geçen haftaki yazımda pazartesi ve salı günü gerçekleşecek toplantılarda dünya tabipleri birliği başkanıyla, konsey başkanı'nın ankara ve istanbullu hekimlerle buluşup "dayanışma duyguları"nı ifade edeceklerinden söz etmiştim. bugünkü yazımda da size bu toplantıdan ve konuşulanlardan söz edecektim.
salı günü istanbul'daki toplantıya giderken gaziantep'te bir cerrahın, daha önce tedavi ettiği ve yaşamını yitiren bir hastanın yakını tarafından bıçaklandığını öğrenmiştim. toplantı salonuna girdiğim sırada hekim arkadaşlarım, doktorun durumunun kritik olduğunu söylediler.
toplantı yapıldı, sunumlar, soru yanıt ve tartışma bölümü bittiği sırada salonda bulunanlar olarak dr. ersin arslan'ın tüm müdahalelere karşık kurtarılamadığını ve yaşamını yitirdiğini öğrendik.
toplantıyı düzenleyen arkadaşlar, dtb ve konsey başkanlarının da katılacağı müzikli bir dayanışma gösterisi yapmayı planlamışlardı. salondaki hekimlerin o anda öğrendiğimiz bu haber nedeniyle içinde olduğu ruhsal durum, bunu programı gerçekleştirmeye imkân vermedi.
herkes derin bir üzüntü ve belki de çaresizlik içindeydi.
salon bir anda boşaldı, hekimler dağıldı.
dayanışma ve destek kurtarmaya yetmedi
dünya üzerindeki 99 ülkede aktif olarak insanların sağlığı için uğraşan "dokuz milyon" hekimin meslek örgütlerini çatısı altında birleştiren dünya tabipleri birliği'nin en üst düzeyindeki temsilcileri tarafından türkiyeli meslektaşlarına, yaşadıkları mesleki ve örgütsel sıkıntıları için ifade ettikleri destek ve dayanışma duyguları gaziantep'te görev yapan dr. ersin arslan'ın yaşamının bir hasta yakınının saldırısıyla sona ermesini önlemeye yetmedi.
pek çok insan gibi benim de boğazıma bir yumruk tıkandı, yüreğimin üzerinde bir ağırlık hissettim ve gözlerim doldu. 29 yaşında bir insanın, bir hekimin işiyle ilgili olarak ve iş yerinde öldürülmesi çok önemli bir olaydır.
ilk andaki bu üzüntü ve sorumluluk duyguları, daha sonra bunun nedenleri üzerine daha çok kafa yorulması gerektiği düşüncesine ve gerçeği tüm boyutlarıyla anlama isteğine dönüştü.
genç bir hekimin daha yaşamının ve hekimlik faaliyetinin başında öldüren nedenler doğru bir şekilde ortaya konulması gerekir diye düşündüm.
o yüzden gece boyu ve sonraki gün, ulaşabildiğim kaynaklardan olayın ayrıntılarını öğrenmeye çalıştım. ölümünün ertesi günü (dün) hekimler onun cenazesini kaldırdılar, fotoğrafları, video görüntüleri, ekranlardan, bilgisayarlardan, sosyal ağlardan paylaşıldı.
hekimler, sağlıkçılar, örgütler, duyarlı insanlar sağlık kurumlarında, alanlarda toplanarak olayı kınadılar, protesto ettiler,
sorumlu olarak sağlık alanında uygulanan "dönüşüm programı" gösterildi. programı uygulayan hükümet ve sağlık alanındaki en üst sorumlu olan sağlık bakanı protesto edildi ve istifaya çağrıldı.
bakan sağlık bakanlığı'nın internet sitesinden açıklama yaptı ve ersin arslan'ın başına gelenlerden dolayı "üzüntüsü"nü ifade etti.
bugünkü tepkiler ve nedenleri
bugün de ülkenin her yerinde acil hastalar dışında hizmet sunmuyorlar, her yerde yürüyorlar ve aynı protestoyu sürdürüyorlar.
"sağlıkta dönüşüm programı"nın bu tür olaylardaki etkileri ve olumsuz sonuçları çok açık. sağlık bakanı hatta başbakan hekimlere yönelik "sıcak ve olumlu" olmayan duygularını sıklıkla ifade ediyor. toplum, vatandaşlar, hastalar ve yakınları bunlardan etkileniyorlar. çünkü eğitim düzeyleri ortalama olarak dördüncü sınıf düzeyinde. çünkü sağlık alanında yaşanan ve her gün değişen uygulamalar nedeniyle sürekli bunalıyorlar. bu sıkıntılarının muhatabı olarak da o uygulamaları elleriyle gerçekleştiren kişiler olarak hekimleri ve sağlıkçıları görüyorlar ve onların tutum ve davranışları karşısında celallenip tepki gösteriyorlar. dünyanın her yerinde böyle şeyler olduğunu, dtb başkanı ve konsey üyeleri anlattı. günümüzde bundan doğal bir şey yok.
bu tepkilerin olmaması için sağlığa, sağlık hizmetine yönelik bakışın, hasta hekim ilişkisinin ve hizmetin sunulduğu ortamın ve hizmetin uygulama biçimlerinin değişmesi gerekli.
bunların hepsi doğru!
gerçekleri bilmek gerek
ama bütün bunların doğruluğu ve gerçekliği, yine de dr. ersin arslan'ın ölümüne giden sürecin, bu süreçteki gerçek etki ve payını doğru saptama zorunluluğunu ortadan kaldırmaz.
o yüzden konunun tüm taraflarının bu konuyla ilgili olarak hem kendi yaptıklarını ve hem de yapmaları gerektiği halde yapmadıklarını teker teker gözden geçirmeli, öncelikle kendileri olmak üzere, süreçte saptadıkları eksik, yanlış ve yetersizlikleri ortaya koymalıdırlar.
olayla ilgili hekimler arasında fısıldanan bazı ayrıntılar benim de kulağıma geldi. doğrulama olanağım olmadığı için önlerine ve arkalarına birer "soru işareti koyarak" paylaşıyorum:
söz konusu öldürme olayında yukarıda belirttiğimiz saptama ve çıkarsamalardan başka ve çok farklı durumlar olduğunu kuşkusu var.
eğer bu fısıltılarda belirtildiği gibi olayın olacağı daha dede öldüğü andan itibaren yani on gündür biliniyor; bilen ve bir şeyler yapması gereken yetkililer bunlarla ilgili görev ve sorumluluklarını yerine getirme konusunda ihmâlkâr davranıyorlarsa, sorumluluk yukarıda söz ettiğimiz genel sorumluluğun çok daha ötesindedir.
hükümet bu tür konularda yetersizliklerinin sorumlusu olarak, genellikle en son noktadaki sorumluyu işaret etse de, gerçeklerin görünür hale getirilmesi hem gerekli, hem de herkesin yararınadır.
adaletin gerçekleşmesi içinde bu zorunludur.
eğer söylendiği gibi dr. arslan on gündür tehdit altında ise; bu tehdidi çalıştığı kurumun idarecilerine bildirmişse, idareciler ise onun can güvenliğini sağlama konusunda çeşitli nedenlerle yetersiz kalmışlarsa, cinayeti işleyen çocuk söylendiği gibi on gün boyunca elinde bir bıçakla hastane içinde dolaşmış, herkese bunu söylemiş, hekimi yalnız yakalamak için sürekli kollamış ve en sonunda da bunu başararak gidip hekimi vurmuşsa; ardından hekimin kan kaybından ölmesi için başında beklemiş bu süre içinde hiç kimseyi yanlarına yaklaştırmamışsa, bu sırada orada bulunanlar, herhangi bir müdahalede bulunamamışlarsa, burada uygulanan sağlık hizmet sunumu modelinin bir olumsuz sonucundan ve buna bağlı dolaylı bir sorumluluktan söz edilemez.
sorumlular saptanmalı
bu cinayetin sorumluları öncelikle, o kurumdakiler başta olmak üzere, vatandaşın güvenliğinden sorumlu olan tüm yöneticilerdir.
bunun hemen ardından o kurumda görev yapan diğer hekimler ve sağlık çalışanları, özlük hakları ve mesleki alanda faaliyet gösteren örgütlerle, onların yöneticilerinin de sorumlulukları vardır.
üstelik bu sorumluluk sağlıkta dönüşüm programını ve sağlık bakanının tutumunu eleştirerek ya da kınayarak ortadan kaldırılamaz.
bir hekim kendisine yöneldiğini fark ettiği "somut bir tehdit"i öncelikle amirlerine, sonra da üyesi olduğu meslek kurumuna bildirmiyorsa burada çok ciddi sorunlar var demektir.
her ne kadar bu konuda da o meslek örgütüne üye olmayı zorunluluktan çıkaranlar ve birden çok mesleki örgütün daha demokratik olduğunu düşünen sağlık bakanları olsa da meslek örgütleri üyelerinin taleplerinden bağımsız olarak üyelerini ve onların haklarını korumakla yükümlüdürler.
söz konusu sağlık kurumunda hiç mi "örgütlü hekim ve sağlıkçı" yoktur? bunların hiç biri, söz konusu olayı örgütüne iletip, gereken önlemler için harekete geçilmesini sağlamamıştır?
eğer böyleyse o zaman meslek örgütünün en temel özelliği daha baştan ortadan kaldırılmış olmaz mı?
bir can, bir hekim, bir insan nasıl doğuyor, yetişiyor, varoluyor? bir can, bir hekim, bir insan nasıl yok edilebilir, öldürülebilir? yok edilirse bunda sorumlu olanlar sadece yok eden ve yok edilenler midir?
herkesin işte bunları enine boyuna araştırarak gerçeğin tümünü ortaya koyması, sonra da benzer durumların yaşanmaması için üzerine düşenleri yerine getirmesi gereklidir.
bunlar yapılırsa kuşkusuz dr. ersin arslan bir daha geri gelmeyecektir.
ama durum böyle kalırsa da, başka ve nice ersin arslanlar için daha çok protestolar, yürüyüşler yapılacaktır. ölen öldüğüyle, öldüren de öldürdüğüyle kalacaktır.
yapılması gereken seçim budur!.
işi sağlık olanlar, "yaşam"dan yana çözümler için uğraşmalıdırlar. (ms/hk)