Son dönem Türkiye edebiyatı sıklıkla yeni yazarlarla tanışmamız anlamına da geliyor. İlk kitaplar, ilk sözler, ilk cümleler; bir yazarın ilk adımı da demek biraz. Okur açısından da ayrı bir heyecanı var bana kalırsa çünkü türü ne olursa olsun bir ilk kitaba tanıklık etmek yazarla bir yola çıkmak olarak tanımlanabilir.
Geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından basılan Mustafa Yurthan’ın “Varoş” adlı kitabı da bir ilk kitap olma özelliği taşıyor. Yazarın kendince üslubu, kısa cümlelerinin getirdiği kıvraklık ve içimize dokunan imgeler tat bırakan bir okuma deneyimi sunuyor.
İnsanların yaşam anlarını belirleyen dönemler var. Bir insanın tarihi çocukluğuyla başlayıp, yaşlılığına kadar pek çok sıkıntıyı, kederi, mutlu ve mutsuz anları içeriyor. “Varoş” kitabı karakterleriyle bizi bu anlarda dolaştırıyor. Çocukluktan gençliğe geçişte yaşanan duygusal sıkıntılar, bedenin değişimlerinin getirdiği şaşkınlıkla ve heyecanla dolu deneyimler. Kalbin fırlayacakmış gibi hissettirdiği ilk aşklar, yemeden içmeden kesen bir bakış, daha bir anlamlı olan şarkılar ve tüm bunlarla birlikte başlayan gelecek sıkıntısı, ailelerin beklentisi, toplumsal normlar, hep günah işliyormuşçasına hissettiren korkular, dershaneden bin liraya satın alınan gelecek umudu…
Mustafa Yurthan’ın romanının adı “Varoş”, varoş merkeze göre kıyıya konumlanmış yaşamın daha bir zor, varlığın daha bir sıkıntılı olduğu bir yer anlamına geliyor belki de. Umudun çocuklara yüklendiği, mahalle bakkalına hesabın hep kabarık olduğu, kaldırımlarında yaşlı kadınların dert paylaşıp, gelinlerini çekiştirdiği, torunlarına kıymet biçtikleri; sokaklarında çocukların top koşturduğu, erkeklerin kahvehanenin dumanın eve taşıdıkları bir mekân. Sıkıntısını içe vuran insanlar, gençler, kadınlar, çocuklar, erkekler yaşam çabasının derinden hissedildiği, kirli tavanlı küçük evlerde büyük hayalli küçük yaşamlar.
Yurthan’ın kitabı bu bahsettiğimiz durumları, geçtiği yerin bizi içine alan atmosferiyle sunmuş. Bu atmosferin şimdiki ânında karakterleriyle olaylar örmüş yazar, farklı ama birbirine benzeyen bir gün hepsi geçecek umuduyla yaşayan, bir türlü geçmeyen dertlerle boğuşan, yaşamanın getirilerini bir türlü üzerinden atamayan çoğunlukla genç insanların varlık mücadelesi. “Varoş”: KPSS’ye umut bağlayanlardan, ailesine bir faydası dokunsun diye hafız olanlara, daha çocukken babasız kalıp evin direği misyonu kazananlara kadar varan hikâyeleriyle; içimize bir yere dokunuyor ve bazen arabesk bazen gülümseten bir duygusal etki bırakıyor.
Mustafa Yurthan’ın romanının zamanı daha çok 80’lerin sonunu ve 90’ları hatırlatıyor. Pop müziğin üzerimizdeki hâkimiyet yılları hani. Rafet El Romanların, Tarkanların bir gecede parladığı yıllar. Her aşka bir şarkı düşen zamanlar. Okulların arka sıralarında daha bir anlam bulan şarkıların yılları. Kitabın karakterleri bizi o yıllarda dolaştırıyor; her gördüğü “kıza” ilanı aşk edebilecek kıvamda olan gençlerin o duygusal kıpırtılarına, okulun en güzel kızının hiç bitmeyen fiyakasına, “kız meselesi” yüzünden yenen dayaklara… “Varoş” özellikle bu yıllarda genç olmuşların kendilerini hatırlayacakları bir yerde duruyor bu nedenle ve hafızanın derinlerinde kalmış o günleri gün yüzüne çıkarıyor şimdi biraz gülerek hatırladığımız zamanları tebessümle hatırlatıyor.
Mustafa Yurthan’ın kitabının bir diğer yanı da toplumsal ve ahlaki normların yaşam içerisindeki anlamları. Dilinden dini kelamlar düşmeyen, Allah adını anmadan işe başlamayan ahlâk satıcılarının ahlâksızlıkları. Vahşi kapitalist dönemde dinin kazandığı ticari misyon. Açlıktan ağzı kokan çocuğa üfleyen hoca, yüz elli liraya indirilen hatim, havada uçuşan yalanlar, günahla kazanılan sevaplar. Din, kitap, Allah; sonuç hep para. Kitabın karakterlerinden Kadir üzerinden anlatılan bu durum çok uzak olmadığımız, tanıklık ettiğimiz böylesi durumlara da dokunuyor.
“Varoş” bir ilk roman: Yurthan’ın dili, karakter yaratma becerisi, yaşamımızdan çok uzak bir noktada olmayan olay ve konuları, kurgusu ve okuru içine çekebilen atmosferi ile okumaya ve tanışmaya değer bir kitap bana kalırsa. (EE/ÇT)