Sağlıkçılar en çok da örgütlü kesimleri olmak üzere "sağlık alanındaki kötüye gidişi" sürekli ortaya koyuyorlar. (*) Bilimsel veriler de bunları destekliyor. Hiçbir alt yapı hazırlığı yapılmadan 1 Kasım'da "Aile Hekimliği" uygulamasının İstanbul'da da uygulanması bunun en güncel somut kanıtlarından birisi.
Konulan sistemin aslında sistemsizlik olduğu da çok belli. "Aile hekimliği" modelinde temel olan "sevk sistemi"nin dikkâte alınmadan "tedavi edici sağlık hizmetlerinin" tüm sağlık kurumları ve basamaklarından yalnızca belirli bir farkı -bu da en azından şimdilik yok- ödeyerek sağlanabilmesinin yaratacağı kaos ve kaynak israfını görmemek olası değil. Ama tüm bunlara karşın bir gerçek var ki toplumun en azından bir kesimi sunulan hizmetten memnun ya da çok az yakınıyor.
Buradaki paradoksun açıklanması, mevcut modelin yanlışlığını söyleyip ortaya koyanların önemli bir sorunu. Bunun nedenlerini ve o nedenleri yaratan dinamikleri çok daha etkin, yaygın ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymalılar. Ama aynı zamanda bu duruma dair kanaati topluma yayan medyanın da bu memnuniyeti kamuoyuna yansıtması konusu irdelenmelidir. Bunu da sağlık ve medya alanları ya ortaklaşa, ya da her kesim kendi başına ve kendi sorumluluğu çerçevesinde somut kanıt ve göstergeleri ile ortaya koymalılar.
Kuşkusuz medya bu memnuniyeti, "yokken var etmiyor" ve "olmayan"ı göstermiyor. Bir kesim angaje ve Irak savaşı sırasında kullanılan terimle söylersek "embedded" (gömülü) medya ve mensuplarını yaptıkları çok aleni olduğu için etkileri ve yaygınlıkları dikkâte alınmak kaydıyla bir kenarda bırakılabilir. Çünkü büyük olasılıkla onların değişmesi söz konusu olmayacaktır.
Ama onların ve her zaman "muhalif olanların" dışında kalan medyanın bu konuda yine kamu yararını temel alarak yapmak zorunda olduğunu söylemeliyiz. Çünkü yanlış gidişin bedelini hep birlikte ödeyeceğiz.
Memnun olanların büyük çoğunluğu emekliler daha çok olmak üzere aktif SGK kapsamında olan ve büyük şehirlerle diğer şehirlerin "merkez"lerinde, ya da ekonomik olarak "gelişmiş" ilçelerinde yaşayanlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bir de aslında geçmişte de sağlık güvenceleri olmasına karşın, ekonomik durumu nispeten iyi olduğu için tanı ve tedavi hizmetlerini özel sağlık kurumlarından alan toplum kesimlerini buna ekleyebiliriz. Çünkü şimdi de aynı tutumu devam ettirirken, ödedikleri karşılık SGK'nın özel kurumlarla yaptığı anlaşmalar nedeniyle düşmüş olmasıdır. Yine merkezlerde yaşayan ve SGK kapsamında olan kronik hastalıkları olan insanlarla, yaşlı nüfus da "memnunlar" arasındadır. Çünkü daha çok sayıda seçeneğe ulaşma olanağı vardır. Çoğu zaman gereksiz bir şekilde ve "mükerrer" aldıkları hizmetlerin toplumsal maliyeti, kendi bireysel maliyetlerine aynı ölçüde yansımadığı için, doğrudan ve hemen fark edilmemektedir.
Bu sonucu yaratan başka bir neden oluşmakta olan modele "devlet"in ve daha çok kâr etme potansiyeline sahip "özel sağlık sektör"ünün yaptığı destek ve sübvansiyonlardır. Devlet cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman ayırmadığı kaynağı bu alana ayırmıştır. Artış nüfus artışının ötesindedir. Özel sektör ise masraflarını en aza indirerek, en düşük bedelle hizmeti sunarak bu sübvansiyonu yapmaktadır. Sağlanan karşılık aslında "sağlık ve iyilik hâli" değil, sektörde yaşanan sayıca ve oranca çoğalmış hizmet sunumu döngüsü ve bunun gerektirdiği her gün büyüyen sarf ve harcamadır.
Bu artan kaynağın paylaşımı sırasında sağlık hizmetinde çalışanlar da ciddi gelirler sağlamaktadır. Dolayısıyla kötüye gidişi gören sağlıkçıların ifade ettikleriyle, aslında bu alandaki durumları ve yaptıkları birbiriyle çeliştiği için söylediklerinin "inandırıcılığı" kalmamakta, yalnızca "muhalefet etme" olarak anlaşılmaktadır.
Yaygın medyanın görece iyiliğin söz konusu olduğu merkezlerde olması, ulaştıkları ve gösterdiklerini de belirleyerek, olumsuzluktan daha çok olumlu örnekleri sergilemektedirler. Öte yandan medya faaliyeti de aslında bir tür ticari faaliyete dönüşmüş olması nedeniyle, kendi içlerinde bir çelişkiye düşmemek için reklam ve destek kaynaklarının olumsuzluklarını sergilerken daha çekingen, tutumlu, görmez olmaktadır.
Ancak "bilim"in ve "ekonomi"nin göstergeleri gidişi çok net göstermektedir. Şili'de ve kapitalizme entegre olmuş Bulgaristan gibi eski doğu bloğu ülkelerinin bugünü, aslında bizim "çok da uzak olmayan yarınımızın" halini göstermektedir. Sağlıksızlık ortaya çıktığında "ahlanıp vahlanma"nın yararı yoktur.
Modelin yanlışlığı ve olumsuzluğu topluma daha iyi anlatılmalı, toplumun mevcut desteği gelecekteki iyiliği ve yararına değişecek şekilde davranılmalı, gerçekler açıkça sergilenmelidir. (MS/EÖ)
(*) http://www.bianet.org/bianet/siyaset/125674-turkiyede-saglik-dunyanin-yarisindan-daha-kotu