Son yıllarda istihdam kapasitesi endüstrileşmiş ülkelerde hizmet sektöründe, gelişmekte olan ülkelerde ise sanayi sektöründe daha hızlı gelişme göstermiştir. 1980’lerdeki model değişikliğin bir sonucu olarak Türkiye’ye de yabancı kaynaklı sermaye girişi yoğunlaşmış ve sanayi ile hizmet sektörlerinin payı zaman içerisinde arttı.
Öte yandan 1980’den bugüne çalışma ortamında sadece istihdam açısından değil, çalışma saatleri, ücretler, iş güvencesi, sosyal güvence gibi sosyal haklar bakımından da önemli bir değişim yaşandı. Bu bağlamda neoliberal hegemonya çerçevesinde kârlılık ve verimlilik gibi kavramlar ekseninde şekillenen küreselleşme, dünya genelinde çalışanlar arasında rekabeti körüklemiş ve işsizliğin de etkisiyle artan bu rekabet çalışanların çalışma koşulları ve ücret seviyelerinde kötüleşmeye neden oldu. Örneğin ABD’de 1971-1995 yılları arasında tarım dışı üretim alanlarında çalışanların üretkenliği yüzde 25 artarken, reel ücretlerde yüzde 12 kayıp olmuş. Ayrıca ekonomik küreselleşme işsizlik kadar herhangi bir işte çalışan işçilerde de olumsuz etkiye neden oluyor. Hatta finansal küreselleşmenin dünyanın işsizlik sorununa çözüm bulamadığını ve işsizlik oranı açısından 1997 yılının 2000’li yıllara kıyasla daha iyi olduğunu biliyoruz.
Sağlığın bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olduğunu düşünürsek; uygun olmayan çalışma koşullarında, düşük ücret ve işsizlik tehlikesiyle ve de sendikasız olarak kayıt dışı çalışmanın aslında sağlıksız anlamına geldiği açıktır. Hal böyleyken sağlıksız bu ortamlarda çalışmak zorunda kalan çalışanlarda da pek çok sağlık sorununun gelişmesi kader değil, aksine beklenen kaçınılmaz sonuç oluyor. Ancak Türkiye’de bırakınız kayıt dışı çalışanları sigortalı çalışanların tamamına dahi koruyucu hekimlik hizmeti sunulamıyor. Oysa Türkiye’nin çalışma hayatında çok ciddi sorunlar var. Örneğin; Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) 2013 yılında yaptığı bir araştırmada istihdam edilenlerin yüzde 2,3’ünde son 12 ayda bir iş kazası geçirdiği saptanmış. TUİK’in bu araştırmasında, iş kazalarının madencilik ve taş ocağı sektöründe yüzde 10,4 oranında saptanmış olması dikkat çekicidir. Ayrıca ekonomik ve sosyal sorunların bir yansıması olarak, yevmiyeli istihdam edilenlerde ve okuma yazma bilmeyen çalışanlarda genel ortalamadan daha yüksek oranda işe bağlı sorunlar tespit edilmiş. Acı ama bugün itibariyle Türkiye’de her yedi dakikada bir iş kazasının olduğu ve bu iş kazaları nedeniyle yaklaşık her onbir saatte bir çalışanın hayatını kaybettiği veya her altı saatte sürekli iş göremez biçimde sakat kaldığı biliniyor.
Çalışma hayatına bağlı sorunların yol açtığı ölümlerin ve diğer durumların yol açtığı ekonomik maliyetin oldukça yüksek olması küresel düzeyde sistemin “çözüm”ler geliştirmesine yol açmıştır.
Bu “çözüm”lerden birisi mesleki tehlikeler içeren endüstrileri gelişmekte olan ülkelere kaydırarak gelişmiş ülkelerde maliyetleri azaltmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada bu durumda 2,6 milyar işçi çalışıyor. Kârı maksimize edebilmek amacıyla tehlikeli sanayilerde üretimin küreselleşmesi, istihdam biçimlerinin esnekleşmesi, sendikalaşmanın azalması, taşeronlaşma, uzayan çalışma saatleri, yok olan iş güvencesi ve sosyal güvenlik, kayıtdışı istihdamın yaygınlığı ve düşen ücret düzeyleri çalışma koşullarıyla da bağlantılı olarak, tüm dünyada çalışan sağlığı ve iş güvenliğini olumsuz etkiliyor.
Literatür verileri işgüvencesi ile sağlığın doğrudan ilişkili olduğunu, işgüvencesiz bir çalışma hayatının kronik hastalıklar başta olmak üzere pek çok sağlık sorununa yol açtığını gösteriyor.
Bu çerçevede esnek üretimin bir yansıması olarak ani tükenme sendromu (Karoshi) dikkat çekicidir. Çalışma saatlerinin uzaması ve düzensizleşmesi, düşük gelir ve belirsizlik, çalışanlar arasındaki acımasız rekabet organizmada dayanma gücünü arttıran sempatik sistemi aktive etmekte, artan adrenalin ve noradrenalin bir süre sonra kalp krizi, felç, serebral tromboz, kalp yetmezliği gibi ölümcül sağlık sorunlarına neden oluyor. Japonya Ekonomik Planlama Kurumu, 1994 yılı için 1000 civarında Karoshi vakası olduğunu düşünmektedir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde emek yoğun ağır sanayi üretiminin artışına bağlı olarak değişen istihdam yapısı, ülkelerin çalışma standartları ve çalışanların sosyal haklarının yetersizliği ile birleşince iş kazaları ve meslek hastalıkları sorununu ağırlaştırıyor. Öte yandan Türkiye’de hekimlerin lisans ve lisans sonrası dönemde meslek hastalıkları konusundaki yetersiz eğitim alması ve Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere meslek örgütlerinin bu konudaki sınırlı yetkilerinin de ellerinden alınması sorunun boyutlarını ağırlaştırıyor.
Bununla birlikte Türkiye’de çalışma hayatında yaşanan önemli sorunlardan birisi; iş güvenliği uzmanının ve iş yeri hekiminin mali açıdan işverenden özerk olmaması, aksine onun “ücretli işçisi” olarak çalışmasıdır. Hiç kuşkusuz bu durum çalışan sağlığı konusunda gerek iş güvenliği uzmanının gerekse iş yeri hekiminin mesleki bilgi ve vicdani kanaatleri doğrultusunda çalışmasını olanaksızlaştırmakta ve son olarak Soma örneğinde yaşandığı gibi önlemlerin tümünün kâğıt üstünde kalmasına yol açmaktadır. Öte yandan işgücüne katılımda cinsiyetler arasında gözlenen eşitsizlik, bölgeler ve sınıflar arasında istihdam ve gelir dağılımında gözlenen uçurum, işsizlik, kayıt dışı sigortasız çalıştırma, sendikasızlaştırma, özelleştirme, taşeronlaşma, esnek üretim süreci ve işyeri denetimlerin layıkıyla yapılmaması Türkiye’nin çalışma hayatında sağlık sorunlarını arttıran diğer önemli konular. Ama Türkiye’nin çalışma hayatındaki en önemli sorunu enformel ve esnek çalışmadır. Bu bağlamda;
* işyerinin esnekleşmesi
* işin esnekleşmesi
* çalışma biçiminin kısa süreli, kısmi, geçici, mevsimlik, part time, evde, tele, ödünç ve atipik biçimlerde esnekleşmesi
* iş sürelerinin değişken, çağrı usulü, sıfır saat, kiralık, yoğunlaştırılmış, dönüşümlü ve telafi biçimleriyle esnekleşmesi
* ücretsiz izin ve kaydırılmış tatil çalışması
* ücretin performans politikasıyla esnekleştirilmesi
* ve çalışma yasaların esnekleştirilmesi biçiminde mavi yakalı işçilerin (yakın bir dönemdir de beyaz yakalı çalışanların) Türkiye’de alıştığı ve kanıksadığı durumlar olmuştur.
Son olarak çalışanlar açısından durumu daha da kötüleştiren konu; gerek Türkiye’de gerekse dünyada “daha fazla kâr etme” amacı doğrultusunda şekillenen bu neoliberal politikalara karşı çalışanların haklarını koruyup geliştirebilecekleri örgütlenme süreçlerinde ciddi sorunlar yaşanmasıdır. Bu bağlamda her şeyden önce tüm dünyada sendikaların gerek niteliksel gerekse niceliksel olarak krizde olduğu bilinmektedir (Şekil 1).
Şekil 1: Farklı Ülkelerde Sendikalaşma Oranları
Türkiye’de de 2002-2011 döneminde çalışanların sendikalaşma oranı yüzde 38 gibi rekor bir düşüş göstererek yüzde 5,9’a inmiştir. Hatta bu durum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in sözlerine “sendikalaşma oranının işçilerde yüzde 59,8, memurlarda ise yüzde 67,3 görün”mekle birlikte “SGK verilerine göre sendikalı işçi oranının yüzde 8,9 olduğu” biçiminde yansımıştır. Aslında iki numaralı şekil 1980’den bu yana Türkiye’de uygulamaya konulan neoliberal politikaların toplumu örgütsüzleştirip hak arama taleplerini hemen tümüyle sonlandırdığını ve dünyanın en büyük 17. ekonomisinin altında yatan sırrın “ölümüne çalışma” olduğuna işaret ediyor.
Gerçekten de haftalık ortalama çalışma süresinin 39 saat kabul edilmesine rağmen Türkiye’de çalışanlar ortalama 52,1 saat çalışıyor, 6-17 yaş grubundaki çocukların yüzde 6’sı iktisadi getirisi olan bir işte çocuk işçiliği yapıyor, çalışan çocukların yüzde 70’i okula devam edemiyor ve toplam istihdamın yüzde 45,7’sini kayıtdışı istihdam (15-19 yaş arası grupta yüzde %75,2) oluşturuyor.
Şekil 2: Türkiye’deki Grev Sayıları (2000-2012)
Çalışma hayatındaki sorunları insan sağlığı açısından kabul edilmez yapan unsur ise gerekli önlemler alındığında tüm bu problemlerin önlenebilecek olmasıdır. Ancak Türkiye’de amaç çalışanın sağlığı ve güvenliğini sağlamak değildir.
Aksine tek amaç; Soma’da yüzlerce işçinin öldü(rüldü)ğü kömür ocağını işleten Soma Holding’in sahibi Alp Gürkan’ın ifadelerine de yansıdığı gibi“Türkiye Kömür İşletmeleri’nin 130-140 dolara mal ettiği kömürün tonunu(n) 23.8 dolara çıkar”ılabilmesi için özel sektörün çalışan sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini bütünüyle ortadan kaldırması ve devletin de buna göz yummasıdır. (OE/HK)
Kaynaklar:
- TUİK (2014). İş kazaları ve işe bağlı sağlık problemleri. Ocak 2014. http://www.tuik.gov.tr/jsp/duyuru/upload/yayinrapor/2013_ISKAZALARI_VE_SAGLIK_PROBLEMLERI_RAPORU.pdf (Erişim: 19.05.2014)
- Yılmaz F (2009). Küreselleşme sürecinde gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi.
- Süyür H (2009). Polivinil klorür maruziyetinin pulmoner sisteme etkiler. Gaziantep Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi.
- Elbek O (2009). Yoksulluk ve Sağlık. Birikim.
- Yardım N, Çipil Z, Vardar C, Mollahaliloğlu S (2007). Türkiye İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları: 2000-2005 Yılları Ölüm Hızları. Dicle Tıp Dergisi.
- TTB-MSG Dergisi Yayın Kurulu (2006). Esnek İstihdam ve Sağlık. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi.
- Belek İ (2005). Küreselleşme Avrupa Birliği Girdabında Emeğin Durumu, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi.
- Ceren A (2005). Sendikalılık oranı düşmeye devam ediyor. Uluslararası İşçi Dayanışma Derneği. http://www.uidder.org/sendikalilik_oranlari_dusmeye_devam_ediyor.htm (Erişim: 21.04.2014).
- Çalışma Bakanlığı İstatistikleri, http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/csgb.portal?page=grevlokavt (Erişim: 16.12.2013).
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik, Çalışma Hayatı ve Ekonomi Muhabirleri İle Bir Sohbet Toplantısı Düzenledi. http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/csgb.portal?page=haber&id=basin113 (Erişim: 20.04.2014).
- Kapusuz N. Türkiye’de İş Kazaları ve Üç Ayrı Raporun Bize Söyledikleri (Ya da Söylemedikleri). http://www.emekdunyasi.net/tr/article.asp?ID=1953 (Erişim: 28.09.2009)
- Çelik A. AKP’nin on yılında sendikalar ve sendikasızlaştırma. Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği. http://www.tr.boell.org/web/103-1539.html (Erişim: 20.04.2011).