Anlamayanlar, daha doğrusu çeşitli çıkarları için anlamamayı tercih edenler için İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarını bir de böyle anlatalım diye düşünmüş herhalde yönetmen.
Bir yanıyla da sadece yayılmacı politikaları değil, savaşın, çatışmaların neden olduğu, olabileceği ekolojik yıkımları…
Kanadalı yönetmen Polina Teif, hakikaten bunları mı düşündü, bilemiyorum, fakat Bozcaada Ekoloji Filmleri Festivali’nin ikinci gününde izlediğim filmlerden olan “Ölüdeniz Kasidesi” beni bu yönleriyle etkiledi.
Yönetmen Teif, kamerasını Ölüdeniz’de gezdirirken, mikrofonunu da etrafındaki İsrail, Filistin ile Ürdün’den yurttaş ve uzmanlara uzatıyor.
İsrail’den konuşan yurttaş dahi “Ölüdeniz, 30 yıl sonra yok olacak, hükümet bu sorunu çözmeli” diyor.
Filistin ve Ürdün yurttaşlarından dinliyoruz, İsrail’in bölgede neler yaptığını; daha açık haliyle bölgenin tüm su rezervlerine sahip olmak, su gücünü elinde tutmak için Ölüdeniz’i nasıl santim santim yok ettiğini.
Filistin’den bir çevre örgütü temsilcisi konuşuyor belgeselde; örneğin, Ölüdeniz üzerinde buhar havuzları kuruyor İsrail, buharlaşlan sudan geriye kalen çok kıymetli magnezyum, kükürt, potasyum ve brom gibi madenleri alıyor.
Buhar havuzları
Ölüdeniz’in susuz kalmasının bir nedeni de burayı besleyen Ürdün Nehri’nin güzergahına İsrail’in müdahale etmesi; nehir artık Ölüdeniz’i besleyemez durumda.
Belgeselde konuşan uzmanlardan biri, İsrail’in Filistin’in kıyısında yer alan Ölüdeniz suyunu alıp arındırıp, Filistinlilere içme suyu olarak sattığını anlatıyor.
Bir başkası da Filistin’e ait olan kısımda Filistinliler’e ait tek bir tuz fabrikası olduğunu İsrail’in sadece bu fabrikaya izin verdiğini söylüyor. “Umarım bir gün burada daha çok Filistinli işletme görürüz” diye ekliyor.
Buhar havuzları yaptıklarını tuzu o şekilde elde ettikten sonra buhar havuzundan geriye kalan suyu tekrar Ölüdeniz’e bıraktıklarını anlatıyor, “Ölüdeniz’i kurutan biz değiliz” diyor.
Yıllar önce Birleşmiş Milletler Kadın Birimi için Ürdün'e gittiğimde turizm bölgesi sandığım Ölüdeniz’in (Lut Gölü) üç ülkenin stratejilerini gösterdikleri ayrı bir cephe alanı olduğunu bilmiyordum bile.
EVRİM KEPENEK İZLENİMLERİNİ YAZDI
Kadın Gazeteciler Ürdün'de Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddeti Tartıştı
Filistin ve Ürdünlüler belgesele yansıyan haliyle “İsrail insafa gelecek ve ekolojik yıkıma son verecek” gibi bir düşüncede değillerdi fakat “Umarız burası çölleşmez, buranın etrafında benim çocukluğum geçti, çocuklarım da torunlarım da burada yaşar” umudundaydılar.
Belgesel yaklaşık bir yıl önce çekilmiş bu nedenle de şimdilerde yükselen savaşın dumanlarından eser yok.
İzleyici açısından belgesel yansıyan duygulardan biri, İsrail’in işgaliyle yaşamaya çalışan ve kendileri yaşarken Ölüdeniz’i de yaşatmak isteyen Filistinliler…
Bu anlamda Kanadalı yönetmenin güç ilişkilerini, bir çatışmayı, idamı bekleyen bir mahkum gibi kurumayı bekleyen koskoca bir gölü anlatırken kamerasını hangi tarafa yönelttiğini de görüyorsunuz.
Aynı belgeseli şimdi çekmek istese bölgeye gitme şansı dahi olmazdı.
Son söz olarak, İsrail çatışma uğruna ekolojik yıkıma neden olduğu politikaları “güvenlik” adı altında meşrulaştırmaya çalışan tek ülke değil.
Güzellikleri ile ünlü Diyarbakır’daki Geliya Goderne de tehlike altında.
Sadece belgeselinin çekildiği zaman için değil, “Ölüdeniz Kasidesi” şimdilerde tüm bölge halklarının hüzünlü bir şarkısı… (EMK/AS)