İsveç sosyal demokrasinin efsanevi lideri Olof Palme'nin yaşamöyküsü İsveç'li gazeteci yazar Henrik Berggren tarafından titiz bir araştırma ile yeniden yazıldı.
Öylesine kapsamlı bir araştırma yapmış ki yazar, Olof Palme'yi okurken, sadece İsveç sosyal demokrasi tarihinde önemli bir yer edinen liderin yaşamını öğrenmiyorsunuz. İsveç ve İskandinav tarihi, gelenekleri, iç çatışmaları, Baltık denizi çevresindeki ülkelerin ilişkileri, ikinci dünya savaşı, Almanya, Hitler, halkların bu dönemlerdeki anlayış tarzları ve gelişimleri..
Sonra Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) gelişmeler ve eğitim kurumları.. ABD'de bir süre öğrenim gören Palme'nin bu ülkeye ilişkin değerlendirmeleri, Amerikan işçi sınıfının gelişimi, Amerikan rüyası..
Elbette kitapta yer alan en önemli paragraflar, İsveç tipi sosyal demokrasi anlayışını yansıtanlar... Günümüzde hayli tartışmalı "devlet kurumlarının vesayeti kavramı" o günün koşullarında İsveç sosyal demokratları için çok geçerli bir kavram. İşçi sınıfının, ezilen sosyal katmanların ve bizzat sosyal demokrasinin devlet eliyle korumaya alınması ve yeşertilmesine önem veriliyor.
Günümüz anlayışında ademi merkeziyetçilik ve serbest piyasa ekonomisi içinde savunulan sosyal demokrasi anlayışı, İsveç'te o dönemde bambaşka algılanıyor.
Tartışmanın bam teli
"Olof Palme ve diğer sosyal demokratlar, iktidarın merkezileşmesini herhangi bir sorun olarak görmüyorlardı. Tersine, onlar, hedeflenen eşit toplumu gerçekleştirmek için devletin yeterince iktidara sahip olmamasından endişe ediyorlardı. Bu alanda eski yasalar ve yönetmelikler ciddi engeller oluşturabiliyordu. Palme'nin en yakın hukuk danışmanı Carl Lidbom'a göre yasalara hastalıklı bir saygı ile yaklaşılmamalıydı.
''Biz yasayı, demokrasinin özgürlük idealinin herkes için gerçek olduğu ve bireyin yaşamının bütün alanlarını kapsadığı bir toplum yaratmak için kullanmak istiyoruz. "
Bu düşünce tarzı ülkemizde günümüzde sünni İslamcı bir toplum yaratmak için yasaları kullanmaya başlayan bugünkü iktidarın görüşlerine ve anlayışına paralel düşüyor gibi geliyor bana.
Palme ve arkadaşları, İsveç tipi bir sosyal demokrasi ve eşitlik anlayışını yerleştirmek için yasaları kullanmış ve devlet eliyle bu anlayışı topluma yaymaya çalışmışlar.
Bugün içinde yaşadığımız koşullarda ise bizim ülkemizde sosyal demokrasiden öcü gibi korkan muhafazakar dinci iktidar, daha bebeklikten itibaren hatta anne karnından itibaren çocuğu ele almak ve onu 'dindar ve kindar' yetiştirmek için devlet mekanizmasını ve yasaları kullanmaya yöneliyor.
Sosyal demokratlar iktidar olunca önlerinde toplumu temelden dönüştürecek pek çok temel karar alma süreçleri çıkıyor. Mesela "Çalışan Fonları" seçimlerde oyları etkileyen en önemli ekonomik araç haline de gelebiliyor.
Aile politikaları, ana babalık sigortaları, kadınların erkek egemen mesleklere alınmaları için baskı mekanizmaları. Nükleer enerji karşısında takınılacak tutum. Bunlar kitabın incelediği, İsveç politik tarihinin tartışma konuları.
Siyaset ve ticaret
Henrik Berggren, kitabında Palme'nin uluslararası ilişkilerdeki öncü rolünü ve üçüncü dünya ile batı dünyası arasında bir köprü kuran temaslarını da dikkatle değerlendirmiş. Bu bağlamda uluslararası ilişkilerin ticari ilişkilerle bağlarını da ortaya koyuyor.
"Küba'dan döner dönmez Pierre Schori'yle birlikte Kissinger ile Castro arasında toplantı düzenlemek üzere coşkulu bir görüşmeler süreci başlattı. Bu konuda inisiyatif aslında Batı Alman dergisi Der Spiegel'den gelmişti. Herhangi bir toplantı gerçekleşmedi ama ABD ile Küba arasındaki ilişkileri normalleştirme çabası övgüye değerdi...
''Palme nereye giderse gitsin, İsveç'in ticari çıkarlarının artırılması konusunda son derece aktifti. Örneğin 1975'teki Küba delegasyonunda Uddvella Tersanesi'nin pazarlama müdürü de vardı ve bu müdür, diğer İsveçli gemi yapımcılarından farklı olarak Amerikan blokajına rağmen Küba'yla ticaret yapmak istiyordu."
Savaş iktidarların yerini sağlamlaştırıyordu
Palme'nin başbakanlığı, soğuk savaş döneminin, ABD ve Soyvetler Birliği tarafından şekillenen iki kutuplu dünyasında, uluslararası ilişkilerde üçüncü güç olarak nitelenebilecek bağlantısızları bir araya getirme çabalarında etkin bir konum sağlıyordu.
Palme, pek çok uluslararası anlaşmazlıklarda arabuluculuk ve zaman zaman Birleşmiş Milletler özel temsilciliği görevlerini de üstleniyordu.
İran ve Irak arasında süren savaş da Palme'nin barışı sağlamak için görev aldığı ancak başarısız kaldığı bir önemli çatışmaydı. Başarısızlığın nedenini yazarın kaleminden okuyalım:
"Ne Bağdat'taki milliyetçi Baas rejiminin ne de Tahran'daki İslami rejimin, savaşı bitirmek için acil bir nedeni yoktu. Savaş iki ülkede de vatanseverlik duygularını besliyor ve iktidar sahiplerinin yerini sağlamlaştırıyordu. Sonuç, iki ülkenin sekiz yıl boyunca kan gölüne dönmesi ve yarım milyon insanın ölümü olacaktı."
Görüldüğü gibi doğu kültüründeki bazı ülkelerde iktidarlar, vatandaşlarının ölümlerini bile, kendi iktidarlarını sağlamlaştıracak vatanseverlik duygularını kamçıladığı için pek umursamayabiliyorlar. Gelişmemiş toplumlarda bu olgu her zaman geçerli. Bizim ülkemizde de şu sıralarda "birkaç Mehmet öldü diye meclis mi toplayalım" tartışmalarının yaşandığı düşünüldüğünde...
Takiye kavramını bilmeyince
Kitapta İran İslam devriminin takiye kavramını bilmeyen batılı bir entelektüeli nasıl yanıltabildiği de ortaya konuyor:
"Palme, İsveç'e döndüğünde o zaman bir yılını doldurmuş olan İslam devrimi hakkında umutlu bir rapor vermişti. Gerçekte ülkenin anayasasındaki dini kayıtların çıkartılmasını talep ediyordu ama İran'ın özgürlük ve demokrasiye doğru ilerlediği konusunda genel bir iyimserliği de ifade ediyordu.
''Bu yanıltıcı umutlar, kısmen İran'daki devrimin başlangıçta demokrasiye doğru küresel hareketin bir parçasını oluşturuyor gibi görünmesine bağlıydı."
İslamcı rejimlerin demokrasiye doğru ilerliyormuş gibi bir görüntü vererek dünyayı ve kendi içlerindeki demokrasi özlemi ile dolu insanları kandırması ve küresel hareket ile bağlar kurması, dürüst insanların çabuk kanmasına neden olacak klasik takiye yöntemleri.
Bu konu halen dünyanın ve günümüz Ortadoğu coğrafyasının temel meselesi olmayı sürdürüyor. Mısır'da da benzer bir gelişmeyi hep birlikte izliyoruz.
Ülkemizde de bir süre önce demokrasi ve ileri demokrasinin ayak seslerini duyduklarını söyleyenler artık seslerini kesip gelişmeleri şaşkınlıkla izlemeyi sürdürüyorlar.
Palme de o zamanlar dürüst bir aydın olarak takiye kavramını bilmediği için bu yanılgıyı yaşamış. Hayret verici olan ise, bu geçmiş deneyimler dünyanın gözü önünde dururken, halen yanılmaların sürüp gitmesi...
Kayaoğlu'nun titiz çevirisi
Kitabı titiz bir çalışma ile dilimize kazandıran, gazeteci yazar arkadaşımız Turhan Kayaoğlu, yıllar önce İsveç'e mülteci olarak giden ve orada yaşayan bir çevirmen.
İsveç toplumunun yaşam tarzını geleneklerini ve siyasal atmosferini çok yakından tanıdığı ve gözlemlediği için, kitabı aktarırken pek çok gerekli bilgiyi de bizlere dipnot ve son söz olarak veriyor.
Yaptığı çalışmayı değerlendirirken "demokrasi, eşitlik, özgürlük ve bağımsız birey gibi kavramların politika kültüründe ve günlük hayatta içselleşmiş olduğu günümüz İsveçini yaratanların en başında yer alan Olof Palme'yi okumak, bir bakıma sosyal demokrasinin tarihini okumak gibi. Bu açıdan kitabın Türkiye'de demokratik bir sol muhalefetin güçlenmesine katkıda bulunmasını, yeni bakış açıları getirmesini ve esin kaynağı olmasını dilerim" temennisinde bulunuyor.
Olof Palme kitabı hayli kalın ve okuması zaman ve emek isteyen bir kitap. Kitabın yazarı ve çevirmenin verdiği o büyük çalışma gücüne saygılarımı sunarak, yakın tarihin batı dünyasını, sosyal demokrasiyi ve uygulamalarını merak edenlere şiddetle öneririm. )FÖ/BA)