Yrd. Doç. Dr. Alper Engeler’den "Varoluşçu İnsancıl Psikoterapi" eğitimi aldığım bu dönemde, ölüm anksiyetesi fazlasıyla gündemimde. Bu konuya ‘’varoluşsal’’ açıdan Irvın Yalom’un yadsınamaz katkısıyla karşılaşırken, ‘’Bucket List’’ filmine değinmeden edemeyeceğim.
Yaşamsal, varoluşsal krizler insanlar için zordur. Hastanelerin acil servisleri, aileyi ve hastayı saran bir endişe, kasvet verir. Kanser tüm vücudu sardığında, önünüzde iki seçenek vardır; ölümü beklemek ya da ona meydan okumak.
Kanser ölümle yüzleşmektir. "Kriz" için kullanılan Çince gösterge iki sembolden oluşmaktadır: "Tehlike" ve "fırsat". Birçok kanser hastası bu krizi fırsata çevirmiştir. Bunlar "kişisel gelişimden" başka bir şekilde ifade edilemeyecek, çarpıcı dönüşümler ve içsel değişimlerdir (Yalom 2013).
İnsanlara gelecek planlarını, iş kolikliğini bıraktırıp anı yaşatabilen bu gerçek, yaptığımız şeylerin önemini gösteriyor aslında.
Bizlerin ölümsüzlük fantezisi vardır. Yaratıcı bir tarzla buluş gerçekleştirerek ölümsüzleşebiliriz. Dilerseniz biyolojik bir tarzla, çocuk sahibi olarak da ölümsüzlük mümkün. Bana kalırsa bunlar bizi ölümden kurtarmıyor, sadece ölüm anksiyetesini azaltıyor.
Nicholson ve Freeman
Jack Nicholson (Cole) ve Morgan Freeman’ın (Carter) başrollerini üstlendiği "Bucket List" adlı filmde, iki kanser hastasının son zamanlarını anlatırken, bunun fırsata dönüştürülmesi durumunda, insan hayatının ne kadar güzel olabileceğini anlatıyor. Yönetmenliğini Rob Reiner’ın ve senaristliğini de Justin Zackham’ın yaptığı bu film, "varoluşçu" bir temaya dayanmakta.
Cole ve Carter, birbirinden farklı hayatlardan gelmektedir. Cole, kurduğu şirketler grubuyla büyük bir servete sahip ve kraliyet ailesiyle dahi tanışmakta. Ancak Carter araba tamircisi ve mütevazi bir hayat yaşamakta.İşte kanserin ağı, farklı sınıflara mensup bu iki insanı, bir araya getirmişti.
Cole otoriter ve asabi bir karakteristiğe sahip. Koruyucu bir baba modelini benimsemiş hatta kızının evliliğine müdaheleleri terk edilmesine sebep olmuş. Carter ‘ın ondan farkı ise naif, güler yüzlü ve daha hoş görülü olması.
Onlar kanser hastası olduğunu öğrenen insanların yaşadığı beş aşamayı da yaşayacaktır. Bunlar inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme sürecidir. (Ross 1974).
Cole ve Carter ilkinde yani "inkar" döneminde tanışmışlardı. Ama tahlillerin ardından, ölümlerine altı ay kaldığını öğrenmeleri, "kabullenme" sürecine girmelerini hızlandırmıştı.
Bu yüzden hayatlarının geri kalan kısmında, çok istedikleri ama yapamadıkları şeylerin üzerine gitmeleri, onlara hiçbir şey kaybettirmeyecekti. Üstelik ölüme altı ay gibi çok kısa bir süre kalması, onları bu konuda acele etmelerini gerektiriyordu.
Cole hayattaki önceliklerini yeniden düzenlerken, artık her yıl uğraştığı ihalelerle uğraşmıyor, önceliği hayatın tadını çıkarmaya, en heyecan verici hatta en tehlikeli olabilecek şeyleri denemeyi ve Carter’ı da buna katmak istiyor. Ayrıca, tanrıya inanmayan Cole, toplantıda gelecek planlarından konuşulduğu sırada, "ilâhi komedya"dan bahsederek, hayatına kozmik bir anlam katıyor.
Carter risk almaya daha büyük bir isteklilik gösteriyor ve Cole ile paraşütle atlıyor, arabayla sürat yapıyor ve çapkınlık yapıyor. Kutup ıssızlığının üzerinden geçerken, hayatın önemli gerçeğini değişen mevsimi canlı bir şekilde kabul ediyor ve bu eşsiz güzelliğe ilahi anlam katıyor.
Ölümün yaklaştığı haberi geldiğinde, Cole ’e göre daha acı duyan Carter ’da, din olgusu çok güçlü ve cennet ve cehennemin varlığına inanıyor. Böylece ölüm anksiyetesini bastırmasını sağlıyor.
Bu ölümü dinsel bir tarz üzerinden, daha üst varoluş düzleminde yaşamaktır (Yalom 2013). Böylece çok yakından yüzleştiği, ölüm gerçeğini bastırabildi. Ama her şeye rağmen Carter, kanser öncesindeki Carter’ a göre büyük bir dönüşüm başarısı göstermişti.
Ölüm ile yüzleşmek ve onu fırsata çevirmek, böyle bir şey. Hayatı boyunca risk almadan yaşayan Carter’a paraşüte bindiren, dinlere ve Tanrı’ya inanmayan Cole’e ilâhi komedyadan söz ettiren, aileleriyle olan ilişkilerini sorgulatan ve yaptığımız şeylerin önemini gösteren bir gerçek.
Onların ölümlerine altı ay kala yaptığı şeyler, hiç yapamayacaklarına inandığı şeylerdi. Bu bize, eğer istersek hayatımız ile ilgili dönüşümler yapabileceğimizi, yaşamayı arzu ettiğimiz güzellikleri tadabileceğimizi gösteriyor. Ölüm tarihimizi bilmeye ne gerek var ki… (CÖ/HK)