İsrailli-Amerikalı yazar James Ron'un, Kaliforniya Üniversitesi Yayınları'nın internet sitesindeki 13 Ağustos 2025 tarihli yazısının Türkçe tercümesini yayımlıyoruz.
22 yıl önce Kaliforniya Üniversitesi Yayınları'ndan bugün Gazze'de gördüklerimizin çoğunu öngören bir kitap yayınladım.
Bu kitabı yazma yolum çok zorluydu.
1976'da, dokuz yaşındayken ABD'den İsrail'e taşındım ve çaresizce aidiyet arıyordum. Bu çabaların bir parçası olarak, 1985'te İsrail hava indirme tugayının özel bir biriminde gönüllü olarak görev yaptım, üç yıl düzenli hizmet verdim ve ardından birkaç yıl daha yedek kuvvetlerde görev yaptım.
1990'larda Kudüs'te Associated Press muhabiri olarak çalıştım, ardından İnsan Hakları İzleme Örgütü'nde araştırmacı olarak görev yaptım. Hem hükümetin hem de toplumun Filistinlilerin esenliğini hiçe sayması beni giderek rahatsız etmeye başlamıştı ve İsrail'de bir şeylerin ciddi şekilde yanlış olduğunu düşünmeye başlamıştım.
2003 yılında, Stanford ve Berkeley'de okuduktan sonra, "Frontiers and Ghettos: State Violence in Serbia and Israel" (Sınırlar ve Gettolar: Sırbistan ve İsrail'de Devlet Şiddeti) adlı kitabımı yayınladım.
Kitap, sosyoloji teorisi ve ülkeler arası karşılaştırmalar kullanarak, düşünülemez olanın gerçekleşebileceği koşullar üzerine spekülasyonlarda bulunuyordu. İsrail'i, Filistinlilere karşı Sırbistan'ın Bosna'daki gizli operasyonlarına benzer biçimde şiddetin en korkunç biçimlerine başvurmaya itmiş olabilecek varsayımsal bir tetikleyicinin ne olabileceğini araştırmak için, İsrail be Sırbistan arasında karşılaştırmalar yaptım.
Kitabın en vahim korkularından bazıları gerçek oldu. İsrail bugün Gazze'de soykırımla suçlanıyor ve hükümeti, Gazze Şeridi'ndeki Filistinli nüfusa yönelik etnik temizleme planlarını açıkça tartışıyor. 22 yıl önce korktuğum gibi, İsrail Filistin halkının önemli bir kısmına karşı korkunç bir yıkım savaşı başlattı.
Ancak kitabın temel öngörüsü doğru çıkmış olsa da, her şeyi doğru tahmin etmemiştim. Örneğin, İsrail devletinin yoğun şiddet uygulamasının muhtemel tetikleyicisini yanlış belirlemiştim. Bosna'daki Sırp deneyiminden yola çıkarak, İsrail'i Batı Şeria'dan çekilmeye zorlamak için uluslararası bir girişimde bulunulmasının, muhtemelen hükümetin gizli desteğiyle, sağcı Yahudi yerleşimcileri etnik temizlik dalgası başlatmaya teşvik edeceği hipotezini kurdum.
Ancak işler bu şekilde gelişmedi. Bunun yerine, İsrail'deki radikal sağ, demokratik seçimlerde hükümeti tamamen ele geçirdi ve gizli anlaşmalara gerek kalmadı. Dahası, hükümetin saldırısının merkezi Batı Şeria değil, Gazze idi. Ve son olarak, saldırının tetikleyicisi uluslararası baskı değil, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki acımasız saldırısı ve yüzlerce İsrailli rehineyi şiddet yoluyla ele geçirmesiydi. Hamas'ın bu saldırısı, muazzam boyutlarda korkunç bir suçtu.
Tüm bunlar yaşandıktan sonra, olaylar aşağı yukarı korktuğum gibi gelişti. İsrail ordusu, Cenevre Sözleşmelerinin neredeyse her maddesini ihlal eden faaliyetlerde bulunan, sistematik acı çektirme aracına dönüştürüldü.
Hamas saldırısından sonraki ilk haftalarda ve aylarda, İsrail'in bazı askeri operasyonları savaş hukuku kapsamında haklı görülebilirdi. En yıkıcı hava veya topçu saldırıları bile, orantılı oldukları, ayrım yaptıkları ve sivil hayatı korumak için makul önlemler alındığı takdirde yasal olabilir.
Ancak, İbrani Üniversitesi tarihçisi Lee Mordechai ve diğerleri tarafından belgelendiği üzere, İsrail'in Gazze'deki birçok eyleminin savaş suçu olduğu giderek daha açık hale geldi. Eski bir başbakan da dahil olmak üzere birçok İsrailli lider bu gerçeği açıkça kabul etti. Ayrıca B'Tselem ve ortağı İnsan Hakları İçin Hekimler-İsrail gibi İsrailli grupların raporları ve cesur İsrail gazetesi Ha'aretz'in haberleri de var.
Birçok İsrailli asker doğrudan savaş suçu işlememiştir. Arkadaşlarımın çocukları Gazze'de askerlik yapmaktadır ve ebeveynlerinin onlar üzerinde herhangi bir etkisi varsa, bu gençler zulüm yapmayacaktır. Ancak genel anlamda, İsrail ordusu toplu olarak büyük çaplı bir suça karışmıştır ve bu sistemin bir parçası olan herkes, bireysel olarak ne kadar onurlu olursa olsun, bu suçlu girişime itilip kakılmaktan ve sürüklenmekten kaçınamaz.
Şu anda Gazze Şeridi'nde yaşanan açlık benim en büyük utancımdır. Her zaman, şu veya bu hava saldırısının Hamas'ın askeri mevzilerini hedef aldığı için haklı olduğu iddia edilebilir, ancak tüm sivil nüfusa yiyecek verilmemesi asla haklı gösterilemez.
İsrailliler, şu anda bunu göremeyebilirler, çünkü tek önemli şeyin İsrailli rehinelerin ve askerlerin iyiliği olduğu kolektif travmalarına gömülmüş durumdalar. Ancak bu gömülme, kendi kendilerini yenilgiye uğratan bir balon gibidir. Sonunda İsrail, Filistinli Gazzelilere yaptıklarının tüm dehşetini kabul etmek zorunda kalacak ve bu gerçekleştiğinde kolektif utancın kokusunu temizlemek imkansız hale gelebilir. (VK)

