yönden bozma öneren tebliğnamedeki 1 numaralı görüşe,” (abç)
Bütün bir yargı süreci boyunca, polisin mahkeme kararıyla aylarca izlediği Naci Güner’in evinde “kongre toplandığı” ve “toplantı esnasında” yakaladığı iddiası da yine Yargıtay savcısı tarafından hazırlanan tebliğnamede belirtilen;
“2- Yakalama tutanağındaki CD görüntülerinin sonradan eklendiğinin iddia edilmesi karşısında; görüntü kayıtları ile tutanaklarının eklenmesi suretiyle konusunda uzman bilirkişi heyetinden yeniden bilirkişi raporu alınması gerektiğinin gözetilmeyerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,”nın kabul edilmesine rağmen, yukarıdaki onama kararlarının alınması dikkat çekici.
Sonuç olarak, tıpkı 10. ACM kararındaki gibi, Yargıtay 16. Daire’nin kararını da defalarca okumak, üzerinde iz sürmek gerekse de...
“Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçeleri ile, sanıklar Bayram Namaz, Füsun Erdoğan, İbrahim Çiçek, Seyfi Polat ve Ziya Ulusoy müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kısmen re’sen de temyize tabi olan hükümlerin bu sebeplerden dolayı bozulmasına, sanık Seyfi Polat’ın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan CMUK’nın 326/son madde ve fıkrası uyarınca hükmolunan cezanın süresi bakımından kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 02.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Şimdi duruşma gününü ve yeniden yargılama ile çıkacak sonucu bekleyeceğiz.
Ayrıca kararın açıklanacağı günün sabahında ESP Genel Başkan Yardımcısı Fetiye Ok ve Parti Meclisi Üyesi Soner Çiçek’in polis tarafından gözaltına alınarak tutuklanmaları, Yargıtay ile siyasi polis arasındaki ilişkinin yerel mahkemeleri aratmayacak düzeyde olduğunun, siyasi davaların nasıl kurgulanarak muhaliflerin, devrimcilerin, sosyalistlerin tutuklandığının, yüksek hapis cezalarına çarptırıldığının yeni bir kanıtı olduğunu belirterek bitireyim... (FE/HK)