Oğlunu 1979'da bir faşist katlettiğinde kor düşmüştü ocağına. Yıllardır evlat acısıyla, hasretiyle kavrulan kalbi durdu Tuna Şenyuva'nın.
Hakan'ıyla buluşmasına az kaldığından bahsediyormuş son günlerinde hep Tuna teyze. Evladını ondan alan hayatın hoyratlığından, ölümün kavuşturucu şefkatine sığınmaya çalışır gibi...
Yaşlandıkça, gençken ölen eski arkadaşlarını evladı gibi de sevmeye başlıyor insan. Ölen arkadaşlar yaşlanmadan duruyorlar zamanda. Kalanlarsa, onların annelerinin yaşıtı, arkadaşı oluyorlar zamanla. Anaların acılarına arkadaşça kulak vermeye çalışırken buluyor insan kendini, yaşlandıkça.
Hakan'ın binlerce kişiyle kaldırdığımız cenazesi, cenazede ant içişimiz, günün birinde hesabın sorulacağına, o hesabı bize vereceklerine inancımız... Bunları düşündüm, acısını zamanla daha iyi anlamaya başladığım Tuna teyzeyi uğurlarken.
Ona, Hakan için yazdığı "Ölmediğini Biliyorum" şiirini içimden okuyarak veda ettim mezarı başında:
"Ölmediğini biliyorum
Oğul...
Yine her sabah kalkıyoruz
Daha ötekiler uyanmamışken...
Günaydın anneciğim diyorsun
Yine...
Yahut, çay var mı anneciğim?
Veya gazeteler geldi mi?
diyorsun.
Ben de evet diyorum yine...
Mavi pijamanla salına salına geliyorsun...
Çayımızı yudumlayıp, okuyoruz.
Şimdi bir hınçlanıp
bakıyoruz birbirimize
Ya işte anneciğim diyorsun
Ve her dediğin çıktığı için
Sen yine mütevazı gülümsüyorsun
Ölmediğini biliyorum
Oğul..." (*)
* * *
Otuz üç yıl önce vedalaştığımızdan beridir, herkesin kendi Hakan'ı var.
Evlat, küçük kardeş, ağabey kimine Hakan, kiminin göremediği dayısı, amcası, kimine lise sıralarının arkadaşı, kimisine de Siyasal'ın koridorlarında dolaşarak, kaloriferlerin üzerinde oturarak yapılan arkadaş sohbetlerinin ortağı, kavga yoldaşı, direniş omuzdaşı...
Herkesin Hakan'ı başka olmasına başka da, öldüğü gün hepimiz için gençlikti Hakan. Yirmi iki yaşının kardeş bakışlı fidanıydı herkes için.
Araya yıllar girdi sonra. Dünyada kaldığı kısacık süreden daha uzun zamandır, gazetelerdeki ölüm ilanlarından bakıyor bize Hakan haziranlarda. Yoldaş, arkadaş, kardeş bakışlarıyla...
Tuna teyzenin 70'li yıllardan kalan bu fotoğrafını görünce farkına vardım, bakışında annesinden ne çok şey varmış meğer Hakan'ın.
Kim bilir ne çok şey vardı ondan da annesine kalan... Ne çok anı, ne çok ân resmi... Ne zordu kim bilir ardından yaşamak...
Sabahlar, akşamlar, geceler boyu hep yeniden kurmaya çalışmak hayatı, kim bilir ne acıydı... O acıyı yazarak bal eyledi, Tuna teyze. Acısından Hakan'ı şiir yaptı zamanla. "Ölmediğini Biliyorum" şiirinde Hakan'la baş başa sabahlarını anlatmıştı Tuna teyze.
Henüz kimse uyanmadan paylaştıkları o billur anlarını günün. Sabahların çay, kahvaltı, gazete, sohbet olduğu eski zamanları...
"Günaydın anneciğim" diyen oğul sesini bir daha işitemeyecek olduğunu bilmek, o sesi duyduğu ânı hayalinde "Yine her sabah kalkıyoruz... Yine... Yine..." diyerek çoğaltmasına engel değildi ki Tuna teyzenin...
Evlat ılıklığının o mavi pijamalara bir daha hiç sinmeyeceğini bilse de, uyku mahmurluğuyla, odasından salına salına gelirken şiir gözüyle görmeye devam etti oğlunu annesi yıllarca.
Ölüm haberini aldığımda, eski sabahlara hasreti artık sona erdi Tuna teyzenin diye düşündüm.
Anaları anlamak için zamanın değmesi gerekirmiş insana meğer. Zamanın tozu bizim de üstümüze serpelendikçe, Tuna teyzenin, "Oğul Oğul Bal Oğul" deyişi, "Ölmediğini Biliyorum" diye seslenişi kalbe daha derinden işlermiş meğer.
Hepimizin kalbinde hep genç kaldı Hakan. Onu, yirmi iki yaşında sakladık hep hatıramızda. Gençlikti o. Bir tek, annesinin mavi pijamalı Hakan'ı çocuktu daha. Tuna teyzeyi toprağa verdiğimizde büyüdü o da...
İkisi de gencecik şimdi... Birlikteler, zamansızlıkta... (FÇ/HK)
* Tuna Şenyuva, Hakan için yazdığı şiirleri derlediği, "Oğul Oğul Bal Oğul" isimli kitabının sunuşunda şöyle diyordu: " Hakan daima güler, nazik, insancıl tutumu, küçük yaşından beri sevgi ve hatta saygı uyandırırdı. 'Kimse ölmek istemez anneciğim' diye yaşama saygısını belirtirdi. O günler gibi güzel yüzünü görüyor, güzel dudaklarındaki yaşam sevgisini özlüyorum. Bunca yaşama bağlılığına karşın, evladım dimdik ayakta hayatını hiçe saydı. Halkın çocuğu, halkın olsun. Yazımız çok ıstırap verici ve de öylesi onurlu. Hakanlar ölmez."