9 ekim 1940 yılında Liverpool'da başlayan hayatı, 8 aralık 1980 yılında Mark Chapman isimli ruhi dengesi bozuk birinin sıktığı 5 kurşun sonrası, 40 yaşında sona eriyordu.
1960'larda nasıl öleceğini tahmin ettiğini soran muhabire verdiği '' bir manyak tarafından haklanırım herhalde '' cevabı, gerçek olmuştu.
Tek tek her biri, dünyanın en iyisi değillerdi ama bu dört Liverpool'lu yoksul aile çocukları bir araya geldiklerinde eşsiz ve taklit edilemez bir grup oldular: BEATLES.
Ama John, diğerlerinden farklı idi. Bu dünya ile, sistemle, sistemin bütün değerleriyle-kurumlarıyla, her türden otorite ile ( Buna Beatles dönemindeki Paul'ün otoriter tutumu da dahil ) meydan savaşını ölene dek sürdürdü.
Daha çocuk yaşta babasının evi terk etmesi, annesinin de kendisini teyzesine bırakarak uçarı bir hayat sürmesi, 18 yaşına geldiğinde annesi ile ilişkileri tam da yeni yeni ısınırken, annesinin sarhoş bir polisin kullandığı arabayla ezilerek ölmesi, John'un huzursuz, huysuz, asi kişiliğinin oluşmasında çok etkili olmuştur mutlaka.
Daha ilk gençliğinde, rahibelerin üzerine çiş yapması, içerisine İsa heykelciği konulmuş kaynar su dolu torbayı sarkıtıp kilisede skandal yaratması, John için vakayi adiyeden idi.Hayatı boyunca dinden, dinsel ritüellerden, okuldan, öğretmen ve müdürlerden hiç haz etmedi.Savaştan, sınıf tahakkümünden gerçekten nefret etti.Sınıf mücadelesine, sınıflı topluma, egemen sınıf hegemonyasına tam karşıt cepheden tavır aldı.Şarkılar, kitaplar yazdı, besteler yaptı, karikatürler çizdi, eylemlere katıldı, Mao rozetiyle Newyork sokaklarında Vietnam savaşını protesto yürüyüşlerine katıldı, Kara panterleri açıktan destekledi, kişilik özelliği olan bonkörlüğünü muhalif hareketler ve eylemler için de kullandı.Cannes film festivalinde gördüğü yoğun ilgi sonrası randevu talep edenlerden, kendisini tek bir cümleyle ikna eden Erkin Koray'a'' sen yarın sabah kahvaltıya gel ''diyerek OK dedi.(Yıllardır Erkin Koray'dan o gizemli cümleyi öğrenemedik )
Amerikan muhafazakarlığını, Nixon yönetimini, CİA ve FBI yöneticilerini hep rahatsız etti.
Sonunda da katledildi.60'ların muhteşem renkliliği ve dinamizmi sonrasında gelen 70'ler için, '' çok sıkıcı geçti, 80'leri biraz hareketlendirelim'' dediği yıl öldürüldü.
Öldürüldüğünde John Lennon, müzik listelerinde tepeden yavaş yavaş aşağılara inerken, aynı listelerde yavaş yavaş tepeye çıkan bir isim 80'leri ve sonrasını haber veriyordu aslında: Michael Jackson.
30 yıldır hep IMAGINE şarkısıyla anıldı, oysa POWER TO THE PEOPLE, GİVE PEACE A CHANGE, WORKİNG CLASS HERO gibi doğrudan politik şarkıları, bilenlerce hep daha çok sevildi, dinlendi.
Ama son yıllarda John bu devrimci düşünceleri, eylemleri ve politik şarkılarıyla hatırlanmaya, tartışılmaya başlandı.Neo liberal rüzgara karşı, yoksulların, ezilenlerin, yok sayılanların bilediği hıncın ve öfkenin bu hatırlamada payı olsa gerek.Çünkü aynı hınç ve sınıf öfkesi, John'da da yüksek dozda mevcuttu.
60'ların ilk yarısında, '' Sürrealizmi tanıyıncaya kadar delirmekte olduğumu düşünmeye başlamıştım'' diyen John, o yıllarda psychdelic yolculuklara çıkar; elmaslı göklerde dolaşır. Özellikle de 67 yazında cümbür cemaat asit, lsd..vs tripleri ile kafaların 49-50 gezildiği dönemlerin muhasebesini yapar.Ne dünyada ne de kendi iç aleminde bir şeyin değişmediğini fark eder.Yıllar sonra yeri geldiğinde '' o yollardan geçtik, ayık kafalı olmak en iyisi '' diyerek, çareyi uyuşturucunun sunduğu o sonsuz evrenin sanal ve aldatıcı olduğuna dikkat çeker.
67 yılı aslında devrimciler ve müzikte devrim yapanlar için kötü bir yıldır.Çünkü, 67 yılında unutulmaz cazcı John Coltrane ölmüş, Che Bolivya'da yakalanıp kurşuna dizilmiş, Beatles artık konser vermeme kararı almıştı.Büyülü 60'ların son perdesi 68 mayısında Paris'te Quarter latin'de açılıp, 69'da Woodstock hippi festivalinde kapanıyordu.O yıllarda, Beatles üyeleri ve yakın çevreleri Hindistan'da, Maharishi Mahesh'in çiftiliğinde meditasyon seanslarına katılırlar.Bir müddet sonra onun bir şarlatan olduğunu anlayarak, Maharishi'ye kamptan ayrılmak istediklerini söylemeye karar verirler.John '' zaten ne zaman pis bir iş olsa üçü birden hemen beni öne sürerlerdi '' dediği görüşmeyi yaparak kararlarını iletir ve İngiltere'ye dönerler.
Artık kozmik arayışlar John için bitmiştir.Bir arayış, sonucuna ulaşır: Devrim.
İdolü Elvis Presley de yerini Mao'ya, mücadele eden siyahlara, yoksullara ve ezilenlere bırakır.
70'lerde, içindeki öfke ve hıncı, Tarık Ali ve bir zamanlar Che ile de arkadaş olan Regis Debray ve başkalarıyla da tartışarak, sınıf temeline oturtur.Her düşünsel namusa sahip devrimcinin yaptığı gibi eylemlere katılır,yahut başlatıcısı olur.Artık şarkı sözlerinde '' Im the walrus'', ''Nowhere man '', gibi soyut ifadeler, yerini, daha somut sözlere bırakır... ''dream is over, this is reality'' diyerek.
John iç huzuru bulur, yaşamı dinginleşirken bir yandan da hiç olmadığı kadar politikleşir. Unutmamak gerekir: John Lennon bir şarkı sözü yazarı ve bir müzisyendir.Bazen okuyoruz, ulemadan bazı şahsiyetler, Lennon'da Lenin aradıkları için, ideolojik tutarsızlıklarından dem vururlar.Arayış içerisindeki bir sanatçıdır, Marksist kuramcı değil.Ama kendisini işçi sınıfının, ezilenlerin yanında görür.Bu konuda son derece samimidir, zaten aksi düşünülemez.Çünkü hayatı boyunca, açık, dürüst ve samimi olmuştur.Esen rüzgara göre dümen kırmak Lennon'un yetileri dışındadır.
O işi Mick Jagger - Keith Richards / Rolling Stones iyi yapar.
Kapitalist sistemin ideolojik aygıtları, her zaman hedefinde yer alır. Bireyi silikleştiren, yalnızlaştıran, bir edilgen tüketim toplumu öznesi haline getiren ideolojik ablukaya karşı, o çok sivri dilini en keskin ama en parlak şekilde kullanır.Beatles sonrası, söz ve beste yapmanın dışında, artık Beatles'ın stüdyodaki deha prodüktörü George Martin olmadığı için işin teknik boyutuyla da ilgilenir.Bas, yeni döneminde çok dikkat çekici bir hamle yapar.Bası kim mi çalar?Tüm zamanların en iyi albümü seçilen Revolverin de kapak tasarımını yapan kişidir, bu basçı.
Henüz ünlü olmadıkları çocuk yaşlardaki dönemlerinde Hamburg'a giderler. Yanlarında John'un kankası , çocukluk arkadaşı Stu vardır.Hiç yeteneği olmadığı halde John, Stu'yu da eline bir gitar verip gruba dahil etmiştir, mükemmeliyetçi Paul'ü çileden çıkarma bahasına.Beatles, Hamburg'da duyulur.Duyup konserlerine gelenler arasında, fotoğraf sanatçısı Astrid'de vardır.Çok etkilenir bu Liverpool'lulardan; poz poz resimlerini çeker.Sık görüşmeye başlarlar.Astrid'in yanında erkek arkadaşı Klaus Voorman'da vardır.Bu arada Stu ile Astrid birbirlerine aşık olurlar.Stu, gruptan ayrılır, Astrid'in stüdyo evine yerleşir ve dikkat çekici resimler yapmaya başlar.Grup, Stu olmadan Liverpool'a döner.Kısa bir süre sonra bir haber gelir ki John, bir balyoz daha yemiş gibi olur: Stu, beyin kanaması nedeniyle ölmüştür.Grup artık dağılmak üzeredir.Paul, artık sıkıldığını ve düzenli bir işinin olmasını istediğini belirterek bırakma kararında olduğunu söyler.John, grubun lideridir, lider olmanın ilk vasfını, doğru karar alma ve cesur olma edimini gösterir.'' Ya hemen şimdi provaya gelirsin ya da ebediyen yollarımız ayrılır ''çıkışını yapar.Paul, yarım saat içinde tıpı tıpış gelir .... sonrası malum.Beatles dönemi başlar.!970'de o dönem kapanıp John, tek başına çalışmaya başlayınca, bas için Klaus Voorman'ı grubuna dahil eder.
Ölümüne yakın, artık eskidiklerine dair laf-ı güzaf edenlere karşı çok şık bir yanıt verir, Oldies but Goldies - eskidirler ama değerlidirler.
Son albümü Milk and Honey, henüz piyasaya çıkmadan evinin önünde vurularak öldürülür.
O'nu sevenler, özleyenler şimdi sabırsızlıkla bekliyorlar.Yoko'nun elinde John'un hiç yayınlanmamış on tane şarkısının kayıtları duruyor.Yoko, bu şarkıları yayınlayacağını ama dünyanın sanat ortamının buna hazır olduğu zamanda bunu yapacağını açıkladı.
Umulur ki daha fazla gecikmez.
Dünyanın ve sevenlerinin John'a çok ihtiyaçları var ve O'nu hiç unutmuyorlar. (MB/EÖ)