Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1992’de, tüm dünyada çocuk işçiliğinin sona erdirilmesine yönelik programı Türkiye’de başlattığında o dönemde çalışan çocuk sayısının 1,5 milyon olduğu söyleniyordu.
ILO’nun programıyla birlikte ve özellikle sekiz yıllık zorunlu eğitimle 2006’da çalışan çocuk sayısı yaklaşık bir milyona düştü.
Bu sözleşmenin imzalanmasından ve yasalaşmasının ardından 12 yıl geçti. 12 yıl boyunca milyon dolar harcanarak çocuk işçiliğinin önlenmesi için pek çok bakanlık tarafından büyük otellerde süslü projeler gerçekleştirildi.
Ancak konu hiçbir zaman etkili çözümleri sağlayacak gerçek sebepler üzerinden, yani varolan ekonomik sistem ile ekonomik ve sosyal haklar üzerinden tartışılmadı, ele alınmadı. Böyle olunca da işe yaramadı…
Olağan bir cinayet
İşe yaramadı ki 13 yaşındaki Ahmet Yıldız kaçak bir işyerinde, kaçak olarak çalışırken pres makinesine sıkışarak yaşamını kaybetti.
Ahmet Yıldız yaşamını kaybettiği Mart 2013’de 13 yaşındaydı…
Urfa’dan göç eden kalabalık bir ailede; aile bireylerinin söylediği üzere, neşeli ve çok çalışkan, hiçbir işten erinmeyen bir çocuktu. Annesinin canıydı… Kardeşlerinin en kıymetlisiydi… Amcasının ise baş tacı…
Esnaf olan babasının iflasıyla birlikte kalabalık ailede çalışmak onun kendi fikriydi. Bu fikir Adana’da mobilyacılar sitesini etrafında yaşayanlar için zaten pek de rastlanmayan bir durum değildi.
Yasalar her ne kadar 13 yaşındaki bir çocuğun okulda olması gerektiğini söylese de çocuğun çalışması oralarda son derece olağandı. Hatta çok yaygın görüldüğü üzere, uyuşturucu satıcısı olmasındansa tercih edilir de bir durumdu.
Olağandı ki, o sitede onlarca kaçak işyerinin varlığı bilindiği halde, bu işyeri de aylarca kaçak olarak çalışabildi.
Olağandı ki, bu yaştaki bir çocuğun çalıştırılmasının yasak olduğunu bile bile işyeri sahibi, Ahmet’i ve aynı yaştaki diğer arkadaşını çalıştırmada hiçbir beis görmedi.
Ama belki haftada verdiği 30 ya da 50 TL’yi paketleme için fazla gördü ki, her ikisini de paketleme bölümünden üst kata, yani pres makinesinde üretime aldı.
Olağandı ki o bölgede uyuşturucu mevzusunun ve çocuk işçiliğinin yaygın olduğu herkes tarafından bilinirken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bunu engellemek için yıllarca hiçbir adım atmadı.
Olağandı ki öğretmenleri -ki Ahmet sabahları okula, öğleden sonraları “iş”e gidiyordu- bile bu durumun önüne geçmek için bir şey yapmadı/yapamadı.
Kaçak işyeri sahibi için olağan bir başka durum daha vardı. Elbette, daha fazla kar elde edebilmek.
İş yeri sahibi -başka işyerlerinde de çok yaygın uygulandığı gibi- 13 yaşındaki Ahmet’in 30 saniyede değil, 15 saniyede bir, bir plastik sıkıştırabilmesi için pres makinesinin sensörünü bozdu. Bozunca da Ahmet’in kafasının makinede sıkışması da olağan oluverdi…
Hatta işyeri sahibi Ahmet’i hastaneye götürmeden önce cinayetin izlerini temizledi ve doktorlara trafik kazası geçirdiğini söyledi.
Önce anlaşılmadı… Trafik kazası üzerinde duruldu… Ama sonra, sadece görevini iyi yapan bir doktor fark etti durumu ve savcılığa bildirdi.
Benzer olaylar önceden de yaşanmıştı. Başka çocukları da bu şekilde getirmişler, trafik kazası demişlerdi.
23 Mayıs’ta, Adana’da
Şimdi süreç devam ediyor… Neyse ki bu kez dava açıldı ve kaçak işyerinin sahibi görünen kişi tutuklandı. Taksirle öldürmekten yargılanacak… Bilmiyorum, böylesi olağan bir cinayet için yeter mi?
Gündem Çocuk Derneği olarak bu davanın iş cinayetleri dışında bir çocuk hakları davası olduğunu düşünüyoruz. Sadece işyeri sahibinin değil sorumluluğu olan herkesin, her kurumun yargılanması ve cezasız kalmaması gerektiğine inanıyoruz.
İşte bu nedenle, dernek olarak davaya müdahil olma talebimizi 23 Mayıs’ta görülecek davada mahkeme başkanına ileteceğiz.
Çocuklar başta olmak üzere, hiç kimsenin iş cinayetleri sebebiyle yaşamını kaybetmemesi ve çalışmak zorunda kalan tüm çocuklar için 23 Mayıs’ta Adana’da olacağız.
Siz de katılın! (EK/YY)