Eserin adı Ölü Ülke, Ölü Ulus, Ölü Budun, Ölü Halk, Ölü Kavim, Ölü Vatan veya Ölü Memleket olarak da tercüme edilebilir. Ne de olsa, filmde hiç ifade edilmeyen bu kavramın yorumunu usta sinemacı seyirciye bıraktığını söylüyor.
Devletin sorgulanmaz güdümündeki bir diyarda, toplumun bir kesimi düşman ilan edilip her türlü kötülüğün sebebi olarak lanse edildiğinde kabaran ırkçılık ve ayrımcılık, nefret, kin, hınç ve öfkeyle birleşerek şiddete dönüşür, "barbarlık" adını uygun gördüğümüz pratikler hızla yaygınlaşır.
Fakat siyaset gereği iktidar saf değiştirmek zorunda kaldığında eski düşmanlıklar bir anda unutulur, hatta inkâr edilir, geriye maskesi düşmüş bir kesim, paramparça bir toplum, belki bir daha sahip olunamayacak değerli bir mirasın telafi edilemeyen kaybı kalır.
Romanya'nın son yıllarda bilhassa kurmacalarıyla ödüllere doymayan yönetmeni Radu Jude 2017 yapımı çalışmasıyla kolaj bir belgesele imza atıyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında Romanya'da yükselen antisemitizmin nelere malolduğunu kendine has bir dille aktaran Țara moartă (Ölü Millet/The Dead Nation) en son Locarno Film Festivalinde boy göstermişti.
Bir taşra fotoğrafçısının elinden çıkma fotoğraf kareleri, Yahudi bir doktorun günlüğü ve dönemin propaganda konuşmalarının kayıtlarıyla harmanlanmış etkileyici belgesel geçmişten günümüze ışık tutuyor.
Sinema dünyasında yetkinliğiyle olduğu kadar siyasi duruşu ve mütevazi kişiliğiyle de dikkat çeken bir yönetmen Radu; Avrupa'da (coğrafyamızda ve tüm dünyada) ekstremizmin kasten beslenerek yükseldiği günümüz şartlarında, aksayan bir şeyleri kamufle etmek üzere günah keçileri bulmakta kimsenin zorlanmadığının da farkında.
Günah keçileri
“Şimdiye kadar çektiğim filmler arasında aleni olarak en politik ve felsefi çalışmam bu” diyor Radu. "Siyasi olmasının sebebi toplumumuzun genelde konuşmaktan haz etmediği bir meseleye parmak basmam: Özellikle ülkenin doğusunda azmış bir antisemitizm ve Yahudilere yönelik toplu kıyımlar". Genelde başkalarının suçlandığı bir dinamik olarak hatırlamak işine gelmiş çoğunluğun, Romanyalı tarihçiler Holokost'taki Rumen sorumluluğunun 400 bin civarında kurbanla eşleştiğini belirtmiş olsa da.
Tercihini mümkün olduğunca adaletten yana kullanan Radu ülkesinde Romanlar'a kısa bir süre öncesine kadar kölelik yaptırıldığını bize Berlinale'den ödüllü, muhteşem Aferim!'le aktarmıştı. Memleketinin mazisindeki kirli çamaşırları tek tek teşhir etmeyi kendine şiar edinmişe benzeyen çalışkan sinemacı, çoğunluktan farklı olana dair hassasiyetini İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş Yaralı Kalpler (Inimi Cicatrizate/Scarred Hearts) adlı diğer olağanüstü eseriyle de kanıtlamıştı.
Geleneksel belgesel tarzlarından ayrılan son eserinin felsefi yönüne de dikkat çekiyor Radu. Gerçeği ve de özellikle tarihsel vakaları görsel olarak temsil ettiği iddia edilen araçların ne kadar sınırlı ve sorunlu olduğunu kanıtlıyor filminde. Bir yanda, taşrada fotoğraçılık yapan Costică Acsinte'nin kadrajına girmiş, hayatına neredeyse herhangi bir pürüz çıkmadan devam ediyormuş gibi görünen halkın bir kesimi ve ateşe körükle gitmekte olan yalan makinesi halindeki devlet propagandası, diğer yanda Yahudi doktor Emil Dorian'ın ayrıntılı günlüğü aracılığıyla aktarılan mahvolmuş yaşamlar.
Mallarına bir anda el konup sokaklara düşen aileler, açlık, sefalet, sürgün, dayak, işkenceler ve tecavüzler, katliamlar ve intiharlar; üzerine yanıcı madde dökülerek canlı yakılan bedenler veya gaz kullanılarak topluca sona erdirilmiş hayatlar…
Klas belgesel
Bazıları birer şaheser olmak üzere birbirinden ilginç ve net siyah-beyaz fotoğraf seyirciyi perdeye çivilerken, Romanya halkının o dönemdeki hayatının detaylarını uzun uzun inceleme şansına sahip oluyoruz.
Fakat Radu bir kısmı flu veya zamanla dokusu değişim geçirmiş fotoğrafları veya sessiz anları da gayet başarılı bir biçimde kullanıyor. Film boyunca dinlemekte olduğumuz metinde aktarılan ızdırap bir yana, propaganda konuşmalarının acımasız ruhunu hissettiren bazı özel karelerin etkisi yadsınamaz, mesela Faşist selamı veren çocukların kareleri.
Estetik sıfatını kesinlikle hak eden belgeselin yapımcı hanesinde, kısa filmleri dahil yönetmenle kariyerinin başından itibaren işbirliğine girip birçok başarıda katkısı olmuş, adı son yıllarda iyice öne çıkan Ada Solomon'u görüyoruz.
Geçmişle yüzleşme, hesaplaşma, bedel ödeme veya en azından özür dileme hususlarında pek de hevesli görünmeyen milliyetçiler tabii ki Radu'dan rahatsız. Hitler'in icraatına bir zamanlar hayranlık ifade etmiş Emil Cioran gibi entelektüellerin bile geriye dönük herhangi bir pişmanlık ifade etmemiş olması, Radu'nun olgunluk döneminde ayırdına vardığı acı bir gerçek.
Günümüzde yobaz milliyetçiler, soyadından da yola çıkarak "Pis Yahudi" yaftasını yapıştırmış durumda, ironiyi elden bırakmayıp kendiyle dalga geçebilmeyi bilen ve de Yahudi olmadığını bu arada belirten Radu Jude'ye. Kendilerine dönüp bakmaktan aciz fanatiklerin, körü körüne bağlı oldukları dogmaları, geçmişteki hata ve kabahatleri objektif bir gözle ele alıp eleştirebilmelerini beklemek abes olsa gerek; zaten onların gözünde Yahudiler'in hakkını ancak bir Yahudi savunabilir!
Jenerasyonundan saklanmış, okul kitaplarında veya tarihsel belgelerde yer verilmemiş mevzulara el atmayı seviyor 1977 doğumlu Radu.
Nazi Almanyasıyla dört sene süren müttefiklik sırasında, din ön plana çıkarılarak komünist düşmanlığının körüklendiği Romanya, İkinci Dünya Savaşı biterken saf değiştirmiş, sonradan tüm kötülükler Almanlar'a atfedilir olmuş, tıpkı Yunanlıların Selanik Yahudilerine uygulananlar karşısında sergiledikleri tavırlar gibi, veya…
Rumenlerin kendilerini mağdur sınıfına koyma geleneği vardır diyor ve bazen senaryodaki kötü adam olduğunu kabul etmenin daha sağlıklı olduğundan dem vuruyor Radu. Tabii devlet politikasındaki 180 derecelik çark sonrasında yetkililer Yahudilere yapılanları sümenaltı etmeyi tercih etmiş, halk da unutmayı. Yalnız üst seviyede bir bürokrat, Yahudilerin ticari başarıları yüzünden bazılarını rahatsız edip kıskandırdığını adeta itiraf etmekten nedense geri duramamış! (MT/EA)