Sefaköy'de bir çöp konteynırında meydana gelen patlamada yaralanan Fatma Ağdemir öldü. Sabaha karşı dokuz araç daha ateşe verildi. Ölen genç kadın tamamen talihsizlik eseri, konteynırın yanından, tam da bomba patlayacağı sırada geçtiği için öldü.
Cenazesini bayrağa sarmışlar. Yakınlarının acısı seyrelmemiştir ama muhakkak bir sükunet sızmıştır içlerine... Tıpkı Eyüp'te arabası yanan, "25 yıllık birikimimdi ama vatan sağolsun" diyen emekli öğretmenin kaybını hafifletmenin bir yolunu bulması gibi . Çünkü "iktidar", devlet, hükümet, ya da bir aşkınlık mercisi böyle öğretir. Kurumlar uygarlık tesis ettikleri kadar, zulüm ve eşitsizlik kurarlar. Sıradan ve tekil insanın acısı, isyanı, yalnızlığı, varoluşu önce bir toplumsal kategoriye dönüştürülür sonra da yönetilir.
İstanbul Valisi Muammer Güler, ki o da aslında bugün iktidar icracısı bile olsa, yarın "birey"leşecektir, bugüne kadar yanan 51 araçtan dördünü "tinerci" çocukların yaktığını, bir otobüsü husumet sahibi bir kişinin yaktığını, diğer kundaklamalarda da PKK'nin izinin olduğunu" söyledi. Yani çıktı, vali olarak bir açıklama yaptı.
"Somut Neron..."
Peki o dört "tinerci" çocuk kim? Sayısı biliniyorsa, kim oldukları da biliniyordur. Neredeler şimdi? Bakıma mı alındılar? Husumet sahibi kişi kim? Bu resmi açıklamaların sahibi Valinin failden medya ürünü bir adlandırmayla (Neron) söz edişi ise gerçekten traji-komik: Olayda bir "Somut 'Neron' olduğunu söylemek mümkün değil"miş!..
İzler birbirine karışmış yani. Ortada bir muğlaklık olsa bile, "dört tinerci, bir husumet sahibi insan" biçiminde formüle edilen açıklama inandırıcı gelmiyor kulağa. Sonunda tabii, Güler'in bu açıklaması yurttaşlardan "ihbar" beklentisine eklemleniyor. Devlet ile yurttaş el ele, kötülüklere karşı mücadele edecek.
"Vatan sağolsun" deyip, bağrına taş basmak da yetmiyor yani...
Öte yandan, 16 Aralık'tan beri Kuzey Irak'ta operasyonlar sürüyor... Genelkurmay ve hükümet reddediyor ama BM'nin somut verileri iki bine yakın insanın yerinden edildiğini, köylerin vurulduğunu gösteriyor. BM "somut Neron" gösteriyor!
Biz hep dinleyecek miyiz?
Peki her şey birbirinden bu kadar ilgisiz olabilir mi? Bir çöp tenekesine yerleştirilen bombanın öldürdüğü gencecik kadının tabutunu Türkiye Cumhuriyeti bayrağına sarınca bu ilintiyi de zaten kabul etmiş olmaz mıyız? Bu ilinti PKK aleyhine slogan atınca yok olur mu?
Şiddete yol açan herhangi bir sorunun zihinsel düzeyde çözümüne yaklaşmak iktidarı yapıbozumuna uğratacak diye insanlar ölmeye devam mı edecek? Hepimizin evinden bir ölü çıkmadıkça, başkasının ölüsüne duyarsız mı kalacağız? Orta sınıf dedikleri, taksitlere boğulduğu ancak görece güvenli yaşamında ani bir yarılma olmadıkça “somut Neron” masalını dinlemeye devam mı edecek?
Fakir bir mahallede ölümü de kaderinin son sahnesi olarak gören bir aile bir ömür bayrağa sarılı cenazeyle acısını avutabiliyorsa, aynı masalı da dinleyebiliriz. Ama neden arınmayı, temizlenmeyi, musluğu tıkayan saç topağını borudan çıkarmayı denemeyelim? (NZ/EK)