Bizim Yenge dizisini izliyordum 8 Ekim Cumartesi akşamı. Gördüklerime inanamadım önce, sonra "İnanamayacak ne var ki?" diye sordum kendime. Çok başarılı bir oyuncu kadrosu da olsa, komedi dizisi olarak yola çıksa da, Bizim Yenge de onlarca televizyon dizisi gibi ataerkil zihniyeti yeniden ve yeniden inşa etmekten hiç geri durmuyor.
Art arda duyduğumuz kadın cinayetleriyle sarsılıyoruz ya, her gün "kadına şiddete son" çağrılarını duyuyoruz ya... Aslında bu kadar çok şaşırmamak lazım böylesine vahim bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz için, öyle ki komedi dizilerimizde bile artık kadına şiddetten bahsedilebilir.
Öncelikle beni çok rahatsız eden kesiti kısaca anlatayım size.
"Datti" yapmamak
Yenge rolündeki Filiz ne yapıp edip telli duvaklı gelin olma hayaline kavuşur, ancak kına gecesinde etraftaki diğer kadınların yaptığı "Kına gecesi kıza yapılır, gerdeğe girmiş kadının kınası mı olur?" gibi çok akilâne yorumlar karşısında Filiz haksızlığa uğradığını hisseder ve ağlamaklı bir ifade ile "daha yapmadıklarını" söyler.
Dizinin başından beri aslında izleyicinin merakı bu noktaya toplanmaktadır, izleyici Filiz ile Bahri'nin kendi deyimleriyle "datti yaptıklarını" görse adeta rahatlayacaktır. Filiz henüz datti yapmadıklarını arkadaşlarına çıtlatarak namusunu (çünkü namus gelinlik giymeden "o işi" yapmamaktan gelir) kurtarırken olan Bahri'ye olur.
Bu haber dedikodu makinesi aracılığıyla yayılınca bu sefer Bahri'nin "erkekliğinden" şüphe edilir. Bahri nikâhlı karısı ile o işi yapmamıştır, nasıl olur? Mahalleli belli etmeden seferberlik ilan eder. Bir sorun varsa Bahri bunu paylaşabilmelidir.
Öyle böyle derken nihayet çiftin sabırsızlıkla beklediği ve bir taraftan da Bahri'nin erkekliğini kurtarmasını sağlayacak olan düğün töreni neşe içinde yapılır.
Filiz'e gönül rahatlığıyla kırmızı kuşak takılır. Ancak gelin görün ki düğün töreninin hemen ardından Filiz ile Bahri'nin arası beklenmedik bir şekilde açılınca gene "datti" yapılamaz ve gene seyircinin hevesi kursağında bırakılır.
En başından beri evin işlerini altından kalkamayacağını düşündüğü için Filiz'i sevmeyen kayınvalide ise bu anlaşmazlığı fırsat bilip arayı iyice açmaya, hatta mümkünse Filiz'i hazır "hiçbir şey olmamışken" memleketine göndermeye kararlıdır.
Bu amaç uğruna yaptığı şey ise Filiz ile Bahri'nin henüz giremedikleri "gerdeğe" girmelerine engel olmak için yataklarını diğer oğullarına bir şamata vesilesiyle kırdırmaktır.
Bahri'nin diğer kardeşleri yatak kırılsın diye yatağın üstünde tepişirken kayınvalide "Oh, artık Filiz Hanım'ı babasına pırıl pırıl teslim edebiliriz" diye sevinç nidaları atar.
Bu şimdi bir komedi dizisi mi?
Ben neden gülemedim, aksine içim burkuldu?
Kadına yönelik şiddet biliyoruz ki kadın bedenini doğrudan hedef alırken kadını tüm varlığıyla toplum içinde silik konuma getirmeye çalışır, bir taraftan da aslında ataerkilliği sağlamlaştırır.
Kadınları sindirmek, cezalandırmak, aşağılamak ve fiziksel bütünlükleri ile öznelliklerini yaralamak amacıyla, özel ya da kamusal yaşamda onlara tehdit, baskı ya da zor yoluyla fiziksel, cinsel veya psikolojik acılar veren bütün edimleri kapsar şiddet[1]. Bu nedenle hayatımızın içine o kadar işlemiştir ki, bir komedi dizisinde bile bu şiddeti temsil edebiliyoruz.
Kadına yönelik şiddetin açık ve seçik çok genel bir nedeni vardır: Ataerkil zihniyet. İşte bu zihniyettir ki kadın bedenine yönelik her türlü edimi normalleştirir.
Kadın erkeğe aitse, erkek her şeyi yapabilir
Bir kadının yaşayacağı ilk cinsel ilişkiyi bu kadar sorunlaştırırsak, kadının cinselliğini bile "erkeklik" kavramı kapsamında kurgularsak, cinsel hayatı olmayan bir kadına "pırıl pırıl" dersek, o eller o bedenlere daha çok inecektir.
Kadının bedenini önce babasının, sonra kocasının sonra da toplumun namusu haline getirdiğimiz sürece kadına yönelik şiddet meşrulaşır. Kadınları erkeklere ait nesneler halinde getirmeye devam ettiğimiz sürece kadına yönelik şiddet meşrulaşır.
Neden mi? Kadın erkeğe ait bir şey ise eğer, erkek kadına her şeyi yapabilir: satabilir, şiddet uygulayabilir, öldürebilir...
Kadın erkek herkesin beynine kazınması gereken iki şey var:
* Kadın bedeni kimsenin malı değildir, kurdeleyle sarılıp babadan kocaya sıfır şekilde hediye edilmesi gereken bir hediye hiç değildir.
* Namus, kadın bedenine yönelik müdahalelerle değil vicdanla ölçülmelidir.
Bir komedi dizisiydi bu, ben dehşetle izledim ve çok üzüldüm. Aile dramlarının ele alındığı diğer dizilere ise şu aşamada hiç değinmiyorum.
Buradan dizi yapımcılarına, senaristlere, dizilerde rol oyan oyunculara sesleniyorum: Ne yayımladığınıza, ne yazdığınıza, ne oynadığınıza lütfen dikkat edin.
Sizin için ticari bir amaçtan öteye gitmeyen bir diziyi binlerce kişinin izlediğini unutmayın. Siz şiddeti farklı biçimlerde normalleştirdikçe, ataerkilliği yaşatmaya devam ettikçe kadına yönelik şiddet sona ermeyecektir.
Kadına yönelik şiddet elbette sadece sizin sorumluluk alanınızda değil, ancak bir yerlerden başlamak zorundayız. Önce zihinlerimizi şiddetten arındırmalıyız. Benim biraz umudum var, olmak zorunda, yoksa kadınlar ciddi bir ataerkil kırıma uğramaya devam edecek. (HB/IC)
Eleştirel Feminizm Sözlüğü, ed. HeleneHirata, FrançoiseLaborie, Helene Le Doare, DanieleSenotier, çev. Gülnur Acar Savran, İstanbul:Kanat, 2009, s. 312