"- Öldükten sonra nasıl hatırlanmak istersiniz? Yarın öleceğinizi söylemiyorum, allah korusun, insanların sizin hakkında ne düşünmesini istersiniz?
"- Bunu hiç düşünmedim ve umarım son nefesime kadar da düşünmem. Çünkü insanlar bunu düşündükleri zaman korkmaya başlıyorlar, bir şeyler yapmaya cesaret edemiyorlar ve diriliklerini kaybediyorlar. Biz bu dünyada var olmaya mahkumuz, bu yüzden hayatı en düzgün şekilde inşa etmeliyiz. Benim siyasi görüşümün temeli bu. "
Bu sözler 1986'da uğradığı silahlı saldırının ardından hayatını kaybeden İsveç Başbakanı Olof Palme'ye ait. İzmir'de 21-25 Ekim tarihlerinde FilmFika, Rendezvous ve İsveç Büyükelçiliği’nin işbirliğinde gerçekleşen İsveç Film Günleri, İsveç sinemasının önde gelen eserlerini izleyici ile buluştururken suikastı, mirası, kişiliği ile İsveç ve dünya siyasetinde önemli bir rolü olan Palme’yi tanıtma ve hatırlatma fırsatı sundu.
Festivalde gösterilen, Kristina Lindström ve Maud Nycander’in yönettiği "Palme" belgeseli ünlü liderin siyaset hayatının ilk günlerini, zaaflarını, başarılı siyasi kampanyalarını takip ederek, 60’lardan 80’lere İsveç’in ve dünya siyasetinin dönüşümünü gözler önüne serdi.
Genç bir adamdan siyasetçiye
Belgesel, Palme'nin çocukluğundan yola çıkıyor. Varlıklı bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya gelen Olof Palme, babasını erken yaşta kaybediyor. Küçük yaşta eğitimine yatılı okulda başlarken, üniversitede aile geleneği olan hukuk bölümüne yazılıyor.
Palme’nin Amerika yolculuğu onun siyasi bilincinin gelişmesin en önemli nedenlerinden. Kuzey Amerika’yı otostopla geziyor, güneyin yoksul barlarında özellikle Afroamerikanlarla konuşarak onların dertlerini dinliyor. İsveç’e döndüğünde ise uluslararası öğrenci hareketine katılıyor.
Palme’nin siyasi hayatı 1956'da İsveç Sosyal Demokrat Partisi ile başlıyor. 26 yaşındaki Palme, kısa zamanda dönemin başbakanı Tage Erlander’in "sağ kolu" oluyor. Palme’nin arkadaşlarına göre Erlander Palme için ‘İsveç’in bu yüzyılda gördüğü en iyi siyasetçisi’ ifadelerini kullanıyor.
"Çok fazla kahve ve sigara vardı "
Palme bu esnada sosyoloji öğrencisi Lisbet ile tanışıyor ve kısa süre sonra evleniyor. Lisbet Palme kocasının hem modern hem de eski nesle ait olduğunu söylerken "büyük ihtimalle ciddiyetine aşık oldum" ve "o farkına varmadan bile siyasetin içindeydi " diyor. Siyasi kariyeti başkarken Lisbet, Palme'nin hayatının vazgeçilmezlerinin "çok fazla kahve ve sigara" olduğunu ekliyor.
Kırılma noktası: Vietnam
Giderek Sosyal Demokrat Parti’de yükselen Palme, eğitim bakanı oluyor, partinin dış ilişkiler sözcüsü ve gençlik hareketinin temsilcisi rolünü üstleniyor.
1968‘de ABD’ye karşı "Vietnam bombardımanı bitmeli" konuşması ve Kuzey Vietnam elçisi ile savaş karşıtı yürüyüşe katılması ABD-İsveç ilişkilerinin gerilmesine neden oluyor. ABD, Stockholm elçisini geri çekerken, bazı vekiller Palme’nin "İsveç’in tarafsızlık ilkesini ihlal etmesi" nedeni ile istifasını talep ediyor.
Arşivden: İsveç'in Tarafsızlığı Meselesi "İsveç solcuları, bu savaş aleyhine bol gösteriler yapmışlar ve Amerikaya karşı güçlü bir tepki göstermişlerdir. İsveç Eğitim Bakanı Bay Olof Palme, Amerikan politikalarına saldırılarda en başında gelmektedir. 21 Şubat'ta Olof Palme, Kuzey Vietnam elçisinin de iştirak ettiği Amerika'yı protesto gösterisine katılmıştır. Bu olaydan iki hafta önce, Amerikan Elçisi William Heath, Washington'a acele çağrılmış ve bu da tutucu, liberal ve merkez partilerinden meydana gelen Burjuva muhalefet partilerine, Amerika ile İsveç'in arasını bozduğu için, hükümete hücum etmek fırsatını vermiştir. Bu partilere göre hükumetin anti-Amerikan politikası, İsveç'in tarafsızlığını bozmaktadır. Oysa, Başbakan Erlander bu yorumu kabul etmemekte ve tarafsızlık politikasının ancak aktif oldugu takdirde bir değer ifade edeceğini söylemektedir. 1956'da Rusların, Macaristan'a müdahalesinde de aynen Amerikalıların Vietnam'a saldırmalarını suçladıkları gibi, şıddetle yermişlerdir". Cumhuriyet Gazetesi, 12 Nisan 1968. |
1968'te Paris’te barikatlar kurulurken Palme gençliğin insanlığın çıkarlarını temsil ettiğini söylüyor.
Belgeselin en çekici noktalarından biri ise üniversitedeki kürsü konuşmaları. Önde gelen bir siyasi figürün üniversitelerde soru-cevap ve forum formatındaki tartışmaları "evet, demokrasi bu" dedirtiyor, heyecanlandırıyor, cevap verme, orada olma hissi uyandırıyor.
Palme, konuşmalarının birinde sosyal demokrasi anlayışını tanımlarken "bizim için demokrasi insan onuru, kendi düşüncelerini serbestçe ifade etme hakkıdır. Eleştirme ve fikir geliştirmedir. İnsan onuru sağlık, iş, eğitim ve sosyal güvenceye ulaşma hakkıdır. " diyor.
Belki de artacak otoriterliğin ilk sinyali olarak üniversitedeki forumlardan birinde çeneni kapa mesajından sonra sinirlenip "ne derseniz deyin ben İsveç toplumunun çoğunluğunu temsil ediyorum" da diyebiliyor.
Ve Palme başbakan oluyor
Palme’nin ilerleyen yılda popülerliği artıyor. 1968'de dünya sosyal hareketler ile çalkalanırken sosyal demokratlar yüzde 50’nin üzerinde oy olarak iktidara geliyorlar. Erlander’in istifası ile 1969'da ilk kez bağımsızlık hareketlerini, Güney Afrika mücadelesini destekleyen bir "Batılı" siyasi lider başbakan oluyor ve Avrupa’nın en genç başbakanı...
Küba, Vietnam, Şili
Palme'nin ilk başbakanlığı esnasındaki gündeminde daha çok dış politika var. Palme, Küba'yı ziyaret eden ilk "Batılı" başbakan oluyor, Havana'da Kübalılara İspanyolca sesleniyor. Vietnam, Hanoi'nin yılbaşında bombalanmasında tarihi bir konuşma gerçekleştirerek "tarih failleri cezalandırır" diyor.
Şili darbesinden sonra da tarihte eşi benzeri gözükmemiş bir olay gerçekleşiyor. Santiago'da Küba elçiliğine ateş açıldığında büyükelçi Edelstamm eline İsveç bayrağı alıp tankların arasına geçiyor ve Küba konsolosluğuna İsveç bayrağını çekiyor, askerleri durduruyor. Böylece Kübalı diplomatların hayatı kurtuluyor .
Otoriterleşme
Dış politikada adalet güden Palme iç politikada zayıflıyor. Palme'nin iktidarını ilk olarak sol görüşlü öğrencilerin takip edildiği istihbarat servisi haberi sallıyor. Fakat Palme iddiaları reddedip, sosyal demokrasinin doğasına uymadığını söylese de toplumda bir karşılık bulmuyor.
Dahası, haberi, yapan gazeteciler tutuklanıyor. Bu olayı sendika liderlerinin ve yakın arkadaşlarının yolsuzluğu izliyor. İsveç’te halk hem uluslararası düzeyde Thatcher ve Reagan ile birlikte artan neo-liberalizme entegre olurken, otoriterleşen başbakanı cezalandırıyor. Vergilere karşı eylemler ilk ihtilaf noktasını oluştururken Palme üstüne üstlük nükleer enerjiyi savunuyor.
Sosyal demokratlar bir sonraki seçimlerde kaybediyorlar.
Fakat bu Palme'nin sonu olmuyor. Altı senelik bir aradan sonra 1982'de İsveç toplumu sosyal demokrasi geleneğine sahip çıkıp Sosyal Demokrat Parti'yi yeniden iktidara getiriyor.
Sosyal demokrasi yemini
Aradan sonra iktidara gelen Palme, üçüncü döneminde işçilerle daha çok buluşup, yeni gelen mültecilere güvenceler sağlayıp dış politikada adalet arayışını savunuyor.
80'lerde artan ırkçılığa karşı bir çok konuşmasında mültecilerin tarafında olduğunu belirtiyor. Bu söylemini apartheid rejimine karşı mücadelesi ile birleşteren Palme Avrupalı meslektaşlarının aksine Güney Afrika'daki rejim için "apartheid reform edilemez, elimine edilmelidir" diyor.
Bir işçi toplantısında and içercesine söyledikleri ise bir sosyal demokrat yemini olarak hafızılara kazınabilir;
"Ben bir sosyal demokratım ve bununla gurur duyuyorum. Genç bir adamken komünist ülkelerdeki baskıyı ve özgürlük yoksunluğunu gördüm. Benim hükümlerim kitlesel işsizliği, sosyal adaletsizliği, savaşı ve silah yarışını gördükçe daha da geçerlilik kazanıyor".
Sona doğru
Belgesel, Palme'nin ölümümünün ardındaki sır perdesini araştırmıyor. Yaklaşık iki saat boyunca sosyal demokrasinin eşitlik ve demokrasi söylemleri taraftar kazanırken, bu sistemin işleyişi, imkanları ve otoriterlik çıkmazı yönetimin idealize edilmesinden uzakta, yakın tarihte nasıl işlediğini gösteriyor. Bu da yönetmenlerin soruları ve tarihi olaylar ile besleniyor.
"Palme" sorular sorarak ilerleyen, bir siyasi portrenin nasıl oluştuğunu, otoriterleşme potansiyelini, yenilgisini, çelişkilerini ve dönemin ruhunu anlatan, kendisine sosyal demokrat diyen, sosyal demokrasiyi merak eden, sosyal demokrasiyle mücadele eden herkesin izlemesi gereken bir belgesel. Önerilir. (BZ/YY)