Kırıkkale’de eski kocası Fedai Varan’ın öldürdüğü Emine Bulut’un cinayetin hemen öncesinde söylediği “Ölmek istemiyorum” cümlesi, sosyal medyanın gündemindeydi.
Milletvekillerinden, gazetecilere, akademisyenlerden, öğrencilere hemen herkes bu cümleyi yazdı: “Ölmek istemiyorum”
bianet’in basından derlediği haberlere göre 2019’un ilk yedi ayında erkekler, en az 184 kadını öldürdü. Başka bir deyişle, 184 kadının yaşamı, Ocak ve Ağustos’a kadar geçen yedi ayda sonra erdi.
TIKLAYIN - Erkekler Temmuz'da 24 Kadını Öldürdü
Oysa, Türkiye’de kadınları erkek şiddetine karşı koruyan çok güçlü bir uluslararası sözleşme var. İstanbul Sözleşmesi.
Her ne kadar bazı çevreler, Sözleşme’nin “dış mihraklarca” hazırlandığını ve Türkiye’ye dayatıldığını iddia etse de, gerçek hiç de öyle değil.
TIKLAYIN - İstanbul Sözleşmesi Nedir?
TIKLAYIN - İstanbul Sözleşmesi Ne Diyor? Devlet Ne Yapıyor?
Sözleşme, tam olarak Türkiye kadın hareketinin mücadelesi ve deneyimleri sonucu İstanbul’da 11 Mayıs 2011'de imzaya açıldı, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi.
Sözleşme uygulanmadı hedefe konuldu
Eğer, Sözleşme’nin tüm maddeleri uygulansa ve devlet kurumlarına yansıtılsa, kadınlar, erkek şiddetinden çok daha fazla korunabilirdi.
Üstelik, sözleşmenin gereklerini yerine getirmek bir yana muhafazakar çevrelerce sözleşmenin kaldırılması isteniyor.
Peki, kadınların, “Bedel de Ödesek İstanbul Sözleşmesi'ni Savunacağız" dediği İstanbul Sözleşmesi, hangi maddeleri içeriyor?
İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor.
Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor.
Dolayısıyla kadınları konumlandırırken “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor.
Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini koruyor ve taraf devletler de bunu garanti altına alıyor.
Devlet, görevlilerin yülümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda
Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.
Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait.
Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde şiddetin sorumlusu İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde devlet oluyor.
Sözde sinirlenip indirim alıyorlar
Kadınları öldüren erkekler, kadınları öldürdüğünde mahkemeye çıktıklarında, "Çıldırmıştım", Sinirlenmiştim" diyerek ve ya takım elbise giyerek haksız tahrik indiriminden yararlanıyor. Tıpkı bugün Emine Bulut'u öldüren eski kocasının "Sinirlendim" savunması gibi. İşte Sözleşme'nin ilgili maddeleri bu duruma da engel oluyor.
Mahkemeler, İstanbul Sözleşmesi'ne göre hareket ederse "öldürürüm akıl sağlığım bozuk raporu alıp kurtulurum" diye düşünen erkekleri de boşa çıkarıyor. Yine ilgili maddeler gereği, erkek şiddeti çalışan sivil toplum kurumları davalara müdahil olarak katılabiiyor. Ancak, Türkiye'de bir çok mahkeme heyeti Sözleşme'nin maddelerini bilmediği için sivil toplum örgütlerinin "katılma talebi" geri çevriliyor.
6284 No'lu yasa kadınların cam simidi
Sözleşmenin her ifadesi öncelikli öneme sahip. Sözleşme'deki bazı cümleleler var ki, toplumsal cinsiyet eşitliğinin zemini oluşturuyor.
Örneğin, Sözleşmede toplumsal cinsiyete uygun davranışların çok küçük yaşlardan itibaren yerleştiği gözetilerek eğitimin tüm aşamalarında kullanılacak materyallerin toplumsal cinsiyete ilişkin yaygın ve eşitsiz davranış kodlarından arındırılması, küçük yaştan itibaren şiddetsiz iletişim yolları hakkında eğitimler verilmesi ve bu eğitimlerin medyanın imkanlarıyla desteklenmesi gerektiği ifade ediliyor.
Yine önemli noktalardan biri denetim mekanizması. Taraf devletlerde sözleşmenin uygulanıp uygulanmadığını denetleyen GREVIO (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu) da anket formunda bu önyargıları, toplumsal cinsiyet rollerini ve bunların beslendiği sosyal ve kültürel yapıyı değiştirmek için neler yapıldığını soruyor. GREVIO ayrıca kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi için yürütülen kampanya ve programlara ilişkin bilgiler soruyor.
Ek olarak, Sözleşme engellilik, cinsel yönelim gibi unsurların da dikkate alınmasını istiyor.
Sözleşme, yerleşik ve ayrımcı toplumsal cinsiyet rollerinin ve bunların sürmesini sağlayan sosyal ve kültürel yapıların dönüştürülmesi yükümlülüğünü içeriyor.
Kadınların ailenin bir parçası ve ev işleri ve çocuk bakımı başta olmak üzere bakım hizmetlerinin esas sorumlusu olarak değil, kendi başına bir birey olarak görülmesini öneriyor.
Kadını aile içine hapsetmeyen, kadını sosyal yaşamın merkezine koyan sözleşme, eşitlik kavramı üzerinden kadını konumlandırıyor.
Taraf devletlere, şiddetin önlenmesinde büyük sorumluluklar yüklüyor. Örneğin, Türkiye’deki kadınların şiddete karşı sıkça başvurduğu 6284 No’lu yasa, İstanbul Sözleşmesi’nin garantisi altında.
Türkiye, kadınların şiddete karşı yaşam sigortası olan İstanbul Sözleşmesi'ni eksiksiz uygulamadığı sürece kadınlar, tehlike altında olmaya devam edecek.
Kadınlar sokakta Emine Bulut cinayetine dikkat çekmek için kadınlar, Türkiye'nin farklı kentlerinde sokağa çıkma kararı aldı. Açıklama bilgileri şöyle: *İstanbul Beşiktaş'taki Hakan Pastanesi önüne çağırdı. 19:00 *Ankara: Kuğulu Park 19.00 *İzmir: Türkan Saylan Kültür Merkezi 18.30 *Kocaeli: Belediye İş Hanı önü 18.30 |
(EMK)